yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYaşlılar hikayelerinden mizahileştirilen gerçeklerimiz – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yaşlılar hikayelerinden mizahileştirilen gerçeklerimiz – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konuya kültür de ekleyerek, daha “hafif” kılma yazısına karar verdim. Güncel yaşantılarla hikaye veya hikaye karaktirislikteki masalı anlatmakla, güncel yaşamın mizahileşmesi içerikli köşe makaleye karar verdim.

***

Son günlerde, Korona virüs salgınıyla da yaşlılar üzerinde tartışmalar epey yayılmaya başladı. Devletlerin çeşitli tutumu ve insana bakış deyeri adeta yaşlılar konusunu köpürtmeğe yetiyor. Bazı bilgilere girmeden, rahmetli babamın yaşlılar konu olunca,bize anlatığı masalın özetiyle başlayacam. Masal gibi olsa da ders verici öykü karekterisliğine de dönüşmektedir….

Rahmetli babam ve daha küçükken, dedelerim, ne zaman yaşılar eleştirilse veya deyersizleştirilseler, hemen bize ilgili masalı anlatıp,sonucunda da dersini eklerlerdi…

Bir ülke varmış. Ülke kıralı bir gün ahaliyi toplar. Gayet heycanlı şekilde şu söylemi yapar: “yaşlılar bir işe yaramaz. Onlar hastadırlar, ilgi isterler ve çekilezlerdir”! Onun için, bu yükten kurtulmak için, onları öldürmek gerekmekteymiş” dermiş. Genç nifus hemen kabulenir. Kıral da uygulanmasını emreder. Herkes, anasını, babasını, daha yaşlı dedesi ile nenesini öldürür. Sonra yine toplanrlar!

Kıral, onaylatır. Sadece bir kişi yaşlı babasına kıyamazmış. Onu bir mağrada saklamış. Gizli gizli yemek de taşımaktaymış. Neyse: kıral yine nutka başlamış: “bana kumdan bir boru yapacaksınız” demiş. Eğer yapmazsanız, sizi de astıracam. Uğraşırlar, debelenirler, olmaz! Son güne gelinir. O gece babasını öldürmeyen kişi, babasına yemek getirmiş yine. Yaaşlı adam, oğlunun düşünceli olmasından dolayı etkilendi. Sorunu sordu: oğul da olan biteni anlatıp, “yarın kumdan boru yapmasak, idam olacağız” demiş. İhdiyar basit şekilde konuşmuş: “oğlum, kırala söyleyin ki size bir numune versin ki yapasınız”.

Ertesi gün herkes yine meydanda toplanmış. Celatlar etrafta gezinmeye başladı. Kıral kürsüye çıkıp sorar: “kumdan boru yaptınız mı”? Bir dalgalanma oldu. Korkular uçuştu. Babasını öldürmeyen adam, arada ahaliye şöyle konuşuyordu: “bize bir örnek versin de yapalım” diyordu. Bu dalgalanıp kırala dek ulaştı.Kıral hemen refleks vermiş. “Birisi babasını öldürmedi! Yaşlı insan yaşıyor” demiş. Adam, çekine çekine gerileşip sorulan sorunun da endişesiyle öne çıkmış: “ben babama kıyamadım” dedi. Kral da onu överek doğru yaptığını söyledi…..

Rahmetli babam burada şunu ekler: “yaşlılar, yaşayarak öğrendikleri için bazı konuları iyi bilirler. Onun için geçmişin gençlere verilmesinde önemli aktarıcıdırlar. İş yapamasalar da akıl yürütmede yeteneklidirler” dersiyle bağlıyordu.

****

Nereden çıktı bu öykü dereceli masal dersi derseniz: daha bu sabah köşe yazıları ile haberlerin arasında dolaşırken, Korona salgınındaki tartışmaları izlerken, yaşlılar konusunda ilginç farklı görüşlere de tanık oluyordum. Özellikle, ABD İngiltere ve Fransa yanında son Berizilya örneği ile Türkiyedeki yeterli bilgi vermeme ısrarı, ilgili geçmiş çocukluk masalına dönüşüme neden oldu. Üstelik, yaklaşı 40 yıldır savunup da karşımdakilerin anlamadığı sonucu da yaşamakla, kanıtlanmama da tanıklaşınca, ilgili konuya döndüm. Brezilyada yerliler, Koronadan hem de başkanlarına rağmen yaşlılarını koruyarak, önem vererek ayakta tutmaya çalışırken, ingiltereden Amerikaya varan yaşlılar ölüm haberleri ise banbaşka ifadelere yöneltiyordu. Neoliberaleşme ile metalaştırılan sağlık ile sosyal güvenlik gerçeği, Korona salgınında yaşlılara nedenli önemsizleştirildiğinin de aynası oldu. Huzur evlerindeki ölümler le Brezilyadaki yaşlılara verilen koruma yerli kültür uçurumu, Neoliberalizmin mali politika ile sağlıksal sektörel imtiharının yaşananıydı. Sağlığın ve hizmetlerin hat ta, tüm kamunun özelleştirilmesi ve kaynak kısılarak sektörleşmesi sonucu, son Korona salgınında da anlaşıldığı gibi kendielrinin de itirafıyla “yük olan yaşlıların” Koronadan ölmelerine adeta teşvik yaptılar. Huzur evlerindeki cesetler bunu haykırırken, sarılınan rakamlarla yaşlılar politikasının başarıszlığı ile ençok ölüm olma gerçeği karşımıza geldi.

Türkiye üçüncü yolu izleyerek, ölüm listesinde yaş kuralını söylemeyerek gizleme ile geçeiştirdi. Üselik, yaşlıları eve kapatıp, sokaklardaki yapılanlarla başka olumsuz kuşkularını da örtmekle uğraştı. Zaten, Neoliebraleşme ile yük görülen yaşlıların daha az emeklilik yaşaması uğraşları, yaşları ileriye almalar, sosyal güvenlikleri metalaştırarak parayla ilkesine teslim ederek, sosyal hizmetleri kar yapmıyor diye özelleştirmelerin toplamı, Korona salgınıyla, resmen dibe vurdu. İflas eden sağlık sektör gerçeğinden yaşlılar dramları bu politikanın sonucudur. Sürü anlayışı da bir geçiş evresi olarak normal düşünce olarak uygulandı.

Neyazık, K. Kıbrıs bu konuyu hiç konuşmadı. Sorgulamadı. Bundandır ki Ahmet Savaşan gibi tipler çıkıp kendi halkının dahi kulanamadığı sağlık gerçeği yerine sağlık sektör önceliği ile konuyu hala önermekten sıkılmıyor. Birçok yetkili test yapımına karşı dururken, şimdi de kolay kendini övme egosuyla başarı hikayesi çizmesi boşuna deyildir. Daha alacak çok yolumuz vardır.*****

Orman kralı aslan, tilkiye emir verir. Tilki birielrini görevlendirip bir mağradaki durumu öğrenmesini istemiş. Tilki, yakın arkadaşı daha genç tilkiye bu işi verir. Yanına,kuzuyu ve şahini de kor. Bunlar mağraya giderler. Tilki hemen kurnazlığını yapıp, mağradaki yiyecekleri kendi tarafına toplamaya başlar. Bunu uzaktan gelip gören güvercin etrafa yayar. Kuzunun da canı sıkılır. Geri gelince, konuyu onları görevlendiren tilkiye anlatır. Unutur ki oda tilkidir. Tilkiyi tilkiye şikayet eder. Tilki de genç tilkiye açıp, “bana da hakımı ver” demiş.

Aradan zaman geçer, Posta görevi yapan güvercin, ormana başka bir haber yaymaya başlamış: Mağrada yağma yapan tilki, bu defa kümesin başına, tavukları dışarıdan gelen tehlikelere karşı koruma sorumluluğuna görevlindirilmiş. Bazı tavukları gece olurken den boğazlaması da yaşanmış. Buda unutuldu. Ama, enazından genç tilki yaşlandıkça, ünü de artıyordu. Derken, bu defa Güvercin yine ilgili tilkiyle alakalı haberi ormana yayıyordu: Ayni tilki yine bir yeri koruma görevine getirldi Kral aslan tarafından. Konuşmalar hep “hangi kümes” diye geçiormuş. Fakat, sıncap doğruyu söylemiş: “odenli başarılı oluyormuş ki tilki, bu defa kümese deyil, çifliğin korumasına getirildi. Tabi ki kümes hayvanlı çiflik sorumlusu yaptırılmış!

*******

Serhat boyunun sancak başısı, yanındakileri memnun etmek için, hudut yağmalarına,ganimet almalarına hep göz yumuyormuş. Kendine ayrılan hazineden de onlara avantalar sağlıyordu. Amaç, kendine kul olmak ve onları kontrol edip kendi elindekini de almamalarını sağlamakmış. Merkezi saraya da iyi idareci olduğunu kanıtlayarak, daha fazla pay almayı da sağlıyordu. Böylesi işleyiş le etrafındakilere fazla sert davranıp kontrol da etmiyormuş. Birgün, boş kalmanın da etkisiyle, hazineciden harcamalarla ilgili makbuzları istedi. Hazinecisi de gayet normal şekilde gidip getirdi. Nedeolsa, Sancak bey kendielrine güvendiği için, yüzeysel bakacaktır diye kafasından geçirdi.

Sancak bey harcamalara bakınca, irkildi! 1 çaya bin altın veya bir tosta yedibin altın gibi ödenen para makbuzları görünce, deşmeye başladı. Öylesi tırtıklamalar ve hayali paralar harcandi ki adeta ona verilen hazinenin kendine rağmen nasıl kendini aptal yerine koyup soyulduğunu görmüş. İrkilip hemen kadıyı çağırdı. Kadı gelmeden kendi arabacılarından birisinin yediği ufak tostu dahi onbin altın ödedi diye makbuzda görünce, daha da kızmış. İçeri giren Kadıya, elindeki faturaları göserip, kendini de aldatıp yüksek rakamlarla boşaltanları yargılamasını emretmiş.

Kadı emri alıp tam sancak beyin mekanından çıkacak ken, bazı yöneticiler ona, “sancak bey yakında ölecek gibidir. Sonsuza dek yaşamayacak. Sen onun için bu durumu düşünüp, davayı gerçekleştirmeden, süründür” diye uyarmışlar! Kadı mekanına gidip kanuna göre uydurma adına kitaba baktı. Mevlam kayıra kanununun Mevlamı çayıra sürme fıkrasına sarılarak davanın başlangıcıyla işi orada braktı. Sancak bey Serhat bekçiliğinden ayrılıp de sonradan öldü. Ancak, dava başlayıp sürmeyen kişiler ise adeta yükseklerde dolaşıp önemli mevkilere geldiler. Sancak beyin at araba sürücüsü işçi sorumlu iki maaşlı yere geldi. Bazı yöneticiler enüst yöneticilik yerinden emekli ve tücar oldular. Fakat, dava hala Mevlam kayıra kanununa göre hala ileri gitmeyip unutulanlar listesine eklendi. Sonradan gelen Sancak başları da konuya hiç deyinmediler.

*****

Ne tuhaf: ben yazıyı yazarken, arada gözlerim yumulup şöylesine uyku normal arasında dolaştım. 3 resmi rüyamda gördüm gibiydim! “Talat, Eroğlu ve Akıncı”! içimden “hayırdır inşalah” diye geçirdim.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin