yaklaşımlarÖzkan YıkıcıMayısın ilk günlerinden - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Mayısın ilk günlerinden – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

İyi dostum ve çocukluktan tanıdığım akrabamla Mayıs havasında kahve içiyorduk. Değişen havanın ve güneşin gelip gitmesi, yağmurun dökülmesi ortamında, kendimizi geççmişe dek tanıdık. Şimdi harabeden de öte olan Köyümüzdeki anılarımıza kısa dalış yaptık. Çocukluğumuzdaki koşuşma altındaki açan çiçeklerin, dağ havasıyla karışımlı nefesl alıp yaşamımız sohbetleşti. Devamında, günümüzde tam da Mayısa girerken, nisanın sıcağı ile toz havası sarmalındayken, birden yağan yağmur ve havanın eskiye göre normal yaşanan son döneme göre soğuma girişimine dek geldik. Fufak Mayıs anımsamasıyla nostajik olduk.

Hafıza canlaılığı ve bunu günümüz kıyasıyla bir anda yaşamın değişken gerçeğine geliriz. Dağ köyünde çocukken koşuşma ve şimdi Lefkoşanın boğucu kent havasında yaşlanmak. Çok gerçek yüküyle sarsılırız. Hafıza birikimi ve gerçekler sizi bir başka zengin deyerlendirme yapma noktasına elbet taşır. Ne yazık Kıbrıs sorununun en çok bedelini ödeyen benim doğduğum köyü şimdi harabeden de öte konuma getirdi. Gidiş yolu dahi öyle yaşamla dondurtuldu ki hala asvaltsız ve içine yerleşim olmadı.

****

Mayısın ilk günlerinin son nosteji durumu bu. Oysa her Bir Mayısla başlayan ay takvimi oldukça anımsatılacak bol günle yüklendi. Hafıza canlılığı ile gerçeklerin kıyas gerçeği, konunuz birazda yazma olunca, ister istemez en az birkaç söz yazmanızı da dayatıyor. Tarihi zorunluluk ve günümüzdeki anlamını aktarmak, adeta kutsalanmış yaşam birikiminin ta gerçeğidir.

Daha ayın ilk günü işçi bayramıhla başlar. Tarihi sınıf mücadelesinin kazandırtığı zaman anlamlıdır. Her Bir Mayısta, en azından yaşananlarla kıysa yapma, yarın yolundaki gelinen durum yanında mücadelenin nerelere evrildiği birikimini ortak değerlendirmek gerekir. Artık Bir Mayıs, ezilenlerin mücadelesinde gelinen nokta bakımından da mutlaka deyerlendirilmesi, eksikliklerin kavranması ödevini de yanına koyuyor. Nitekim yerel durumlar bir yana, bu yıl Bir Mayısa ezilen Filistin halkına uygulatınan Soykırım Gazze katliyamı damga vurdu. Ortak ses oldu.

Son noktayı Türkiyeden koyalım: Taksim yaşananı ile bir anlamda CHP gerçeği sendikaların konumu ve siyasal iktidarların kulanım güncesi kısgacında geçti. Taksimsiz olma bir yana hemen ardından Erdoğan Özgür görüşmesi üstüne konulan algıyla “yumuşama” ifadesi Türkiyeyi izleyenler için sınıfsal mücadelenin siyasal ayağının seçenek noyutunu anlatma bakımından önemlidir.****

Mayıs günleri başlangıçtan itibaren akar. Basın özgürlük günü Üç Mayısta. Fakat gündemi belirleme gücüyle basın kendi gününe dahi sahip çıkmadı. Bazı basın örgütleri bildiri yayınladı. Bence önemlimolan noktalardan biri de yayınlanan basın özgürlük listesidir. Hele de basının daha az kendini gündem yhapma gücü olunca, liste daha anlamlıdır. Türkiyenin sonlarda oluşu, bizim basının en azından kaktledilip bilinip de karanlığa gönderilen katilerini dahi hatırlatmama tutumları, bazı kuşkuların daha gerçeğe geldiği aşamasını anlatmaktadır.

****

Dört Mayıs ise Yanılmıyorsam, Fatsa Belediye başkanı Fikri SÖnmezin katledilişinin yıldönümüdür. Fatsanın Türkiyedeki hem de seçimle kazanılıp devrimci ufak uygulama yeri olması baımından Türkiyenin senbolerindedir. Bu olayın da solun belediyesel başarıları bakımından örnektir. Başka açıdan, kapitalist sistemin de neden başarılı uygulamaları ret etiğinin de karşı anlaşılmasıdır. Gerçekleri  yapmanın bedeli de katletme olmanın yetkisel sonucudur. Sistemi sorgularken, neden sorusunun yanıtı da Fatsada yaşatılarak öğretildi. Eşitlikli olma, komitelerle demokratik yönetme, kirli işlerle mücadelenin karşılığı devletin hapisleri, işkence ve ölmektir.

***

Gelelim son Mayıs gününe: Altı Mayıs. Yine Türkiyedeğiz. Deniz Gezmiş, Hüseyin inan ve Yusuf Aslanın idam edilmeleridir. Türkiyenin bağımsızlığı, sosyalist gelecek ile Türk Kürt halklarının kardeşliği için mücadele etler. Onlara devletin karşılığı da idamdı. İdam edildiler. Senelerdir bu tarihi gün hep anılarakn durum yaşatıldı.

Sosyalist hedefli mücadele ile halkların eşitliği karşdeşlik düşüncelerinin sonucu yine idamdı. Fakat ahali odenli kabul gösterdi ki idam eden kararı alanlar ve oy veren partiler dahi şimdi sanki olanları onlar yapmamış gibi Denizleri övüyor. Onları imgesel daralmaya koyup kahraman ve iyi çocuklar olarak algılatıyor. Hep sosyalist kimliklerini yok saydırtarak, sanki sistemin altın çocukları gibi anlatmaya çalışıp siyasal düşünelerinden kopartmaya çalışıyorlar. Buna CHP dahildir. İdam kararındaki meclisteki tutumları ibretliktir. Hele sağ merkez kesimin lideri Demirelin “üçe üç” lafı tarihi idam istek heycanını haykırıyordu.

Denizlerin idamı elbet solun rüzgarını şişirti. Kimisi de idamını isterken, sonradan onun adını düşüncesini boşaltıp sahip çıkmaya çalıştı. Günümüz sosyalist seçenek eksikliği ne yazık birçok aydın sosyalist devrimci kesimin de amaçlarıyla konuşulmamayı yaratıyor. Denizleri yeniden saygıyla anıyorum.

Ufak not: Denizlerin idamından sonra ilk ağıt albümünü Zülfi Livaneli çıkartı. Yasaklara rağmen kasetlere de çekilip yaygın dinlendi. Fakat, acıdır, Livaneli nedense hiçbir konserinde özellikle devrimci ağıtları okumadı. Buna Deniz Gezmişin ağıtı da dahildir. Düşündürücü aydın tutumlarından biri de bu. Hem de yetmişler ortasında yükselen devrimci dalgaya rağmen, Livaneli örneğin OTÜ konserlerinde dahi ilgili ağıtları selendirmedi.

Tarihi not olarak bunu yazmak da gerekir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
248AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin