yaklaşımlarÖzkan Yıkıcıİnkar ederek, gerçekçilik oynamak – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

İnkar ederek, gerçekçilik oynamak – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Geçen haftayı tamamlarken, önümüzdeki günler için, birçok beklentiyi sıraladım. Olacak önemli gelişmelerin hepsi bizimkilerin alacağı veya hazırladığı kararlarla deyil Türkiyenin hamleleriyle gerçekleşecekti. Nitekim, hafta başı, döviz fırlaması ve ardından peşpeşe gelen gelişmelerle, K. Kıbrıs da etkilendi. Tabi ki kararların merkezi olmama ile gerçekleri konuşamama kısgacında, konulara doğrudürüs dahi deyinilemedi. Ama, hamasi nutuklar ve koltukçulukla rant kapuşariciliği de sürdü. Öyle ki dövizin durumunu dahi adı başbakan olan yönetici “dükandan geçerken gördüğü düşüş umuduyla” yorumladı. Tabi yaşanan da dövizin tırmanma gerçeğine de rağmen bu cümleleri kurdu.

Yine bu defa bizimkilerin Türkiyeleşme yarışı nedeniyle baskınlar vardı: geçen hafta sonu Sol Hareketin protesto eylemiyle tamamlandı. Fakat, herkesin söylediği, birçok kesimin yazdığı konu seslendirildiği için, Ersin Bey Erdoğana özenerek Apdulah Korkmazhanı mahkemeye verdi. Garip yargılamanın normal versoyununu da hafta sonu yaşamaya başladık. Fakat, kendimizi imkarla, demokrasili, özgür ve çağdaş ezber kelimelerle biz tekrarlamaya devam edelim; gerçekler denizdeki sert dalgaları andıran vuruşlarla gelmeye devam ediyordu. Yetkilerinin dahi yandaşa pay dağıtma sınırına gelmelerine rağmen de kabararak haykırmanın gürültüleri de devam ediyor… Elbet, Türkiyedeki döviz krizi veya kadın hakları sözleşmesinden çekilmek, Vakıflar yeni buluş hamleleri burayı da vurmasına karşın, hala konuşulmuyor. Muhalefet lideri krevatı takıp sadece bizim koltukçuları suçlalyıp, daha ileriye gidip “demokrasimize zarar verildiği” gerçeklik oyunuyla imkarın örtülmesine devam etmektedir.

Belli ki yine gelen Türkiyenin yeni dalgası, burada şöyle veya böyle bir sarsıntı yaratacak. İster istemez birileri de konuşacak. Konuşurken de “özgür basından başlayıp, demokrasimizin hoşgörüsünü de” ekleyip bunun zedelenmemesini söyleyecek bir kesim olacak. Başka kesim de hamasetin mehter takımına takılıp “ne güzel işler” olduğunu söyleyecek. Şimdiden önceden yazdığım TRT dizisinin sonlanıp Galasının önümüzdeki hem de 1 Nisanda yapılacağı haberleri dolaşıyor. Bizim makamcılara olay sorulduğu zaman, en hafifiyle yeterli yanıta ve bilgiye sahip olmadıkları anlaşılıyor. Anlaşılıyor da kendilerine dahi net bilgi vermek veya talimatla işleri onlara yaptırmama olurken, yine klasik hamaset mehteran eşliğinde Türk Sanat müzikli makamla okunmaya başlandı: “Bu tanıdım galaalsıyla, iyi bir tanıdım olacak. Ülkemiz ve turizm için iyi bir fırsatdır” deniliyor. Alaka veya konuya hakim olma aramayın. Resmen, silikleşen yetki kağosundaki koltuk sarhoşluğunun sonucudur. Fakat, birileri de ilhak olanaklıdır diye yazınca, bizim Mızmız barışçıllarımız da şikayet ediyor. Neymiş: “uluslararsı anlaşmalar, belgeler ve falan falan” deniliyor. Nedense olana deyil, elindeki oyuncakla barışçılık oyuncğına takılınıyor.

Belirtiğim gibi; resmen önümüzdeki hafta hem de şimdiki bilgiyle 1 Nisan günü TRT dizisinin Galası yapılacak. Pandemi yasakları, dikat edilme kararları falan bir yana itiliyor. Gün önemli: Hem Eyokanın kuruluş yıldönümü, hem de geleneksel şaka yapma zamanlı dönemdir. Hangisini alırsanız alın. Uygundur. Herhalde Fuat Bey de geleceğine göre…. Üstelik müjdeli aşı da getireceği için, Galanın önemi daha bir artıyor. Ne TRT korona yasal uygulamalarını dinledi, nede herhalde Gala döneminde Fuat Bey dinleyecek. Bir de Sağlık yetkilileri gelecek. Onlar da tam da Erdoğanın önemsediği yılda bitecek mühteşem hastahaneyi planlayacaklar. Bizim böyle bir bbakanlığımız varmış, kocaman mütahitlerimiz le gürleyen başkanı mı dinlenecek? Ama, seksenden beri benim gidilen yol ile fırsat olunca uygulanma olasılığı olduğu tesbitim İlhakın adını duyunca da neymiş: “demokrasimize zarar ve uluslar araası belgeler ters miş”!

Madem konu TRT dizisiyle sürdü ve Galasının da “müjdesi” bizim bakanlarımıza rağmen dolaşıyor: konuyla alakalı birkkaç can acıtacak kelime de yazalım. TRT dizisi Geçmiş kIbrıs olaylarıyla alakalı. Tabi şimdiden bunun gerçekler dyeil tıpkı Apdulhamit gibi kurgularla örülüp yeniden resmi tarih yaazılılmına da yönelik olacaktır. Dahası, Erdoğanın son dönemde sık sık tekrarladığı gibi “tüm çabalarımıza karşın, kültürel hegemonyamızı kuramadık” eksikliğine de bir katgı amaçlıdır. Üstelik Kıbrıs gerçeklerinin bol bol edilerek resmen silik havızalara görsel vuruculukla tarih yazıp kültürleşme ile idolojikleşme yaratmanın da kolaycılığı kulanılacaktır. Tabi ki birçok yalan olsa da tıpkı şimdiki gibi bizim kesim de bunları kabulendi. Mahsunluk ve Türkiye sayesindeyle bir siyasal yerleşikliği kültürleştirildi. Dizi seyredilirken elbet AKp karşıtı CHP gibi kesimelr dahi K. kIbrısa idolojik akışla “rumların yaptıkları kötülükleri” işleyip buranın kendi kontrolerinde kalmanın da tabusuna katgı edilecektir. Zaten, Mehmedalisinden Akıncısına masada ayni çizgide buranın Türkiyenin kontrolunda kalarak birleşik Kıbrıs deyecek noktaya çoktan geldiler.

Akıncıya da birkaç sözüm var: sen saraydayken, İsviçre masada otururken, söylemediklerini şimdi sırf saraydan gönderildin diye söyleme. İsviçrede hem senin hem de Barışın ne dedikleri, kulağımızda. Federasyonu şimdi konuşurken, ozaman federasyon diyenlerle nasıl ilişkide olduğunu da hala hatırlıyoruz. Bir de bu rezaletle uğraşmak gerekiyor. Hep imkar. Kıbrısın günümüze gelişindeki herkesin deyişik rolü varken, sanki bunlar hiç olmamış gibi tepside sunulma yapılmamışçasına kendi gerçeklikleriyle oynayarak politika yapıyorlar. Bilmem Tufan beyin son yargılama veya Gala konusunda türkiyenin amacıyla birlikte konuştuğunu duydunuz mu= Ersana nasihatname demek kolay. Serhat bunu denedi. Denedi ve Ersini de destekledi. Fakat, yetmedi. Sağ olsun Faşistliği unutup kadeşlikle konulan kesim Serhata da göndermeleri yaptı. Desteklediği Tatar deyil de öteki kesimden destek gelmesi de başka konu Demek ki nasihat etmeler, destek vermeler yetmiyor. Çünkü yapı öyle bir konuma getirldi ki Ersin saraya gönderiliyor. Ersin de işbirlikçi ruhiyesiyle de Erdoğan gibi hakaret davalarına sarılıyor. Savcılık da onca gerçeklik varken, bunları hemen talimatlaşıp uygulamaya taşıyor. Sahi, Madem Taatar yargıya çok meraklı ve kendini koruyor: ozaman şu meşur telefon dinleme veya başka isimli davası ne oldu?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin