yaklaşımlarYılmaz ParlanKÖLELİK, KAPİTALİZM VE KARL MARKS! - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

KÖLELİK, KAPİTALİZM VE KARL MARKS! – Yılmaz Parlan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yeryüzünde kölelik biteli uzun yıllar oldu. O bitti bitmesine de sömürü bitmedi, sadece şekil değiştirdi. Kapitalizm bazen smart bazen vahşi  bir şekilde sömürmeye devam ediyor. Benzetme yerinde ise obezite ile kapitalizm arasında bir fark yok, ikisi de doymuyor. Birisi hep yemek isterken diğeri de hep kar etmek istiyor…

Uzun yıllar önce ÖRP-CTP-BG döneminde KIBRIS gazetesinde “Denk Bütçe Masalları” adında bir yazı yazmış ve uyarılarda bulunmuştum. Bu masalları uzun yıllar dinlemeye hazır olun. Hükümetler değişse de masallar değişmeyecek, çünkü bu insanoğlunu sömürünün yeni versiyonu. Adına da Kıbrıs’ın kuzeyinde “denk bütçe masalları” diyorlar.

Kamunun şişkinliğinden şikayet edip hakları törpüleyip, para yok ayaklarına yatıyorlar. Ardından binlerce insanı düşük maaşla işe alıp olması gerekenden de 4 katı fazla polis istidham ediyorlar. Cevabı tabii ki basit; hakları törpülenince ayaklanan geniş halk kitlelerinin karşısına dikilmek ve rejimin idamesini sağlamak. Kıbrıs’ın kuzeyinde Kapitalizm için vahşi demek de olası değil çünkü azmış durumda!

 

4 Kıtada birden kriz politikaları devreye sokulmuş…

Diğer ülkelere bakarsak insanları fakirleştirerek yönetmek uluslararası sermaye tarafından yeni bir politika olarak piyasaya sürülmüş durumda. Sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki, az para alıyoruz ama buna da şükür diyorsunuz. Böylece tuzağa düştüğünüzden biat ederek yaşamaya başlıyorsunuz.

Krizin gerçekçi olması için de 4 kıtada birden kriz politikaları devreye sokuluyor. Bakınız Amerika’da da kriz var. Tabii ki oradaki krizin boyutu derinliği farklı olmakla birlikte uluslararası sermaye için sınır yok. O her yerde kaos ve kriz politikaları oluşturup uyguluyor. Adına da küresel deniyor. Görüldüğü üzere Wall Street’de de insanlar ayaklanmış durumda. Sloganları “Onlar %1, Biz % 99”. Kapitalizmin son yıllarda iştahı iyice kabarmış durumda, doymuyor ve daha çok kar istiyor. Bu da doğal olarak tepkilerin her yerde büyümesine yol açıyor. Bu arada belirtmekte fayda var: 2000’e yakın şirketten oluşan uluslararası sermayenin parasal varlığı Amerika, Avrupa, Japonya ve Çin’in toplam bütçesinden daha büyük. Ama doymuyor işte! Daha çok kar, daha çok kar. Doymayınca da yine benzetme yerinde ise obezite ile kapitalizm züccaciyeci dükkanına giren bir fil kadar yıkıcı olabiliyor.

 

Kapitalizm kendi kurduğu yapıyı yine kendisi yıkıyor…

Obezitede aç kalan bir insan ruh sağlığı bozulup çevresine zarar verirken kapitalizm daha çok kar etmek isteyince son derece yıkıcı olabiliyor. Örneğin geri kalmış ülkelerde (Irak, Afganistan, Mısır, Tunus, Libya, Suriye) iç savaş yaratarak kaos politikası uygularken, biraz gelişmiş olanlarda ise (Yunanistan, Portekiz, İtalya) ve diğerlerinde de ekonomik kriz politikalarını tetikleyerek devreye sokuyor ve kendi kurduğu mevcut yapının ulus devletlerden başlayarak daha çok kar etmesini engelleyecek yeni sürece uymayan her şeyi yıkıyor. ( Yıktığı şeyler arasında sendikal örgütlenmeler, sosyal haklar ve demokrasi de var.) Görüldüğü üzere obezitede yağlanan bir insanın ruh sağlığı bozulup bir süre sonra agresif diyet dönemlerine girerken, kapitalizm de kendi yarattığı yapay krizlerle dünyada tozu dumana katıyor.

 

Sosyalist düşünce erozyona uğrayınca Kapitalizm vahşileşti

Esasta dünyada bir kriz falan yok. Tüm bunlar dünyayı daha da sömürerek yönetmenin yeni bir versiyonu.

Kapitalizm kendi yolunda emin adımlarla yürüyor. Bazen smart bazen de vahşice. Matruşkalar gibi içinden yeni canavarlar çıkararak yoluna devam ediyor. Kapitalizmin bu denli vahşileşmesinde ise Sosyalizmin dünyadaki etkisinin azalması da rol oynuyor tabii ki. Sosyalist düşüncenin güçlü olduğu dönemlerde Kapitalizm doğal olarak smart olmak zorundaydı. Demokrasi ve temel insan haklarını da savunmak zorunda kalıyordu Sosyalist düşüncenin dünya çapında erozyona uğraması, Kapitalizmin hoyratça davranmasına yol  açtı.

 

Krizi tetikleyecek tüm mekanizmalara sahipler

Yukarıda geri kalmış ülkelerde Kapitalizmin kaos politikaları uyguladığını yazmıştım Gelişmiş ülkelerde ise ekonomik krizleri tetikleyecek politikaları devreye sokarken, bunları yapacak mekanizmaların tümüne de sahip olduğunu söylemekte ciddi yarar var. Örneğin, Borsalar, Kredi kuruluşları, Bankalar krizleri tetikleyecek mekanizmaları harekete geçirirken IMF, Dünya Bankası da kurtarıcı rolünde ortaya çıkıyor. Buna çifte vurgun diyorlar. Piyasadan vurdukları yetmezmiş gibi sizi borçlandırarak da sömürmeye ve yönetmeye devam ediyorlar. Yoksa siz bu mekanizmaların sizler için kurulduğunu mu sanıyordunuz? Güldürmeyin beni! İnandırıcı olması için de bu politikaları dünyanın dört bir yanında uyguluyorlar. Böylece işçi sınıfını kolaylıkla saf dışı bırakıyorlar. Bakınız; kriz her yerde. Adına da “Küresel kriz” deyip geniş halk kitlelerine bir nevi uyuşturucu verirken, piyasalara da prozac niyetine sakinleşmesi için hükümetler aracılığıyla ciddi paralar akıtıyorlar. ABD’deki son krizde 700 milyar $ piyasalara sürüldüğünü hatırlatmakta fayda var.

 

”Kapitalizm geliştikçe kendi kendini yiyecek”

Şu ana kadar başarı ile uygulanan bu politika Yunanistan’da işçi sınıfının bilincinin yüksek olması nedeniyle duvara tosladı. Geniş halk kitlelerinin 1 yıl boyunca sokaklara dökülmesi meyvelerini kısmen de olsa verdi. Yunanistan’ın 400 milyar $ borcunun yarısı silinmekle kalmadı çarkların dönmesi için de 130 milyar euro para verildi. Buna mukabil kitleleri bir türlü sakinleştiremeyen Papandreu’nun siyaseten ipi çekildi! Küresel sermaye Yunanistan’da kazaya uğrasa da şimdilik kendi yolunda yürümeye devam ediyor. Şimdilik diyorum çünkü Joseph Schumpeter’in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi kitabında belirttiği gibi yaratıcı yıkımı yine devrede. Yani Kapitalizm kendi kurduğu yapıyı yine kendisi yıkıyor. 100 yıl önce ünlü düşünür Karl Marks Kapitalizm için şu ifadeyi kullanmamış mıydı:” Kapitalizm geliştikçe kendi kendini yiyecek”  Galiba da Karl Marks haklı çıkıyor! Siz buna kapitalizm vahşileşti, Marks haklı çıktı da diyebilirsiniz!

 

GÖZDEN KAÇMAYANLAR!

Kıbrıs işlerinden sorumlu Bakan Beşir Atalay’ın adanın kuzeyine yaptığı ziyaretlerde ve basına verdiği demeçlerde KKTC kelimesini ısrarla kullanmaktan kaçınıp kuzey Kıbrıs diye bahsetmesi gözlerden kaçmamaktadır. Son olarak 15 Kasım kutlamalarında da aynı tavrı sürdürmesi bunun organize bir politika olduğunu açıkça göstermektedir!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin