yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYanlışlar yoğunlaştıkça gerçekler de o denli keskinleşir! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yanlışlar yoğunlaştıkça gerçekler de o denli keskinleşir! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bayram tatili ile kamuoyu zaten duyarsızlık la donuklaştı. İlginin tatil le daha bir silikleştiği günlerden geçerken, tam aksi yazacak çok gelişmeler le peşpeşe yaşamaya devam ediyoruz. Hem yazarak anlatacak çok konu varken, ayni zamanda da deyerlendirme yapılması gereken konular da iyice yoğunlaştı. Fakat, yine çelişkili koşul la sıkıştık. Hem tatil, hem ilgisizlik biryanımı sararken, yoğunlaşan gelişmeerl le iyice ısınan siyaset gerçekleri birlikte yaşamaya hız veriyor du. Konu seçmek kadar, okuyucunun da dikatini yoğunlaştırma ve her kesimin tatmin edecek ilgi buluşmasını sağlamak da zorunlu hale geldi. Fakat, Kıbrıs gerçeği ve ısınan bölge gelişmeleri kadar, kavrayış ile yorumlayıp örgütlenme de öteki paradoksal eksiklikler kördüyüm olup karmakarışıklaştı! Ama yazmam gerekir. Gelişmeler sıralanır, bilgiler peşpeşe dizilirken, okuyucu da tatilde. Helle de demeçler boğmacası da başka hastalık sinyali çakıyor. Yetmiyor yine, yanlış ile ilgisizliklere karşın, gerçekler de ödenli acıtarak keskinleşiyor ki sistem bunları nedenli korur, başka bir kuşku. Ama sağlanan istenç le istenileni algılama sonucu, yine de yanlışlar yoğunlaşıp dağılırken, her gerçek le bıçak kesişi gibi önemli yaralar açıp, tedavisini de bekliyor. Uyuşturarak bunu tedavi etmek de artık imkansızlaşıyor!

Yeniden yazmaya başlıyorum. Kafamda konu çok. Kimisi saptırılarak algı operasyonuna çevrilirken, bazısı da anlaşılmama adına konuşturulmayan birçok gelişme yaşanıyor. Bunlar bazen dibimiz de “Ortadoğu gibi” veya direk burada yaşanıyor! Ama tatildeyiz. Zaten baştan savma ile gerçekler dondurulurken, belki de tatil sonrası canlanma dahi önceden yaşananları dahi unuturmaya adaydır. Algı operasyonlarının yoğun olduğu, istenilenin haberleştirilip kamuoyu oluşturulan adamız, bayram önbcesini çoktan bellekten sildirtmiş oluyor. Çoğu Serdarın fetişizimlerini veya koltuk havalarını unut tu! Nede olsa bayram tatili ile zamanb kazanılıp oluşan gündemi de silrdir ti! Saman alevli konular yok oldu. Kıbrıs mülkiyet sorunu dneilirken Serdarın plajları, Maliye binalarını evlatlara peşkeşleştirmesi veya Girnelilere imar af denilip talanlaştırmalar, Lefkonuk hava alanının verilmesi hepsi ama hepsi unutulmuşcasına tatil sonrası bizlik kıpırtılar başlayacak. Ama yine de yanlışlar birikiyor ve biriken her yanlışın arka perdesin de daha da bilenip keskinleşen gerçekler le heran yüzleşmeye düşmemiz mnümkün!****

Yazarken yaşadığım yoğunluk ile kamuoyu hiçeleşme duruşu bana hep böylesi deyişken girişler yaptırtır. Çünkü olmaz sa olmaz dedediğimiz “Türkiye” tabusunu dahi bilmeden ilahileştirme düşüncemiz paranoyalaşarak devam ediyor. “Türkiyesiz olmaz” denilip onların “garantörlük le buradaki çıkarlarını öne çıkarırken” yine de Türkiye de olanları bilmeme tuşuna geliyoruz. Olmaz sa olmazın yaşananları pek de yorumlanmaz. Nasıl bir olmaz dediyimizin sorgusu da yapılmaz. Örnek; günümüz Türkiyesinde onbinler le öğretmenin görevden çektirilmesi veya birçok akademisyenden aydına olan tutuklamalar bize hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü ezberimiz “Türkiyesiz olmaz” dedirtiyor. Bu tabusal cümle haline getirildi. Kimin garantörlüğü veya insan halkları ilkeleri nin anlamı yok. Helle siyasal İslam seçkisinin buraya uygunluğu veya kabulenmesi de düşünsel deyişkenlik göstermez. Ama en gerçeği, Türkiyesiz denilirken Türkiyenin de bilinmeme görüntüsü de şekileniyor. Çıkar ve resmi talep bunu dayatıyor.

Türkiye de olanların burada anlamı yok. Zaten birileri de bu günelr de bunu dua ederek istiyor! Oluşan muhalifleri torbaya doldurtup tavsiye edilip “tutuklama, işten atmalar veya belediyelere kalyum atama” uygulamaları buraya uzanmadık ça bizi alaka etmez. Helle de İngiltere ile ortaya çıkarılan Kıbrıs ayaklı kumar bet oynatma konusu da bazılarını içten içe endişeye sokarken, Türkiye tabulu resmi söylemler le kurtulma umutları uçuşuyor!

Birçok çevre Fetoculuktan tutun mafya tipi yapıların sorgusunun buraya dek uzamamasına doğrusu dua etiğini herkes bilir. Bilir de tıpkı Türkiye gerçklerinde olduğu gibi konuşurken normal şartlar da bilen ama resmiye gelince tam aksi ile ret eden iki yüzlü işbirlikçi modelin kültürü kendini üretmeye devam ediyor. Çin vatandaşlıkları, ingileere bağlantılı uyuşturuculuk, genel kaçak insan ticareti vesayre derken şimdi de ortaya çıkan kumarcılık betçilik veya Feytulahcılık eyliminin de burasını teyet geçmesini özellikle bolca Türkiyecilik nutku söyleyenlerin de dilekleri.

Hatırlayın Susurluk olayını, anımsayın İngiltere de peşpeşe uyuşturucu nedeniyle yakalananlar veya yayınlanan buradaki isim listelerine! Birçok karanlık olayın Kıbrıs ayaklarını… Hepsi teyet geçti. Şimdi dokunulmadık ça yine geçiş le işbirlikcilik rahatçılık la Türkiyecilik oyunu oynanmaya devam edilecek. “Garantörük olmaz sa olmaz* Türkiyenin de Kıbrıs da çıkarları vardır” söylemleri, söylemden çıkıp masaya konulan “çözüm ilekelri” oluyor. Böylesi biriken yapısal kurumsalaşma ile yeni dizayinin de hesabı yapılıyor.****

Ben yazıya başlamadan önce madalyonun öteki yüzündeki Türkiyeyi de okumaya çalıştım. Özellik le yanlışların ağırlığı ile oluşan yapısal kurumsalaşmaya karşı örgütsel seçenek olmamasının da acı eleştirel karşıtlanmanın acısını da gördüm. Otoriteleşen Erdoğan gerçeği, batıyla ve hat ta Ruslar la buluşulan olgular nedeniy le içsel sancıalrı kimse dikate almıyor. Çünkü, neyazık seçeneksizlik sonucu kimse deyişim de beklemiyor. Kayum atama, yoğun tutuklama ile içte Kürtler dışta Suriye politikası ile yaşanılan kirli savaşın ağırlığı karşısında ortaklaşamayan ister emek deyin ister demokratik kesimler ifadesini kulanın, fark etmez, sonuçta çaresizlik ile kendi içindeki keskinleşen eleştirielri de görüyorum. Bunu Kürt gerçeğin de “Mert, Zileli, Aydın” gibi belirli kesimin tartışma yazıların da yaşadım. Yerlebir olan bir coğrafya ile ötekisinde toplu tutuklamalı ikilemin adeta paranparça edilen gerçeklerin kan acısının çığlığını kimse duymuyor. Elbet Kıbrıs da sadece “garantörlük le” konuşulan, işbirlik le alıp dağıtma yönetim modeli sonucu da bu yakan gerçekleri kimse pek yazıp da ekrandan çıkar paydasından kopmak istenmiyor. Benim gibilerine de “siz yazdınız da kaç kişi okuyor” alaycı teslimiyet utanmazılığını da gerçekleştiriliyor.!****

Bunlar olup biterken Mehmedali bey le başlayan Eroğlunda biraz hafifleyen, Akıncı ile gaz alan Kıbrıs sorunu da yeniden ısıtılıyor. Herkes bilir ki daha türkiyenin nasıl Kıbrıs kartı tam açılmadı. Türkiye olmadan da enazından Kuzey Kıbrıs yöneticileri adım atmaya hiç niyetleri yok. Onuniçin de “Türkiyenin garantörlüğü” laflarının siyasal yükü iyice abartılar la doldurulup şişirtiliyor. Ama Kıbrıs da yalan ile abartı özellik le Kıbrıs konusunda hep kulanıldı. Tarih yapıldı, resmi siaysetin tabusu haline getirildi. Yerleşik kültüre dönüştürüldü! Bağımsızlık kelimesinin ırzına geçildi. Bir de Mehmedali bey le her yıl “yılın sonunda çözüm olmalı ezberi oluşturuldu. Akıncı da bunu daha bir şişirdi. Eklemeler ise tuhaf: “Sene sonunda çözüm son fırsat” denildi. Ama hala ilerleme veya duranlık olsa da görüşmelerdeki nelerin konuşulduğunun tılsımı bozulmadı. Boş olduğu için de dileyen dilediği yalanı sıkıp kamuoyuna kolayca ulaştı!  Son versyonu anımsayın: 14 Eylül de ortak anlaşılan metin açıklanacak ve beşli konferans yapılacak denildi! Daha ileri hep gidilip senesonunda anlaşma ve referandum denildi. Kamuoyunda bilinmeden, hangi olayın konuşulduğu anlatılmadan ama abartıyla hazırlanan kamuoyu “barışçıl ve karşıt” diye ikiye ayrıştırdı. Odenli ilginç boyut eklendi ki hiçbir deyişme istemeyen birçok çevre dahi “çözümcü” diye konuşur oldu. Aslında barışı direk isteyenlerin talepleri ne masada var nede sağlanacak paketin içine konuluyor. Zatten şu gelişme ile her şey ortada: Akıncı hiç sürekli Kıbrısın barışını isteyen kesimler le konuştuğunu gördünüz mü! Hep “karşı” olanları ikna etme ve Türkiye destekli olduğunu söyleyerek adeta işbirlikci elit içinden yandaş bulmaya çalıştı. Örneğin sosyalist veya bazı demokratik çevreler le görüşme yaptığını gördünüz miü? Hat ta seçim dönemi faşist örgütleri dahi ziyaret ederken örneğin YKP gibi kuruluşları neden ziyaret etmediği hiç sorgulandı mı? Bizler hala bunları konuşmuyoruz. Konuşmuyoruz ve bilmediğimiz bir metne şimdiden eveti vereceğimizi de hipotek altına alıyoruz. Alıyoruz da enazından masaya şu öneri de konulsun kamuoyu basıncını da yaratmıyoruz! Sonrası malum.

Şunu dahi kimse söylemiyor: Madem yakında çözüm var* Bunun önemli sorun merkezinde mülküyet ve TC yurtaşlarının sorunu var. Peki çözüm olacağına göre enazından mülk sorununu daha ağırlaştırmama adına neden rum mallarının dağıtım satışı dondurulmuyor! Neden muhaceret af çıkarıp onbinler le yeni vatandaşlık veriliyor! Neden madem yumuşama var, Maraşın insansız şekli kaldırtılıp kendi yerleşimcilerine devredilmiyor! Düşmanlığı fitileyen kocaman ışıklı bayrak artık gereksizdir denilmiyor! Bu basit ama resmi dayanaklı gerçekleri artırmak münmkün. Zaten kutsal tarih 14 Eylül gelip de açıklamalar da gelince, nedenli şişirme ile gündem yaratılıp aldatmacaların olduğunu yeniden yaşadık. Belli olan; 2 Lider aldatmacası deyil de esas güçlerin dizayine nedenli niyetli veya b planlarını gerçekleştirme hamle fırsatını kulanacakları ile alakalıdır.

Yine uzun bir yazı yazdım. Aslında tek konu seçecektim. Fakat; konular karışıp kördüyüm olunca da yanlış gerçek ekseninde şöylesine bir beyin fırtınası girişi yaptım. Nede olsa bizim solcular hala tatilde. Öyle olmasa ne bizim prokram bayram sonrasına ertelenir, nede onca gelişme ile buna yönelik açıklama yapılır dı. Hiçbiri hala olmadı. Demek ki burada acıtan gerçeği biraz da bize deydirmeliyiz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
238AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin