arşivAli SarıtepeGÜNCEL BİR KONU DİL - ALİ SARITEPE
yazarın tüm yazıları:

GÜNCEL BİR KONU DİL – ALİ SARITEPE

Yeniçağ podcastını dinleyin

Toplumun ortak tartışma konusu olan dil, daha doğru tanımlamayla Kürt dili; bugün var olmuş olan bir olgu değildir.

Kategorik farklılıkları olan her toplumun karakter hallerinden birisi de;  o toplumun kendi iletişim aracı olan dilidir. Bu anlamıyla Kürt dili, Kürtçe; Kürt toplumuna, Kürt ulusuna tekabül eden bir olgudur. Kürt haklıda dünden bugüne var olmuş olan bir halk olmadığına göre; yüzlerce yıllık bir zamandan süzülüp gelen bir gerçekliktir. Kendisini kullananlarla birlikte tarihin sayfalarından silinmeye çalışılan, tüm baskılara ve yok etmelere rağmen bugüne kadar gelen, gelişmesinde güçlü yol alışlar yaşayamamış olmasına rağmen Kürtçe, bugün gündemin başını işgal etmiş bulunmaktadır.

Eski kart-kurtçular bile, bugün Kürt dilinden bahsetmek zorunda kalabiliyorsa, artık bu sorunu tüm boyutları ile gündeme alınması bir mecburiyet olarak önümüzde durmaktadır.

Bugün Kürt sorununu çözmek yada birlikte yaşanabilir seviyesinde olmasını sağlayabilmenin ana koşulu Kürtçenin kendisine sağlanacak olan hukuksal imkanlardır. Bu hukuksal imkanların ortak irade ile olması düzeyi, aynı zamanda Kürt sorununun çözülme seviyesini/derecesini de beraberinde getirecektir.

Nokta koyarak,

TC devletinin kuruluşu ile  bizatihi kurucu önderin himayesinde oluşan ve geleceği teminat altına (iş bankası hisselerinde ki pay ile)  alının iki kurum vardır.

Türk Tarih Kurumu TTK ve Türk Dil Kurumu TDK.

Geç uluslaşma sürecinden olan ve en tam haliyle TC devletinin kurulmasıyla devlet karakterini kazanan Türklük, aynı zamanda kendisini tamamlama sürecinin de özel olarak gündemine almıştır.

Bu iki kurum vasıtasıyla; Türk tarihi ve Türk dili kendisinin arka planını oluşturarak geleceğe yol almaya başladı.

Tarih tezleri ile, kendilerine olmayan geçmişler de yükleyerek ve yaşanmışlıklarında olanları da saklayarak oluşturdukları tarih; bugün aynı zamanda kendilerinin açmazlarının da ana kaynaklarındandır. Yine oluşturdukları bu tarihle ilişkilendirerek meydana getirdikleri Türk dili; tarihsel açmazların yükünü devamlı olarak sırtında taşıyarak yeniden yanlışlıkları ile beraber bugüne geldi.

Bugün TC devletinin tarihsel arkalığına baktığımız da Türk, Kürt, Rum, Ermeni ve dahalıkları ile yaşanmışlıkları görürüz.

Nedenlerini bir  tarafa koyup olguya baktığımızda; toplumların iç içe yaşamışlıklarından dolayı, tüm diğer alanlarda olduğu gibi, dilde de bir birine geçirgenlikler epey fazla olmuştur. Ve bu geçirgenlikler aynı zamanda da dillerin ortak karakteri olmuş haldedir. Hele ki; Osmanlıca, yönetme katında Farsça ve Arapça karışımı olarak egemen olması Türkçeye diğer diller karşısında gelişmişlik üstünlüğünü sağlama imkanlarından mahrum bırakmıştır. Ki bunun yanında Rum ve Ermeni toplumlarının ekonomik hayatta ki göreceli üstünlükleri bu dillere ayrı bir fayda sağlamıştır. Sağladığı bu faydanın yansıması olarak Türkçeye; Osmanlıca (Farsça-Arapça) ile birlikte Rumca ve Ermenice dilinden epey kelimelerin Türkçeyle iç içeleşmiş olduğunu görürüz.

TDK (Türk Dil Kurumu); bu aşamada kendini bu dillerden kurtarmak için, doğal eliminasyonun dışına çıkararak zorlayıcı yöntemlerle yok etmeye çalıştığı kelimelerin yerine, dilde özcülük zorlaması yaparak Türkçe kelime üretmeyi kendisine ana uğraş alanı olarak seçmiştir.

Dillerde kelimeler ilelebet yaşayamazlar. Anlamları ve kullanım sıklıkları onların yaşam sürelerinin sınırlarını belirler.Dilin kendisinin yenileyebilmesinin en büyük imkanı, o dilin; edebiyat ve sanatla olan ilişkisidir. Bir dilin gelişmişlik seviyesi,o dilin edebiyat ve sanatla olan ilişkisiyle doğru orantılıdır. Bir toplumda yazılı edebiyat dili ne kadar güçlüyse, o dil konuşma dili olarak da o kadar özcü imkanlara sahip olur.

Bu noktadan da baktığımızda, geçmişten beri düşünme ve ifade etme özgürlüğünün yoksunluğuyla birlikte buna paralel olarak Türk edebiyatı ve Türkçe dili de hep sığı kalmıştır. Türkçe dilinin sığlıklardan kurtarılması için türetilen (uydurukça uydurulan) kelimeler toplum dilinde konuşulma kabiliyetine ulaşmamıştır. (Kuruluş dönemi reformlarının tamamen yukarıdan dayatmacı olması ve bunun hukuksal zeminlerle pekiştirilmesi, toplumu; hem geçmiş yaşanmışlığından koparmıştır ve hem de iletişim imkanlarından, zenginliğinden koparmıştır) Bir kelimenin yaşayabilmesinin, kabul görmesinin ana ilkesi, o kelimelerin halkın sanatkarlığından geçmesi ile mümkündür. Dolayısıyla da, üretilen kelimeler halkın sanatkarlığına mazhar olmamışsa; üretilen kelimeler esas olarak ataletli yığılmalar olarak bir köşede kalmıştır.

Buradan güncelimize dönecek olursak:

Kürtçe; Kürt sorununun çözümünün anahtar kelimesi halindedir.

Sorun, anadil eğitimi mi yoksa anadilde eğitim mi şeklinde kategorize etmek problemin devam etmesini de beraberinde getirir. Bu süreç her halükarda anadilde eğitime evrilecektir. Bunun TC devleti topraklarının dışında da objektif koşullarının ana tamamlayıcıları vardır. Bugün Irak Kürdistan’ı siyasi topraklarında Kürtçe resmi dildir. Ve bu dil üzerinden, üniversiteler de dahil olmak üzere eğitim dili olmuştur. Dilin akademik kullanım alanına girmesiyle beraber Kürtçe, bilimle pozitif ilişki içerisine girme imkanlarını kavuşmuş bulunmaktadır.

TC sınırları içerisinde Kürtçenin anadil eğitim statüsüne kavuşmasının; toplumlarda ayrışmanın ve kopmanın da gündeme geleceği kaygısına kapılmamak gerekmektedir. Nasıl ki; Avrupa’da ki kullanılan kimi diller, anadilde eğitim statüsünde eğitim dili olmuşlarsa; Türkiye halkının diğer tamamlayıcıları da Kürtçeyi ve diğer etnisite dillerini öğrenmede, eğitimde zorunlu dersler statüsüne çıkarılması ile toplumsal kopuşun önü alınabilir. Kaldı ki, bir yöntem uygulaması halinde kendiside tutsaklık içerisinde tutulan Türkçe dilinin özgürleşmesini, akla vurulan zincirlerin kırılmasına da vesile olacaktır.

Bagajı tarihsel haksızlıklarla dolu olan ulus devletinin; ulus dili, kültürü,sanatı ve siyasetinde özgürlüklerine kavuşmasının en ilk şartı, bagajda ki haksızlıkların ortaya çıkarılıp; tarihsel haksızlıkları giderici önlemleri de alarak geleceğin yürüyüşünü yapmaktan geçmektedir.

Korkulardan kaynaklanan gerekçelerden dolayı tedbirler almak, korkuların gerçekleşmesinin önlemede çare olamamıştır.

Dün böyleydi, bugün de böyledir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin