Ana Sayfa.Yeniçağmanşetİnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri: Depremin şakası yok

İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri: Depremin şakası yok

İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Abdullah Ekinci, Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel’e konuk oldu… Ekinci, bir yapının deprem risklerine göre tasarlanması ve bunun Oda’dan vize (onay) alması gerektiğini belirterek, deprem sonrası özellikle kamu binalarının sağlam kalması büyük önem arz ederken, bu binalar için vize uygulamasının kaldırılmasını öngören yasa üzerinde çalışılmasını kritik bir hata olarak niteledi. Ekinci, Mehmet Asi’nin döneminde ekilenlerin bugün toplanmakta olduğuna işaret etti.

İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Abdullah Ekinci, Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel’e konuk oldu… Ekinci, bir yapının deprem risklerine göre tasarlanması ve bunun Oda’dan vize (onay) alması gerektiğini belirterek, deprem sonrası özellikle kamu binalarının sağlam kalması büyük önem arz ederken, bu binalar için vize uygulamasının kaldırılmasını öngören yasa üzerinde çalışılmasını kritik bir hata olarak niteledi.

“Kıbrıs fayı aktif”

İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Abdullah Ekinci, içerisinde bulunduğumuz coğrafyanın depremle ilgili kötü anılar canlandırdığını belirterek, depremin başka coğrafyalarda bu kadar konuşulmadığını kaydetti.

Depremin kabullenilmesi ancak buna karşı bir tedbir alınması gerektiğini dile getiren Ekinci, tedbir konusunun ilk olarak yapılar ve yaşamla alakalı olduğunu ifade etti.

Ekinci, gelişen toplumlar oluştuktan sonra barınmanın gereksinimi olan yapıları da inşaat mühendislerinin tasarladığına işaret ederek, bunların da coğrafyadaki deprem koşullarına göre tasarlandığını anlattı.

Kıbrıs’ta deprem açısından en büyük riskin Larnaka açıklarından Limasol’a ve Baf’a devam edip oradan da Girit’e bağlanan Kıbrıs yayı olduğuna dikkat çeken Ekinci, depremlerin birçoğunun bu yaydan dolayı gerçekleştiğini hatırlattı.

Ekinci, eski yerleşim bölgelerine bakıldığı zaman çoğunun kayalık zeminlerde bulunduğunu, bunun da bu coğrafyada depremin varlığının bir sonucu olduğunu söyleyerek, ada içerisinde birçok problemli zeminin de bulunduğunu vurguladı.

Ekinci, şöyle devam etti:

“Depremle zemin bir arada düşünülür. Önce deprem yer kabuğunun derinliklerinde oluşan kırılmalardan ve fayların hareketinden oluşur. Bizim için tehlike arzeden en önemli fay Kıbrıs yayıdır. Daha sonra oradan gelen dalga zeminin durumuna göre binaya itilir. Siz o binayı buna göre yaparsınız ki bina, gelecek olan deprem dalgasını karşılayabilsin, ayakta dursun. Bizim en basit dille anlatacağımız önlem bu şekildedir.”

Ada’daki fayın aktif olduğunu belirten Ekinci, Afrika plakasının Anadolu plakasının altına itilmesi oluşan depremlerin söz konusu olduğunu kaydetti.

Ekinci, Ada’nın yapısına bakıldığında öncelikle bir Trodos Dağları oluşumunun göze çarptığını dile getirerek, bu dağların volkanik ve sözü edilen itkilerden oluştuğunu ifade etti.

Bu itkiye bağlı olarak daha sonra da Beşparmak Dağları’nın oluştuğuna işaret eden Ekinci, onun Anadolu tarafından kopan ve Ada’ya doğru sürüklenen bir ada parçasıyla birlikte depremle yüzeye çıkan bir yapı olduğunu bildirdi.

Ekinci, bunları oluşturanın depremler, başka bir ifadeyle fayların hareketliliği olduğuna dikkat çekerek, bu faylar Baf açıklarında olsa da Ada’nın altına dalıp Lefkoşa’da da bir deprem yaratabileceğinin ancak bunun daha derinde olabileceğinin altını çizdi.

Bir depremin yüzeye ve yerleşim yerlerine yakınlığıyla ilişkili olarak bir tehlike yarattığı üzerinde duran Ekinci, yerleşim yerinde olmayan depremlerin sadece sarsıntılar oluşturacağını ancak yerleşim yeri varsa yaşama etki edebileceğini anlattı.

“Yapılar Deprem Yönetmeliği’ne göre tasarlanıyor”

Ekinci, yapıların Deprem Yönetmeliği’ne göre yapılmakta olduğunu belirterek, ülkede kullanılan şartnamenin Türkiye Deprem Yönetmeliği (TDY) olduğunu kaydetti.

Türkiye’nin deprem konusunda çok ileri olduğunu dile getiren Ekinci, oradaki bilim insanlarının genellikle Amerikan kökenli olması, bunun yanında Türkiye’nin bir deprem kuşağı olması yönleriyle Türkiye’nin çok aktif olduğunu ifade etti.

Ekinci, bu şartnamelerin 1975, 1997 ve 2018 şartnamelerini oluşturduklarına işaret ederek, ancak son Adıyaman-Kahramanmaraş depreminde bu şartnamenin yetersiz kaldığının görüldüğünü aktardı.

Söz konusu 3 depremdeki ivmelerin beklenenden daha yüksek etkiye sahip olduğuna dikkat çeken Ekinci, “Biz bu şartnameleri bir istatistiğe göre hazırlarız. Deriz ki ‘500 yılda bir gelecek depreme göre.’ Bir de kritik yapılara bakarız. Yani hastanenin deprem sonrası yıkılmaması lazım. Bir konutun da deprem sonrası yıkılmaması lazım ama zarar görebilir. Hastane ise deprem sonrası kullanımda olmak zorundadır. Ekonomi, çevre ve güvenlik bir denge halindedir. İnşaat mühendisinin tüm bu üçünü bir arada değerlendirmesi lazım” şeklinde konuştu.

Ekinci, çevreye yapılan bir zararın iklim krizine de yol açtığını söyleyerek, bu krizin selleri ve depremleri de tetikleyebildiğini açıkladı.

“BM’nin hedefleri doğrultusunda adım atılmalı”

Birleşmiş Milletler’in (BM) bunlarla ilgili sürdürülebilir kalkınma hedefi koyduğunu anımsatan Ekinci, bunu 2030’a kadar tüm ülkelerin imzalaması için sunduğunu vurguladı.

Ekinci, bu hedefin temelinde iklim krizinin yattığını belirterek, politikacılar sadece bu hedeflere göre adım atsa önemli bir iş yapmış olacakları değerlendirmesinde bulundu.

Depremin bir afete dönüşmemesi için bazı politik kararlar alınması gerektiğini kaydeden Ekinci, söz konusu hedeflerde şirketler ve ülkelerin yanı sıra halkın odak noktası olduğunu anlattı.

“Kamu binalarındaki vize uygulamasının kaldırılması isteği kritik bir hata”

Ekinci, inşaat vizesi konusunda tartışmaların yaşanmakta olduğunu dile getirerek, Meclis’teki bir yasa çalışmasında devlet binalarında vize aranmaması konusunun yer aldığını ifade etti.

Birlik Yasası’na göre vize bürolarının kurulması ve buralarda deprem yönetmeliğinin çerçevesinde bir mesleki denetim yapılmasının şart olduğunu bildiren Ekinci, mesleki denetimde de inşaat mühendisinin ürettiği projeyi belli bir şartnameye göre üretip üretmediğinin kontrol edildiğini açıkladı.

Ekinci, ilk aşama olan projelendirmede deprem risklerine göre bir yapı tasarımının söz konusu olduğunu söyleyerek, bu yöntemin şu an yürürlükte olduğunu vurguladı.

Deprem sonrası özellikle devlet binalarının sağlam kalması büyük önem taşırken siyasilerin bunu önlemeye çalışmasının üzücü bir durum olduğu değerlendirmesinde bulunan Ekinci, bunun çok kritik bir hata olduğunun altını çizdi.

Ekinci, bir yapı projeye göre yapılmazsa yıkılabileceğini belirterek, yapı denetimi konusunda ilk adımın Lefkoşa Türk Belediyesi tarafından başlatıldığını anımsattı.

Yasa’ya göre denetimi onu tasarlayan müellifin yapması gerektiğini dile getiren Ekinci, mühendisin söz konusu yapının öngörülen süre içerisinde ayakta kalmasından sorumlu olduğunu, herhangi bir sorun olursa da hesabın bu kişiden sorulabileceğini ifade etti.

“Belediyeler Yasası ile yapı denetiminde önemli adım…”

Ekinci, inşaat mühendisinin yapı denetiminde de sorumlu konumda bulunduğunu ve bu denetimi yapmazsa yasayı ihlal etmiş olacağını anlatarak, son geçen Belediyeler Yasası ile bir yapının o projeyi yapan mühendis tarafından denetlenip denetlenmediğinin de belediye tarafından kontrol edilmesi bir durumun ortaya çıktığını söyledi.

Bu Yasa ile birlikte Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin bir portal hazırladığına işaret eden Ekinci, vizelenen projenin bu portala yüklendiğini, imalat sürecinin denetiminin söz konusu portal üzerinden takip edildiğini ve tüm ilgili kişilere açık olduğunu açıkladı.

Ekinci, bununla o yapının bir kimliğinin oluşturulmakta olduğuna dikkat çekti.

“Ülkedeki sondaj verilerini içeren veri tabanı oluşturduk”

Oda olarak 5-6 yıl önce ülkedeki tüm sondaj verilerini içeren bir veri tabanı oluşturduklarını hatırlatan Ekinci, bunun yapılmasıyla ülkede çok sayıda problemli zemin olduğunun görüldüğünün altını çizdi.

Ekinci, Tuzla, Long Beach, Kalecik; batıda da Gaziveren ve çevresinde çok zayıf olan zeminlerin bulunduğunu belirterek, oysa bu yerlerdeki zeminlerin zayıf olduğunu anlamak için veriye gerek duyulmadığını çünkü etrafında dere yataklarının bulunduğunu belirtti.

Bu yerlere yapılacak yapıların çok maliyetli olduğunu belirten Ekinci, bunların sıvılaşan zeminler olduğunu kaydetti

Ekinci, bu zeminlerin depremin etkisiyle sıvılaşabileceğini ve böylelikle zeminin taşıma gücünü azaltabileceğini dile getirerek, Gölcük depreminde de bu olayın yaşandığını ifade etti.

Sıvılaşan zeminlerin olduğu bölgelerde yapı inşa edilebilmesi için yöntemlerin var olduğuna işaret eden Ekinci, ancak imalat noktasında denetim sorunu yaşandığını vurguladı.

“120 okulun 50 binası projelendirildi”

Ekinci, 6 Şubat depreminin ardından ülkemizde de bu konuda bir hassasiyet oluştuğuna dikkat çekerek, bir risk sıralaması yapılırken özellikle çok kullanılan binaların sıralamasının yapıldığını bildirdi.

Ülkedeki bina envanterinin bilinmediğini belirten Ekinci, 1974 öncesi yapılan yapıların özellikle risk teşkil ettiğini kaydetti.

Ekinci, deprem sonrası öncelikle hastaneler, okullar ve kamu gibi çok kullanılan yapılarla ilgili envanterde ne olup olmadığının bilinmesi anlayışından hareket ettiklerini dile getirerek, Şampiyon Meleklerimizin hayatını kaybetmesinin yarattığı hassasiyetle siyasetin de işin içerisine girdiğini ve kamu okullarının durumunun gündeme geldiğini ifade etti.

Oda üyelerinin gönüllü olarak ülkedeki kamu okullarını inceleyerek risk sıralaması yaptığına işaret eden Ekinci, siyasetin baskı yaparak nereden başlanması gerektiği konusunda görüş istediğini anlattı.

Ekinci, inşaat mühendisliğinde bir binanın yüzde 40 oranında tehlikeli olması durumunda iyileştirme yerine yeni bina yapılmasının önerildiğini belirterek, bir bina güçlendirildiğinde ortalama 15 – 20 yıl daha süre kazanıldığını kaydetti.

Onun muhasebesinin yapıldığını ve bir kısım okul binasının yeniden yapılmak için yıkılmakta; bir kısmının da iyileştirilmekte olduğunu dile getiren Ekinci, bu sürecin başladığını ifade etti.

Ekinci, bu sürecin geçen yılın şubat ayı sonrasında başladığını ve 120 okulun 50’sinin projelendirildiğini bildirerek, 123 binanın 800 bloktan oluşması nedeniyle bunun yürütülmesinin kolay olmadığını, geç kalındığı algısının bundan oluştuğunu açıkladı.

Bu süreç içerisinde Oda’yla ilgili planlanan hedefler bir kenara bırakılarak bunlarla uğraştıklarına işaret eden Ekinci, bu binaların projelendirilip imalat sürecinin başlamasını istediklerine dikkat çekti.

Ekinci, bu sürecin hastaneler, kamu binaları, özelde sosyal konutlar ve özel konutlar olarak devam etmesi gerektiğini belirterek, eldeki problemin bu şekilde görülebileceğini kaydetti.

Oda olarak bununla ilgili de bir portal hazırladıklarını dile getiren Ekinci, ortaya risk puanlarının çıktığını ifade etti.

Ekinci, bu portalı belediyelerle de paylaştıklarına işaret ederek, örneğin Lefkoşa Surlariçi’ndeki eski yapılarının riskli olduğunu, deprem olması durumunda oluşacak yıkım nedeni ile buraya ulaşımın zorlaşacağını açıkladı.

Tüm bunların devlet tarafından bütünlüklü bir şekilde ele alınması gerektiğine dikkat çeken Ekinci, deprem dışındaki diğer doğa olaylarının da işin içerisinde konulması gerektiğinin altını çizdi.

“Toplum olarak Mehmet Asi’ye borçluyuz”

Ekinci, Eski İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Asi Göze’ye ayrı bir yer açmak istediğini belirterek, Asi’nin inşaat mühendisi, eski oda başkanlarından en değerlilerinden birisi ve ayrıca toplum lideri olduğunu kaydetti.

Mehmet Asi’nin, kendisinin inşaat mühendisi olmasında da önemli bir yeri olduğunu dile getiren Ekinci, yapılara vize uygulamasının başlangıcında yer almasından dolayı kendisine toplum olarak borçlu olduğunu ifade etti.

Ekinci, Mehmet Asi’nin döneminde ekilenlerin bugün toplanmakta olduğuna işaret etti.

“İklim krizine bağlı olarak tedbirler alınmalı”

Ekinci, doğanın kendini deprem, kuraklık ve taşkınlarla yenilediğini belirterek, riskli yerlere yapı yapıldığında doğal olarak tehlike yaratıldığını kaydetti.

İklim değişikliğinin sel, taşkın ve kuraklıkla kendini göstermekte olduğunu dile getiren Ekinci, yağış trentlerinde farklılıklar, sıcaklıklarda artışlar görüleceğini ifade etti.

Ekinci, bu yağışlara hazırlıklı olunup olunmadığını sorarak, tedbirlerin önemli olduğunu anlattı.

Bu durumun geçmiş dönemlerde Ciklos’ta yaşandığına ve yakın zamanda da Geçitköy’de görüldüğüne işaret eden Ekinci, özellikle Girne’deki havzalarının incelenmesi, risklerin hesaplanması ve denetim yoluyla tedbirlerin alınması gerektiğinin altını çizdi.

Ekinci, yollarının uzun olduğunu ancak mücadeleye devam edeceklerini belirterek, ülkede çok yetenekli ve iyi yetişmiş insanlarının bulunduğunu, siyasilerin ülkenin mühendis ve bilim insanlarına güvenmesi ve danışması gerektiğini kaydetti.

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin