Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelKTEZO Genel Koordinatörü Hürrem Tulga: Sistem ranta teslim

KTEZO Genel Koordinatörü Hürrem Tulga: Sistem ranta teslim

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO) Genel Koordinatörü Hürrem Tulga, Yeniçağ’da Gazeteci İsmet Özgüren’in hazırlayıp sunduğu “İsmet Özgüren ile Gündem” programına katıldı. Tulga, mesleki eğitime yıllarca önem verilmediğini, ucuz iş gücüne yaslanıldığını, üniversitelerdeki sorunu yıllarca dile getirdiklerini ifade ederek, bu konuda bir rant yaratılması nedeniyle hiçbir adım atılmadığını vurguladı.

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO) Genel Koordinatörü Hürrem Tulga, Yeniçağ’da Gazeteci İsmet Özgüren’in hazırlayıp sunduğu “İsmet Özgüren ile Gündem” programına katıldı.

Tulga, mesleki eğitime yıllarca önem verilmediğini, ucuz iş gücüne yaslanıldığını, üniversitelerdeki sorunu yıllarca dile getirdiklerini ifade ederek, bu konuda bir rant yaratılması nedeniyle hiçbir adım atılmadığını vurguladı.

“Yükseköğretimde yaşanan sorunları yıllarca dile getirdik”

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO) Genel Koordinatörü Hürrem Tulga, Kıbrıs Türk toplumunun çaresizliğini yüze vurmak, çaresizliği üretmek ve “Herkes aynıdır” söylemini haklı çıkaracak nitelikte politikalar ve uygulamaların söz konusu olduğunu belirterek, yükseköğretimde yaşanan olaylar karşısında bu ülkede yaşayan bireyler olarak utandıklarını kaydetti.

Tulga, yükseköğretimde ve eğitim kurumlarında neler yaşandığını, sahte dolaplar döndüğünü çok defa söylediklerini dile getirerek, eğitimin kalitesinin düştüğünü ve ülkeye getirisinden çok götürüsünün olduğunu da anlattıklarını ifade etti.

Bu durumun gençleri tükettiğine ve göçü tetiklediğine işaret eden Tulga, bunları söyleyen ender kuruluşların başında geldiklerini vurguladı.

“En acısı girişimin dışarıdan yapılması”

Tulga, bu olaydan dolayı utanç duyduklarını ve üzüldüklerini yineleyerek, en üzücü durumun ise bu durum bilinmesine rağmen olayın üzerine gidilmemesi ve üniversitenin kurucularının girişimiyle ortaya çıkmış olması olduğunu açıkladı.

Üniversitenin Türkiye’de olan kurucularının polise gittiğini ve olaya dışarıdan birilerinin gelerek müdahale ettiğini söyleyen Tulga, acı olanın bu olduğunu bildirdi.

Tulga, şöyle devam etti:

“Biz bile bile, göre göre başkalarını bekledik. Birileri kafamıza vuruncaya kadar bekledik. Üniversitelerimiz polislik oldu. Ülkedeki en önemli şey eğitimdir. Eğitim olmazsa sağlık da üretim de olmaz. Sen bu eğitimi yapmayacaksın, zengin olmak için araçsallaştıracaksın ve bir de sektör haline gelmesini bekleyeceksin. Olmaz!”

Eğitimi sektör olmasına karşı olduğunu belirten Tulga, bu olacaksa bile her şeyin kuralına uygun yürütülmesi gerektiğini kaydetti.

Tulga, bunların yapılmamasına rağmen “Sektöre dikkat edelim” çağrısı yapılmasının çelişkili olduğunu dile getirerek, “Dikkat etmesi gereken zaten sensin. Tam aksine buna yol açtın, sorunu görmezden geldin” dedi.

Ülkenin hem eğitim açısından rezil olduğuna hem de eğitim sektörünün darbe aldığına işaret eden Tulga, özellikle olayın yaşandığı Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nin (KSTU) bulunduğu Güzelyurt bölgesinin de bundan olumsuz etkilendiğini vurguladı.

Tulga, fakültelerin kapanmaya başlanacağını ve aynı durumun başka üniversitelerde de yaşanacağını öngörerek, KSTU’daki durumun olayın sadece görünen yüzü olduğunu anlattı.

Olayla ilgili pek çok ismin anılmakta olduğuna dikkat çeken Tulga, denetlemeler yapılmadıkça eğitim ve sektör adına bir şey kalmayacağını açıkladı.

“Ülkede kaosa neden olunuyor”

Tulga, gereken adımlar atılmaması sonucu yaşanan bu olayların ülkenin yönetimsel açıdan muktedir olmadığı algısına neden olduğunu belirterek, bir toplum iradesini ortaya koymadıkça hiçbir kazanç elde edilmeyeceğini kaydetti.

Yüzlerce kişinin öğrencilik statüsü altında parasının alındığını ve bu paraların hiç edildiğini dile getiren Tulga, bunu yapanların da vicdanlarının sızlamadığını ifade etti.

Tulga, ülkeye öğrenci olarak gelen kişilerin kim olduğu, buraya neden geldiği ve kim tarafından getirildiği konularının da önemli soru işaretleri olduğuna dikkat çekerek, bu noktada empati yapılması gerektiğini söyledi.

O insanların hangi koşullarda kaldığının da büyük sorun olduğuna dikkat çeken Tulga, yoksul olan bu insanların suç işleyerek ülkede kaosa neden olabildiğini bildirdi.

Tulga, bütün bunların görmezlikten gelindiğinin altını çizdi.

“Özel mesleki eğitim kurs yerleri büyük sorun”

Bazı üniversitelerin ustalık belgesi vermeye başladığını belirten Tulga, geçtiğimiz günlerde bir üniversitenin para karşılığı ustalık belgesi verdiğini tespit ettiklerini kaydetti.

Tulga, okula hiç gidilmeden sadece para verilerek bu belgelerin alınabildiğini dile getirerek, uyarıları yapmaya, olayın üstüne gitmeye devam ettiklerini, gerekli izinleri veren kurumlara gittiklerini, denetimleri yapmaya çalıştıklarını ifade etti.

Son sahte diploma soruşturmasının ardından Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun cezalarla ilgili adım atılacağını söylediğini anımsatan Tulga, oysa bu krize kadar sorunun yıllarca devam ettiğini bildirdi.

Tulga, üniversitelere bağlı 15-16 tane kurs yeri, 21-22 tane de güzellik merkezi adı altında iki üç odalık kurs yerlerinin bulunduğuna işaret ederek, bu özel kurs yerlerine öğrenci statüsü altında Ürdün, Ukrayna, Rusya ve Afrika’dan öğrenciler geldiğini açıkladı.

Bu kişilerden 3-4 bin Euro miktarında para alındığına dikkat çeken Tulga, buralarda 2 bine yakın öğrenci bulunduğunun altını çizdi.

Tulga, “Bu insanlar güya buralarda mesleki eğitim alıyor. Bu iki üç odalı yerlerde meslek eğitimi olur mu tabii!” diye konuşarak, pandemiden önceki döneme denk gelen 2019’da yasal değişiklik yaparak mesleki eğitim veren özel kurs yerlerine sınav zorunluluğu getirdiklerini söyledi.

Bu yasadan dolayı özel kurs yerlerinde eğitim alan kişilerin mesleki eğitim sınavına girme zorunda olduğu belirten Tulga, bunun güzel ancak olayı görme anlamında bir açılım olduğunu kaydetti.

Tulga, bu kurs yerlerinin öğrenci getirmeye, eğitim yapmaya devam ettiğini dile getirerek, bu kurs yerlerinde kayıtlı bin 500 – 2 bin kişiden sadece bir iki kişinin sınava girmek için başvuru yaptığını ifade etti.

Mesleki eğitim sınavlarının KTEZO’da toplandığına, Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayından geçtiğine ve bunun ardından sınavların organize edildiğine işaret eden Tulga, o kadar özel kurs yeri olmasına rağmen bu kadar öğrencinin nereye gittiğini sordu.

Tulga, yüzlerce öğrencinin ülkeye getirildiğini, öğrenci belgesi aldığını, bu öğrencilerden para alındığını ancak takibinin yapılmadığını söyleyerek, bir mesleği öğrenip ülkesine dönen bir insan bulunmadığını anlattı.

Yönetmelik ve tüzüklerin değiştirilmesi ve özel kurs yerlerinin kaldırılması gerektiğini belirten Tulga, özel kurs yerleri konusunun üniversiteler kadar gündem olmasının da büyük önem taşıdığını kaydetti.

Tulga, bu kurs yerlerinin birilerinin çıkar sağladığı, ülkeyi kötüye götüren ve insan kaçakçılığına neden olan yerler olduğunu vurguladı.

“Yabancı iş gücüne teslim olundu”

Tulga, 1985’te yabancı iş gücünü düzenlemek üzere bir kanun konduğunu belirterek, bu kanunun 1986’da yürürlüğe girdiğini kaydetti.

1985’te toplumun yabancı iş gücüne ihtiyaç duyduğu durumlarda devlet denetiminde Çalışma Dairesi’ne başvurulduğunu dile getiren Tulga, 1990’lardan sonra ise ucuz iş gücü sürecinin başladığını ifade etti.

Tulga, ülkedeki gençlerin üniversitelere ve kamu dairelerine yönlendirildiğine işaret ederek, bunun sonucunda ortaya çıkan kalifiye eleman ihtiyacının ise yabancı iş gücüyle kapatılmaya çalışıldığına dikkat çekti.

Yabancı iş gücünde ilk olarak Türkiye’den işçiler getirildiğini hatırlatan Tulga, o dönem ülkedeki koşulların Türkiye’deki koşullara göre 2-3 kat daha iyi ve işçiler için kârlı olduğunu söyledi.

Tulga, ülkede mesleki eğitimin örgütlenmesi, toplumun bu yönde bilinçlendirilmesi gerekirken gençlerin üniversite ve kamuya yerleştirildiğini belirterek, ülkedeki öğrencilerin yüzde 75’inin üniversitelere gitmekte olduğunu kaydetti.

Bu yaklaşımdan meslek liselerinin de zarar gördüğünü dile getiren Tulga, boşluk oluştuğunu, işi yapan insanın kalmadığını ifade etti.

Tulga, öğrencilerin üniversiteleri tercih etmesiyle işsizlik sorununun da ortaya çıktığına işaret ederek, bunun da göçü tetiklediğini anlattı.

Eğitimin “Eleştirel düşünen, okuyan, okuduğunu anlayan, özgürlükçü insanlar yaratmak” şeklinde tanımlandığını bildiren Tulga, oysa eğitimin iş tutan insan olarak tanımlanması gerektiğini açıkladı.

Tulga, kalifiye eleman olmayan kişilerin eleştirel düşünemeyeceğini, kendi iradesini ortaya koyamayacağını ve dünyayı anlayamayacağını belirterek, 1988’de Çıraklık ve Mesleki Eğitim Yasası adında ciddi bir yasa yapıldığını kaydetti.

Bu Yasa’nın hiç uygulanmadığını dile getiren Tulga, 2003-2004 Annan Planı Dönemi’nde inşaatlaşmanın arttığını ancak işi yapanların yabancı iş gücü odluğunu söylediklerini ifade etti.

Tulga, Mesleki Eğitim Yasası’nı tozlu raflardan çıkardıklarına ve 2007’de yeniden yürürlüğe soktuklarına işaret ederek, Taner Akcan Çıraklık ve Yetişkin Eğitim Merkezi’nin de bu şekilde açıldığını söyledi.

Türkiye’den getirilen işçilerin kalifiye anlamında nitelikli olduğunu ancak daha sonra hiç iş bilmeyen ülkelerden işçi getirilmeye başlandığını belirten Tulga, ülkede bulunmayan kalifiye eleman ihtiyacını giderme ve ucuz iş gücü bulmanın amaçlandığını kaydetti.

Tulga, mesleki eğitime önem verilmediğini dile getirerek, getirilen işçilerin mesleki açıdan yetersiz olmasının iş sağlığı ve güvenliği konusunda da sorun yarattığını ifade etti.

Mesleki eğitimin ve üniversitelerin en önemli yanının bir iş bölümü ve meslek tanımı bulundurması olduğuna işaret eden Tulga, yabancı ülkelerden getirilen işçilerin hangi iş bölümüne girdiğinin belirsiz olduğunu anlattı.

Tulga, mevcut insan malzemesiyle bu sorunların yaşanmaya devam edeceği öngörüsünde bulundu.

“66 zeytinyağı numunesinin 19’u sahte çıktı”

Tulga, Zeytin ve Zeytin Ürünleri Yasası çerçevesinde bir konsey oluşturulduğunu belirterek, bu konseyin Tarım Bakanlığı’ndaki bürokratlar ve üreticilerden oluştuğunu kaydetti.

Bu Yasa’nın önemli olduğunu dile getiren Tulga, ülkede gerçek ve sahte ürünlerin olduğunun gözlemlendiğini ve denetimlerin de elzem olduğunu ifade etti.

Tulga, zeytin ve zeytin ürünlerinin denetlenmesine yönelik tüzüğe bağlı olarak toplu tüketim yerlerinden, marketlerden 66 numune alındığına işaret ederek, 66 numuneden 19’unun sahte olduğunun tespit edildiğini vurguladı.

Bu firmaların adlarının açıklandığını, itiraz sürecinde olanların ise henüz adlarının ortaya konmadığını söyleyen Tulga, bu denetim süreçlerinin yaşanması gerektiği değerlendirmesinde bulundu.

Tulga, şöyle devam etti:

“Düşünebilir misiniz: İnsanımız bugüne kadar ucuz yemekle haklıydı ama insanların ne yediği belli değildi. Zararlı maddelerin de içinde olduğu bir gıda ürünüydü. Tüm dünyada en güzel ürün olarak kabul edilen bir gıdadan bahsediyoruz.”

Ülkede herkesin zeytin ağaçlarına önem vermeye başladığını belirten Tulga, insanların zeytin ağaçları diktiğini, budama yaptığını kaydetti.

Tulga, hasat döneminde de bir bayram havası yaşandığını dile getirerek, bunun üretime bir özlem olduğunun ifade etti.

“Ülkenin tanınmamışlığı ‘rant’ için kullanıldı”

Mağusa, Boğaziçi ve İskele’deki emirnamelerin 10 yılda çıktığına işaret eden Tulga, emirnameler çıkana kadarki süreç içerisinde yağmalanmadık yer kalmadığını söyledi.

Tulga, “Biz en azından bunu başaramaz mıydık, bunu yapamaz mıydık?” diye sorarak, Lefke İmar Planı’nın hazır olduğunu ancak ilan edilmediğini anlattı.

Ülkenin tanınmamışlığının bilinçli olarak ve “rant” için çok defa kullanıldığını belirten Tulga, inşaat, narenciye, üniversite alanlarında yaşanan sorunların görüldüğünü kaydetti.

Tulga, uluslararası hukukun içerisinde olmamanın belli standartları da uygulamama anlamına geldiğini dile getirerek, “Ama ‘Biz de mi bir işe yaramıyoruz’ dedirtmek istemiyorum. Yani bizim hiç mi rolümüz yok? Bunu dedirttiğimiz anda insanların yaşama sevincini elinden almış oluyorsunuz” şeklinde konuştu.

Mücadelenin mutlakla verilmesi gerektiğini ifade eden Tulga, bu noktada eksik kalındığını vurguladı.

Tulga, bu kirlenmeden payını alan çok sayıda insan bulunduğuna işaret ederek, KSTU’daki olayların bilinmesine rağmen basın ve partiler üzerinden gereken sesin verilmediğinin altını çizdi.

Siyasetin finansman sorunu olduğuna ve bunun milletvekili, sivil toplum örgütü ve basına kadar uzandığına dikkat çeken Tulga, “Sen bir varlık değilsen, bir şeyi eşeleyemiyorsan, bir şeyi sonuca götüremiyorsan ne anlamı var ki?” sorusunu yöneltti.

Tulga, sadece tüketen bireyler durumuna mı gelineceği üzerinde durarak, böyle devam etmesi durumunda doğa diye bir şeyin de kalmayacağını vurguladı.

Denizin, tarlanın, arsaların elden gittiğini belirten Tulga, kısa vadeli düşünmenin ve “rant”a uymanın bu sonuçları doğurduğunu kaydetti.

“Ülkedeki gelişmeler takip edilmeden üretim, ekonomi, ustalık olmaz”

Tulga, 15-16 yaşındaki çırakların umutlu ve hevesli olduğunu, işini geliştirmeye çalıştığını belirterek, zaman zaman bu çıraklarla sohbet ettiğini kaydetti.

Çıraklara, kitap ve gazete okuyup okumadıklarını sorduğunu ve çok az kişinin okuduğu yönünde bir cevap aldığını dile getiren Tulga, işini kurmak, hayatını kazanmak isteyen kişilerin ülkedeki ekonomik gelişmeleri, dövizdeki durumu, sorunları takip etmesi gerektiğini, bunlar olmadan emek, ustalık, üretim ve ekonominin olmayacağını söyledi.

Tulga, ülkedeki sorunlara yüz çevirip “Bana ne!” denemeyeceğini ifade ederek, sahte diploma soruşturma kapsamında böyle bir yaklaşımda bulunanların söz konusu sorundan kaçamadığını açıkladı.

“Yiyecek-içecek sektöründe sorun var”

Tulga, uzun yıllar süren çalışmalarla birçok mesleki alanda kayıtlılık sağlandığını belirterek, kayıt altında olmayanların ise çoğunlukta olduğunu kaydetti.

Kayıt altında olanların takip edilebildiğini, buralarda sertifikalı, diplomalı, işini bilen insanların bulunduğunu dile getiren Tulga, bu alanların oto tamir, oto elektrik gibi otomobille ilgili meslekler olduğunu ve bu alanda standartların sağlandığını ifade etti.

Tulga, yakın zamanda bu alanlarla ilgili iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili çalışmaların başlayacağının altını çizdi.

Berber, kuaför, tırnak bakımı, kaynakçılık gibi meslek alanlarının da kayıt altına girdiğine işaret eden Tulga, özellikle sanayi bölgelerinin yeni yasadan dolayı denetim altına girmeye başladığını açıkladı.

Tulga, KTEZO’nun sanayi bölgelerinde olup bitenin farkında olduğuna dikkat çekerek, ancak yiyecek ve içecek sektöründe büyük sorun yaşandığının altını çizdi.

Yiyecek içecek sektörünün farklı birliklere bölündüğünü belirten Tulga, bu nedenle KTEZO gibi bir çatı müdahalede bulunduğunda bu işlemelerin başka birliklere kaçma fırsatı bulabildiğini kaydetti.

Tulga, bu durumda bir standart oluşturulamadığını dile getirerek, “Bu işi kim, nerede, nasıl yapacak?” sorularının sorulamaması nedeniyle belli bir standart oluşturulamadığını ifade etti.

Bu soruların sorulduğuna ve kitap haline getirildiğine işaret eden Tulga, ancak uygulanmadığını anlattı.

Tulga, bu sektöre yönelik denetleyici bir mekanizmanın olmadığına dikkat çekerek, bu sorunun önüne geçilebilmesi için birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

“Eğitimdeki sorunlar çeteleşmeye yol açıyor”

İş gücünün üretime yeterince katılmamasının çeteleşme gibi olaylara davetiye çıkardığını belirten Tulga, öğrencilerin eğitim kapsamı içerisine alınamamasının da bundan etkili olduğunu kaydetti.

Tulga, tam gün eğitim ve çocuğun 18 yaşına kadar izlenmesi konusun önem arz ettiğini dile getirerek, şu an çocukların 15 yaşına kadar eğitim almasının zorunlu olduğunu ancak başarılı olmayan çocukların yakından takip edilip sınıftan atıldığını ifade etti.

Bu çocukların işçi olduğuna, ailesini akşamdan akşama görebildiğine işaret eden Tulga, bu çocukları iş yerleri üzerinden öğrenebildiklerini ve ailelere nadiren ulaşabildiklerini anlattı.

Tulga, iş yaşamının zorlu koşullarının, elverişsiz çalışma saatlerinin de etkili olduğuna dikkat çekerek, çocukların çeteleşme içerisine girmesinin altında bu sorunlar yattığını vurguladı.

Eğitimin yeterli olmadığını ve çocukların eğitim sistemi içerisinde tutulamadığını belirten Tulga, bunun da çocukların bu duruma gelmesine neden olduğunu kaydetti.

“Ortaya irade konulmalı”

Tulga, ülkedeki hayat pahalılığının çoğunlukla TL’den kaynaklı olduğunu ancak tek sebebin bu olmadığını dile getirerek, yetkililerin kaynakları ve vergileri kendi çıkarları için kullandığını ifade etti.

Tarım poltikaları düzenlenmez ve çiftçiye yeterli destek verilmezse gıda enflasyonu artacağına işaret eden Tulga, şu an gıdada bile Güney’den Kuzey’e değil Güney’den Güney’e bir akış olduğunu anlattı.

Tulga, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde TL alan birisinin yine de bir alım gücüne sahip olduğunu belirterek, Kuzey Kıbrıs’ta ise böyle bir durumun söz konusu olmadığını kaydetti.

İlgili paydaşların, meslek örgütlerinin ortaya bir irade koyması gerektiğini dile getiren Tulga, KTEZO her zaman bir irade ortaya koymaya çalıştığını ve çalışacağını ifade etti.

“Sınır kapıları çok önemli”

Esnafın turistlerin yaptığı alışverişler sonucu ayakta durabildiğini belirten Tulga, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde çok sayıda Kıbrıslı Türk’ün çalışmakta olduğunu kaydetti.

Tulga, bu işçilerin aynı zamanda kalifiye eleman olduğunu dile getirerek, kalifiye elemanın üretime katılamaması ve ucuz iş gücüne bağlı kalınmasının büyük sorun olduğunu ifade etti.

Özellikle sanayi bölgelerinin Güney’den gelen kişiler tarafından ayakta durabildiğine işaret eden Tulga, giriş kapılarının önemli olduğunu, üretimin de temelini oluşturduğunu açıkladı.

Tulga, ancak bu kapıların avantajlarının kullanılmadığına dikkat çekerek, ülkede bir üretim politikasının oluşturulması gerektiğini vurguladı.

“Üretimle tüketimin birleştirilmesi lazım”

Gıda enflasyonunun en önemli nedeninin üretim ile tüketim arasındaki ana kademeler olduğunu belirten Tulga, üretim ile tüketimin buluşturulması gerektiğini kaydetti.

Tulga, geçmiş dönemlerde birçok kurumun tasfiye edildiğini dile getirerek, üretici ile tüketiciyi buluşturan kooperatiflerin bulunduğunu anımsattı.

Enflasyon konusunda belediyelerin de sorumluluğunun bulunduğunu ifade eden Tulga, yapılacak denetimlerle enflasyonun düşebileceğini anlattı.

Tulga, enflasyon böyle gittiği sürece ne işletme ne de tüketicinin kalacağına işaret ederek, alım gücünün eridiğini, enflasyonun hırsızlık anlamına geldiğini söyledi.

Yapılabilecek işlerin ortaya konması gerektiğine dikkat çeken Tulga, seçeneklerin üretilip dayatılmasının önemli bir girişim olacağının altını çizdi.

Tulga, üretimle tüketimi birleştirecek bir mücadelenin ortaya konması gerektiğini belirterek, üretimin olmadığı yerde Euro para birimi kullanılsa bile bunun bir anlamının olmayacağını kaydetti.

Üretimin eğitim, sağlık ve bunun gibi diğer unsurlar çerçevesinde düşünülmesi gerektiğini dile getiren Tulga, şöyle konuştu:

“Bugün hayat pahalılığının en önemli nedenleri çocuğun ihtiyaçlarına, sağlığa, ilaca, ulaşıma yapılan harcamalar ve vergilerdir. Çünkü hepsinde tüm tüketiciler için vergi vardır. Her şey asgari ücrete endekslidir. Biz sistemi, sosyal yapıyı bozduk, ranta çevirdik.

11’den sonra hastaneye gidebilir misin? Bir genç anneyi düşün. İşe gitmemesi mümkün mü? Bir kreş 15-20 bin TL’dir. Böyle bir düzen yaratıldı. Bu düzene karşı yapılacak hiçbir şeyimiz mi yok. Mesele bu. Biz birçok yerde Euro para birimini uygulamaya başladık. Adım adım da ilerliyoruz. Başka yolu da yok belki ama yoksulluğu da engellemedi. Enflasyonun yüzde 50 daha arttığı düşün, o zaman Venezüella’yı aramak durumunda kalacağız.”

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin