yaklaşımlarHalil Paşa20 Temmuz’un yıldönümünde Hambu ile Hasan’ın “aşkını” düşünmek -Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

20 Temmuz’un yıldönümünde Hambu ile Hasan’ın “aşkını” düşünmek -Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

20 Temmuzun yaklaşan ve komşunun acıları ve kayıpları üzerinden yaratılacak şovenizm; yine militarizmin, savaşın ve düşmanlığın körükleneceği, savaş kışkırtıcılığının propagandalarına karşı, yüzünü insana, aşka ve sevgiye dönmüş Kıbrıslılardık.

Pazar sabahı, Hambu ile Hasan’ı Baf’ın Androligu köyünde mezarları başında anmak için, barikatın öte yanındaki Avrupa toprağına geçtik.

Hirokitya’da yol üzerindeki lokantada kahve molası verdik. Sketto kahvelerimizden sonra, Temmuz’un kavurucu sıcağında, daha çok bir okul taşıtını andıran konforsuz otobüsümüzde, otobanın asfaltından yükselen alevlerin eşliğinde, Leymosun yönünde bir saat kadar yol aldık. Pissuri’ye giden yolda Rantzo Apt Otel’de kısa bir mola daha verdik. Otantik bahçesi heyecan vericiydi.

Sonra da sarıldık Baf’ın yokuşlarına. Emektar otobüsümüz ağladı, sızladı arada bir durakladı ama sonunda bizi vadilerin, dağların ve bağların seyrinde Androliku’ya taşımayı başardı.

Bilmeyen dostlar için Hambu ile Hasan’ın aşk hikayesini özetleyim. Biraz uzun olacak ya…

1940’lı yıllar, Kıbrıs’ta işsizliğin ve yoksulluğun ve de adanın İngiliz Sömürgesi olması nedeniyle İkinci Dünya Savaşının korku yıllarına dahildir. Hasan beş kardeşin en büyüğüdür. İlkokul çağında komşu köyde çalışmak üzere bir Ortodoks ailenin yanına verilir. Birlikte büyüdüğü ailenin kızı Hambu ile birbirlerine aşık olurlar. Ortodoks aile karşı çıkar ve Hasan köyüne, ailesine geri gönderilir. Buna rağmen Hambu Hasan’a kaçar ya da Hasan Hambu’yu kendi köyüne kaçırır. Sömürge yasaları bir Kıbrıslı Ortodoks ile bir Müslümanın evliliğinde bir tarafın dinini ve ismini değiştirmesini şart koşmakta ve bu onur kırıcı hal daha çok kadınlar için geçerli olmaktadır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de bu kural değişmez.

Komşu Ortodoks köylüleri, yoğun olarak Türklerin yaşadığı Androligu’dan bir şekilde Hambu’yu kaçırıp geri alırlar ama Hambu yine Hasan’a kaçar. İki köy arası gerilir. Ortodokslar Başpiskopos Makarios’a giderek Hambu’nun evliliğinin önüne geçmesi ve Müslümanlığa geçmemesi için bir çözüm bulmasını isterler. Aksi halde kan çıkacaktır. Makarios’un onlara cevabı ilginç olur: “Bir Ortodoks Müslüman olmakla, ne Muhammed zengin olur ne de İsa fakir!…”

Öte yandan Hambu ve Hasan, Kıbrıslıları dinlerine ve milliyetlerine göre bölen bu sömürge yasağını tanımayan tek Kıbrıslı çift olur. Ne isimlerini, ne dinlerini değiştirirler. Erkek egemenliğinin ağır bastığı o koşullara bugünden bakınca Hambu’nin yaptığı, kadın hakları açısından elbette cesurca bir davranıştır. Hasan da eşinin bu isteğine karşı çıkmaz.

20 Temmuz 1974 geldiğinde ada ikiye bölünür. Türklerin yaşadığı Androligu BM gözetiminde güneyden kuzeye taşınacağında, Hasan ile Hambu köyde kalan, göç etmeyen tek aile olur.

Hasan yaşamı boyunca çobancılık yapar. Koyunlarına, keçilerine ve doğaya aşıktır o. Eşi Hambu da öyle. Koyunları keçileri sağar, hellim, nor yapar, evi çekip çevirir.

Hambu 2007’nin Kasım’ında kansere yenik düştüğünde, Hasan onun vasiyetine uyar ve mezarını yasak olduğu için Andoligu’daki Türk mezarlığının hemen yanındaki kamu arazisine gömer. Yedi yıl sonra da Hasan ölür. Hasan’ın da vasiyeti: “Beni eşimin yanına gömün ortamızda da bir Kıbrıs bayrağı çekin” şeklindedir.

2 ay önce uğradığımız yıkık dökük Türk mezarlığından bir telle ayrılan Hambu ile Hasan’ın mezarlarının ortasında servi ağaçlarının arasındaki Kıbrıs bayrağı yıpranmış ve yırtılmıştı. Bizim gibi “insan olmanın milli ve dini kimlikten önce geldiğini” düşünen ve yıllardır barış içerisinde bir Kıbrıs için mücadele veren Kıbrıslı Elen dostlarımız, özellikle Hasan ile bir dönem arkadaşlık yapıp Hambu’yla yaşamlarını filme alan Panikos’un da hazır bulunduğu anmada, yıpranmış ve yırtılmış Kıbrıs bayrağını yenisiyle değiştirdik. Murat Kanatlı mezarları başında yaptığı konuşmada: “Bu adada barış kazanacaktır” diye bitirdi sözlerini.

Türkiyeli devrimci dostlarım için de yazmış olayım.

Kıbrıs bayrağı uğrunda hiç kimsenin savaşmamış, uğruna kan dökülmemiş, Türk ve Rum liderliğinin dudak büktüğü ama çizimi de bir Kıbrıslı Türk’e mal edilmiş belki de dünyanın en masum bayraklarından birisidir.

Mezarlık sonrası Kıbrıslı Rum dostlarımızla birlikte, hala Androliku’da yaşamakta olan Hasan’ın küçük kız kardeşini de yalnız yaşadığı ve girişinde bir asma ile incir ağacının bulunduğu evinde ziyaret ettik. Onu, Temmuz sıcağına karşı saksılarında renk renk çiçekleri bulunan bir iç avluya açılan kapının önünde bizi bekler bulduk.

Adını sorduğumda “Meryem’di” dedi. Onun da eşi Kıbrıslı bir Elendi. Evlendiklerinde adını “Mariya” olarak değiştirmek zorunda kalmış. Sözcüklerin arasında adalı yaşamda kadınlara iki misli acı veren buram-buram Kıbrıs kokan saklı bir tarih vardı sanki…

Beş kardeşin dördüncüsü Meryem; “Her birimiz bir köye dağıldık. Kimimiz Mirtu, kimiz Londra, kimimiz de bir başka diyarda. Bir ben kaldım Androligu’da…” deyiverdi.

Sonra da Temmuz sıcağında otobüsün penceresinden akıp giden Androligu köyünün manzarası. Dağlarda, vadilerde askeri taburlar gibi uzayıp giden, sıra-sıra, diz-dizi yemyeşil bağlar. Aklımda 1970’lerin başında şimdi harabeye dönmüş Efruz apartmanın yanında Baflılar Topluluğunun ödül alan şarkısı:

“Bafın güzel bağları, ah Kıbrısım Kıbrısım…”

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
218AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin