arşivSaid İlhanVesayet durdukça neyi konuşursunuz? – Said İlhan
yazarın tüm yazıları:

Vesayet durdukça neyi konuşursunuz? – Said İlhan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs Cumhuriyeti zamanında kurulurken halkından gizlenen bir ”garantörlük” olayı vardı… gerçi ortada duruyordu ancak doğru dürüst anlatılmamıştı. Ne demek? Bu garantörlük meselesinde halkı toplumları “anavatanları” Türkiye ile Yunanistan ve tabii ki “onların babavatanları” Angoamerikanlar çok sevdiğinden yalnız bırakmamak için gerekli görmüşler, milli hislerle toplumların da beyinlerine iyice kazıtılmıştı. Halk da ileride başlarına örülecek çoraptan habersiz bayram havasında bunu bir güzel kabullenmişler. Sonrası malum; olanlar olmuş ama “desti” dolmamış çünkü anavatanlar “efendilerinin” senaryosuna figüranlıkta kusur etmeyerek askeri darbelerini gerçekleştirmişler. Ve bizim 8 – 10 bin yıllık tarih ve kültürle yoğrulmuş “destimiz” su veya tanrıçamız Afrodit ile adamızın ünlü şarap yolunda değil de bu hengamede kırılmıştı. 15 Temmuz ve 20 Temmuz 1974’ler oyunun son perdesinin önceki sahnesidir. Sözde anlaşma, çözüm bulmak için arabuluculuk faaliyetlerinde bulunmaları statükoyu kalıcılaştırmayı amaçlamaktan başka bir niyet değil. Hala farkına varılamaması onların “it dalaşı”na toplumların kolayca kanmasıdır. Halbuki her şey ayan beyan ortadadır. Çözüm dedikleri garantörlük şemsiyesi altında bulunacak olandır ki “farkı nerede” sormak gerekmez mi? Vesayet sürecek, yabancı güçler at oynatacak ve nasıl bir çözüm bulunursa bulunsun onların asli hakimiyeti söz konusu olacaktır. SBA tümden Ortadoğuya egemen angloamerikan askeri üsleri yanında sözüm ona anavatanlara da kırıntısı verilmesi Kıbrıslı halkını uyutmak için biçilmiş kılıf olmaktadır.

Doğu Akdeniz’deki zengin doğal gaz kaynakları yeni bir keşif olamaz. Uzun zaman önceden biliniyordu ki uzun vadeli projelere imza atan emperyal güçler oyunu yönetirken, bir gün sonrası için bile program plan yapamayan zavallıların anlayacağı şey değildir. Size de garip gelmiyor mu; “İsrail ile kanlı bıçaklı olmak” durduk yerde niye? Ve hemen akabinde “düşmanımın düşmanı dostum” havalarında hemen balıklama petrol yataklarına… Allahtan “subap” Rusya ile Çin oyunun farkına vardı da Suriye’nin Arap Baharına şimdilik kurban gitmesine engel olurken Kıbrıs açıklarındaki zengin kaynaklara ve sıcak suların cazibesine de bir şekilde el atıyor. Ne denli başarılır elbette zaman gösterecek. Tek kutuplu dünyanın gazabına uğrayan halkların dayanışmasının kaçınılmazlığı anlaşılmaktadır. Sovyetler sonrası yakın tarihte Rusya’nın, batılılıların kışkırtmasıyla karışan Gürcistan’a müdahalesi üzerine ABD savaş gemilerinin Karadenize açılmasına yanıtı gecikmediği hatırlardadır. Hani Karayiplerde Venezuela ve Bolivya ile ortak tatbikat yapmıştı. Uyuyan Kutup ayısının uyanmasına yorumlanmıştı. Coğrafyada halkların aslında birbirine düşmanlıkları olamaz… Birbirine kırdırılmaları kendilerine olan güven duygusundan uzak ve cehaleti diyebiliriz. Dış güçlerin ihtiyaç duyduğu yönetim ve ülkeleri tutması ve insanlık dışı uygulamalara göz yumması bir çok ülkede halkların hala acı çekmesine yol açmaktadır. Stratejik çıkarlar nedeniyle bçlgemizde çoğu Araplar, Kürtler, Kıbrıs halkı toplumlar vd bugün oyunun birer kurbanıdır.

MÜZAKERE BAŞKALARININ ALT YÖNETİMİNDE BİR ÖNE İKİ GERİ VİTES!

Hep duyduk ve hala 40 yıldır duymaya devam ediyoruz… ülkemize çözüm ve barış gelecekti! Ama yola çıkılan “tomofil” acami yolcu ve şoferleri “langufada tumba veya tanka benzin koymayı unuturken hep yarı yolda bıraktı”. Anlamayanlara söyleyelim yani “araba şarambole düşer veya stop eder” efendiler. Hesabını tutan var mı? İnanın ki arşiv karıştırıp yazılı notlara bakmadan bilmek mümkün değildir. Kaç lider, arabulucu, BM Genel Sekreter yedi hala bitmedi. Halledilmeyecek dava mı allahaşkına! Müzakerecilere bakın; sağcıları geldi, solcuları geldi olmadı… kimse de acep neden diye akıl etmiyor, üstelik AB toprağı ama AB farkında değil! Temmuz’da dönem başkanlığı Kıbrıs Cumhuriyetine geçecek, hiç olmazsa bu basit ama önemli çelişkiyi görsün, bugüne kadar sağlanacak başarı için yeterli. Son tartışma mülkiyet ve vatandaşlık çevresinde dolanır… yahu kim kimin malı, mülkü ve kimliği hakkında karar verebilir. Referandumda onaylansa bile kişi rıza göstermedikçe kabul görmeyeceği bilinmiyor mu? Vatandaşlıklar keza öyle… Uluslararası hukuk, muhaceret yasaları ne güne durur. Yerli nüfustan çok vatandaş ve seçmen yapısı dünya kamu oyunun gözü önünde oluşturuluyor ve uluslararası örgütlerince de onaylanması isteniyor. Pişkinliğin böylesi görülmüş değildir. Hepimizin algılamadığı can alıcı nokta, ki çağdaş hukukta suç oluşturmakta; bu ülkenin insanları Kıbrıshalkı toplumları arasında da ayırımcılık yapmaktır. BM Genel Sekreteri ile özel danışmanı anlasın diye “diskriminasyon”dur, suça ortak olmaktır… nasıl izin veriliyor, anlamak mümkün değildir.

Bir de iç meselelere bakalım, öyle ya “ormanı göremeyenlerin” tek tek ağaclarına bakalım… böyle yaparak bugünlere taşınmadık mı? Güney ve Kuzey olarak adamızın ayrılması en başta gelen ayıbımız diyerek girelim; Hristofyas ile Anastasiades kendi sahanlarında önümüzdeki başkanlık seçimleri için erken kapışmaya başlamaları bile oyunun ahlakına aykırı. Gören, duyan sanacak ki Roma’nın “gladyatörleri”, kıyasıya dövüşecekler ama kime “hizmet” ettiklerini bilmeyerek veya biliyorlar da halktan gizleyerek. Oysa sorun o koltuğa oturmak değil, çünkü başkalarının oturtmasından başka bir şey olmadığı 40-50 yıllık yakın tarih göstermiştir. Annan Planında da öyle olmadı mı; biri evet diğeri hayır diyerek ustalarınıa yaramışlardı. Bize gelelim (derken kendimden utanıyorum bu ayrımcılık karşısında!); olmayan yönetim, devlet, cumhuriyet ve hele egemenlik… seçimler, başkalarının toprağı üzerinde lüks hayat meclisiyle, bakanlıklarıyla, yüzlerce müsteşar müdür, danışman, müşavir, uzman, koruma ve makam arabaları zevki sefasında. Unutulan ise her şeyin başka bir yönetimin bir “alt yçnetimi” olduğu! Dünya siyaset literatüründe “bir muhtar kadar ‘muhtar’ olmayan” yönetim demek oluyor. Tabii ki o bağlı olunan makamın her isteğine ya uyacak, ya da uyacaksın başka yolu yok durumu! İlahiyat da açılır, kuran kursları, imam hatipler de olur. Kadı esasen var… kadıyı kime şikayet edeceksiniz? Tabii ki kadıya! Böyle bir ortamda müzakere yapılırsa, olsa olsa Kıbrıs halkına değil emperyal güçlerin temsilcileri olabilirsiniz, o kadar. Bilmem anlatabildim mi? SanmıYorum!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
215AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin