yaklaşımlarÖzkan YıkıcıNerelere dek geldik? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Nerelere dek geldik? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Haftaya adeta sorunlar yumağı ile girdik. Bazısı temel sorunları öteleyerek tavır geliştirirken, bazısı da kendine dokunan şekliyle sokağa çıkıp eylem yapıyordu. Barolar Birliği sokakta anayasa mahkemesi kararına karşı Erdoğanın açıklamasını protesto eden tutum sergiliyordu. Meclis önünde ise hala parlementer muhalif partiler sadece hükümete veriştirme açıklamalarıyla muhalif olmaya uğraşıyordu. Yeni işbirlikçi hem de azınlık, hem de daha ders alıcısı devşirme 3 vekile rağmen çoğunluk olamayan hükümetö koltukçuları oluyordu. Üstelik, koltukları alırken kendilerine direk destek veren Anavatanları, nedense söz verdikleri parayı hala göndermeyip, onları zora sokuyordu. Yetkilerini Fuat bey ile buradaki temsilcilerine devredip, en azından para gönderip, aşı verip kendilerine probaganda sağlayıp, erken seçimle koltukta klmayı bekliyorlardı. Zaten, koltuklarda otururken, “Türkiyeden en iyi biz para alırız” probagandası ile aşı ha geldi ha gelecek ile yükselen pandemi krizinden çıkmayı umuyordu. Öyle umuyorlardı ki makamının önemini dahi anlamadan Amcaoğlu hemen öğretmebnlerin aşılanıp okuların açılacağı “müjdesini” patlatı. Buda olmadı. Üstelik, aşılamadan açılan okulalrın sorunları ve sendikaların tutumu da onu belli ki epey kızdırtı. Aslında, psikolojik refleks gerçeği ile de beklediği de gelmediği aşılar sonucu oluşan öfkesini de Türkiyeye dyeil de yine sendakalara yöneltme paraynoyası da yaşandı.

Saraya konan Ersin ise memnun. Üstelik kendine alınan arabayla aşı satın alınsa önemli aşılama gerçekleşme sorusu dahi hala kendine sorulmadığı için de araba lüks keyfini daha iyi çıkarıyor. Üstelik,Cenevre yolculuğu var. Nasıl olsa yalana tatlı olduğu müdet ce alışıp kabullenen önemli ahali de var. Hem yeni önerilerle gidilecek, hem de şimdiden Anastasiyadis masadan kaçtı başarı hikayesi ile de gaz verip başarı hikayesi yazacaktır. Hiç şaşırmayalım: ayni yöntemi ne acıdır ki Mustafa Akıncı da gerçekleştirdi. Hem Montomaroda ipleri Mevlut Çavuşoğluna verip sazı çaldırtı, hem de görüşmeler sonunda Anastasiyadisin masadan kaçtığını, Kıbrıs sorununun yeni nesile kaldığını ve daha yöneltici söylemle “gidilecek tek Limanı” işaretledi. Bunların çoğu şimdiden akıldan sildirtilip, resmen sadece masadan kimin kaçtığı probagandası yalanı kaldı.. Yarın, burada nice Ersin sövgücülerinin ve benzer barışçıl zıplamacıların çekinmeden görüşme sonrası Ersinin tezlerini savunurlarsa, şaşırmayalım.***

Görüldüğü gibi Pazartesi epey ısınmış balonla başladık. Bunun nedeni de özellikle Cuma günü Erdoğanın cami çıkışı K. Kıbrıs açıklaması ve ardından Çavuşoğlunun buradaki devamı gelen açıklamaydı. Barolar bir anlamda buna karşı seslerini duyurmaya çalıştılar. Gerçekten, Türkiye de olanları bilmeyenlerin anlamakta zorlanacağı sözlerdi. Sanki, Kuran veya buralaşan Havız kurslarının Eğitim denetiminde olsa da deyişecekmiş algısıdır. Halbuki eğitim makamımızın da Türkiyeli uygulatıcı müşaviri vardır. Ayni prokram deyiştirilmeden uygulanacaktı. Üstelik, daha kötüsü, K. Kıbrıslı hükümet makamlarının uygulanma örtüsüyle de gerçekleşecekti. Erdoğan bu konuya dahi tahammül etmedi. Veya başka oyunların da olduğu muhtemel. Din işleri dayresindeki sendika sıkıntısı özellikle birokratikleşme ve atamalar üzerindeydi. Zaten, önemli olgu olsaydı Mustafa bey sarayda buna onay vermezdi. Tabi artık ben yazmayıp bu yasanın nasıl meclisten çabucak geçtiğini de kendine gazete etiektini koyanlar belirtsin!

Konu AKP gerçeğidir. Türkiyedeki dönüşümü, AKP siyasetinin amacını unutursak, orada yapılanları görmezden gelirsek, bize direk dokunanları da ötelersek, böylesi sık sık uygulamalardan bazen rahatsız olanların tepkisiyle önemsenme aşamasına gelinir. Beslemeler dneildi, sizin haklarınız yok vurgusu sıkça yapıldı, UBP parti kurultayına dek karışıldı; Ziya Rıskının kazandığı seçim çalındı, şimdi de Ersin seçilmesi gerçeğini yaşadık… Sayılacak çok olay var. Ama, bunlar gündem dahi olmayı brakın, tersinden kabullenip koltuklara oturuluyorsa, diyecek ne kaldı?

Türkiyede barış isteyen akademisyenler gerçekleri, seçilen belediye başkanlarına kayumdan hapisliğe çizilen yol, giderek mühürsüz oyların sayılmasıyla kabulenddirilen anayasa, son olarak 128 milyar doların buharlaşmasını soranları suçlama, Boğaziçi direnişine konulan yaftalama kötülemeler, başarı dneilirken tam  aksi en yüksel pandemi birinciliğine gelinmesi, tesadüf deyildi. Hele Türkiyede Laiklik ilkesinin yerlerde dolaşması, tarikatların bakanlık yerleşkeleri, imamhatipleşme eğitim politikaları…. Saymakla bitmez. Bunları izlemezsek, burada olanları hiç anlayamayız. Sıkılmadan, Türkiyenin Kıbrıstaki çıkarıyla da burada kalıcılaşmasını da savunuruz.

Belediyelere duyrulur: Anavatan aşkınızla, son yurtdışına mülteci veya insan ticareti uygulamalarını okuyun. Sizde kulanıp rant sağlayın. Fenamı, kasanıza para girer. Üstelik, fonlarla Avrupaya gönderilmeye epey hazır kitle de var. Nelere kaldık! Ama hala okumaktan uzak, olanı söylemekten kaçmaya devam. Yarın söylenecek söz de azalınca, acaba baş salayarak mı uyum sağlanacak?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin