arşivUlus IrkadKıbrıs’tan Rojava’ya bakıldığında - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs’tan Rojava’ya bakıldığında – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusAKP’nin Orta Doğu konusunda planları veya gizli emelleri neydi ve AKP niye sıfır sorunla başladığı pollitikalarında artık bölgesel olarak yalnız bir ülke durumuna geldi  düşününce şaşırıyorsunuz. Bunda da Türkiye’nin kendi özünde olan mantık, ideoloji ve devam ettirdiği yanlışlarında aramak gerekir diye düşünüyorum. Bir kere 90 yıldır devam eden baskı politikalarının şimdiye kadar fire vermediği düşünülebilir. Hatta çok iyi hatırlıyorum, bundan 25 yıl önce SSCB çökmeye başladığında , Türkiye’nin o aşamada olmadığı, daha sağlam bir ülke olduğu, Kemalizmin Türkiye Cumhuriyeti’nin harcı olduğu, işte bu yüzden SSCB çökmesine rağmen Türkiye’nin çökmediği iddia edilmekteydi. Aslında öyle miydi? Yoksa Türkiye 1984 yılıyla patlamış olan Kürt Sorununun da kendisine verdiği sinyalle aslında demokratikleşmesi ve Türkiye’nin demokratik bir  ülke durumuna gelmesi mi lazımdı? Aslında öyle yapması gerekiyordu. Kürt sorununun patlamasındaki en büyük neden, 90 yıldır Anadolu içinde sürdürülen baskı politikalarıydı ve eğer Türkiye bunun önlemini almazsa kendisi bölünmenin eşiğine gelecekti. Ama maalesef Türkiye’yi idare eden oligarşi veya egemenler bunu göremediler. Sertlik ve ezme politikalarıyla 90 senedir alışılageldik adetlerle bunun sürdürülebileceklerini sandılar.Baskı politikaları son bir noktaya kadardı ve baskıdan bunalan bir halk veya halklar ansızın bir gün patlayabilirdi. Nitekim,  1980, 12 Eylül’le başlayan bir şiddet  dizayınlı baskı poltikasıyla, 1984 yılında Kürtler patlayıp PKK ortaya çıkarken, 1984 sonrası, 30 yıl sonra, bu defa da Gezi olaylarıyla aslında Türkiye halkı patlıyordu. Türkiye’yi AB ülkesi yapacağım iddiasıyla hükümete gelen AKP iktidarı, hızla otoriterleşme ve totaliterleşme mesajları verirken artık Kürtlerden sonra Türk halkı da patlıyordu. Osmanlı’dan sonra  İttihat ve Terakki  ve de Teşkilat-ı Mahsusa politikalarıyla bir ülkenin  yönetilemeyeceği ortaya çıkıyordu.

IŞİD olayı da Orta Doğu’da belki de el altından gizli emellerin ve oyunların veya senaryoların bir devamıydı. Bu örgüt Suriye sorunu başlar başlamaz iddiaya göre Türkiye topraklarını kullanarak, hem Irak hem de Suriye’ye girmiş ve aslında daha fazla Suriye Esad rejimini değiştirme garantisi vermişti. Ama bunun böyle olmadığı ve bu örgütün daha fazla İslam ve Arap olamayan farklı etnik  kimlik mensubu halklara karşı acımasızca saldırı, mezalim ve soykırım uyguladığı da kısa zamanda ortaya çıkmıştı. El Kaide’yi Afganistan’da kullanan ABD daha sonra bir canavar yarattığını, bu canavarın silahı kendisine çevrilince farketmişti ki aynı senaryo burada da tekrarlanıyordu. Gerçi Hatay taraflarındaki Türkiye halkı böyle bir tehlikenin olduğunu, bundan birkaç sene önce taciz oldukları mesajını veriyordu ama onları kimse duymamaktaydı. Daha sonra bu örgüt  Hatay’ın Reyhanlı mahallesi’ne bomba koyup Suriye’ye çekilince olayın vahameti daha da anlaşıldı. Tabi bu arada dedikodular ve bazı olaylar da gene devam etmekteydi. Örneğin Suriye’ye askeri tırlarla silah ve patlayıcı gittiği söylentileri olmuştu. Hatta bir tır durdurularak içinden silahlar da çıkmış ama gene bu yardımın Suriye ve Irak’taki Türkmenlere gittiği iddia edilmişti. Son zamanlardaki IŞİD saldırılarıyla bu tırların Türkmenlere gitmediği,hatta Suriye ve Irak’taki Türkmenlerin de naçar kalarak IŞİD saldırıları sırasında Peşmerge, PYD ve PKK güçlerince korundukları ve bu konuda da Türkiye resmi ilgililerinin iddilarının pek de doğru olmadığı ortaya çıktı. IŞİD gerici-faşist-İslamcı  Ordusu’nun, son Kuzey Irak ve Erbil saldırısından sonra silahlarını PYD güçlerine yani Rojava ve Bokani’ye çevirmesiyle olaylar daha da belirginleşmeye başladı. AKP hülkümeti ve Türkiye Cumhuriyeti  Ordusu, uluslararası  örgütlerin de şikayet ve tenkitleri hilafına burada yaşayan Kürtlere karşı pasif bir tepki gösterdiler ve IŞİD’in saldırılarına ,”Biz başka bir ülkeye saldırmayız” diyerek aslında sessizce IŞİD saldırısına onay verme noktasına geldiler. Aslında Türkiye,  Kuzey Suriye’de bir ikinci Kürt Devleti oluşumuna bu şekilde IŞİD saldırısına seyirci kalarak engel olmak istiyordu ki bir bakıma IŞİD burada Türkiye’nin gizli emelini de yerine getiriyordu. Burada İsviçre tipi bir kanton kurulması pek Türkiye’nin gizli hesapları için de uygun değildi ve 20 milyon Kürt’ün yaşadığı topraklarda,  Türkiye’deki gerici kafalara göre böyle bir örnek ilerisi için tehlike olabilirdi. Bir bakıma Türkiye’deki bu emel veya gizli amaç ortaya çıkınca Barış Süreci de akamete uğratılmıştı.  Onu da bırakın TC Devleti, oraya destek için gitmeye çalışan Türkiye vatandaşı Kürtleri de engelledi. Bu da şüpheleri daha da artırdı. Gaz sıktılar veya silah ve cop kullandılar. Rojava-Bokani  direnişi buna rağmen IŞİD faşistlerine karşı ısrarla sürmeye devam etti ve bu direnişin sürmesi devam ederken bu defa da artık Kürt halkının tepkisi daha da yükseldi. Bu tepki yükselirken AKP işaretiyle, Derin güçlerle birlikte, Türkiye’deki gerici, milliyetçi ve ırkçı çevreler birlik olarak  Kürtlerin üzerine saldırıya başladılar. Pek tabi ki bu saldırılar olurken, bu defa da Türk halkından insanlar ve devrimciler de Kürtleri korudular veya onlarla birlikte hareket ettiler. Geçen hafta son birkaç gün içindeki olaylar sırasında Türkiye’de 32 kişi öldürüldü (Bu sayının daha da arttığı medyada yer almakta). Bu öldürülen insanların içinde Rojava’ya destek olan insanlar çoğunluktaydı. IŞİD’cilerle birlikte hareket edenler bu arada evlerinde oturan biçok insanı katlettiler. Kendi halkının temayüllerini nazarı dikkate almayan, ülkesini demokratilkleştirmeyip, bölgeye, Orta Doğu’ya ve de dünyaya stratejik ve ekonomik menfaat çerçevesinden bakıp bencil bir şekilde hareket eden kafalar, maalesef Türkiye’yi  de bu noktada parçalama ve bölme eşiğine getirdiklerinin farkında değiller.

Huzurlu ve kendi, içiyle barışık bir insan psikolojisi gibi bir devlet yerine, kendi içiyle devamlı cebelleşen, kendi halkıyla çatışan bir devlet elbette kendi dışındaki toplumlarla ve halklarla da karşı karşıya gelir ve herşeyi çöker, hatta çöküşü SSCB’den de daha hazin olabilir. Türkiye demokratikleşmeli, rasyonel ve de demokratik ulusçu bir politikayla kendini yenileyerek kendi iç huzurunu da sağlamalıdır. Aksi olup da dünyayı ortaçağ  zihniyetiyle yorumlayan ideoloji ve gözlüklerle Türkiye, bu şekilde ancak parçalanır ki bu da Türkiye için yazık olur diyorum…

Türkiye  egemenleri demokratikleşip hem halklarını hem de kafalarını özgürleştirmez ve biyat kültürü ile bir yerlere gideceklerini sanıyorlarsa aldanmakta. Türkiye özgürleşirse bölünmez. Özgür olmayanlar her zaman bölünür. Özgür ve gönüllü birlikler yaşayabilir. Baskıyla oluşan birlikler ise her zaman bölünme tehlikesi taşır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin