arşivAli SarıtepeKıbrıs’ta Türk Milliyetçiliği – Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs’ta Türk Milliyetçiliği – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Milliyetçiliğin toplumsal dokusu esas olarak iki halde olmaktadır.

Tarihsel yaratım olarak meydana gelen ‘ulus’un bulunduğu bölge ya da yer de, farklı olan etnisitelere karşı yaratmış olduğu etnik politik söylem.

Tarihsel sürece tekabül etmeyen; giydirilen, giyilen etnik karakterden meydana getirilen milliyetçilik.

Her iki halin de ortak özelliği, kendi etnisiteleri ya da içine girdikleri etnisiteleri diğerlerine karşı daha üst noktada görmeleri. Ve bunun neticesi olarak, toplumun kendi içerisindeki sınıf farklılıklarını örter halde olmaları.

Yukarıdaki zeminde oluşan, oluşturulan milliyetçilikte giydirilen, giyilen etnik kimlik milliyetçilikte bağnazlık, kutsama ve inkar en üst noktada olmaktadır. Nedeni de, yeni aidiatın kendi geçmişlerini inkar temeli üzerinden kendilerine giydirilmesi ya da giymeleridir.

Bu noktada:

Kıbrıslı Türklük; adanın Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki Müslüman toplum üzerinde inşa edilmesidir. Britanya sömürgeciliği döneminde ada da Yunan ve Türk eğitim tedrisatının yapılmasına imkan verilmesi ve burada özellikle Müslüman toplumun Türkleşmesinin kristalleşmesi. Ve TMT (Türk Mukavemat Teşkilatı) bağı ile Türkiye devletiyle ilişkilerin güçlendirilmesi. İlaveten dinsel inanış farklılığının etnik ayrışmada önemli bir aktör olması.

1974’te Kıbrıs Barış Harekatı olarak yapılan askeri müdahalenin hemen açık işgale dönüştürülmesi ve adadaki iki ana toplumun mekansal olarak bir birinden ayrı hale getirilmesi.

Kısa zaman sonrası da Türkiye’den adaya nüfus taşıması yapılması.

İradi müdahaleler ile yaratılan Kıbrıslı Türk toplumu, askeri işgalden sonra adaya yapılan aktarımla Türkiye Türklüğü ile iç içe geçme süreci.

Kıbrıslı Türklük yaratımı bu şekildeyken, adaya taşınan nüfusunda Türkiye’nin belli noktalarından yapılan nüfus aktarımı olmasıyla da (Trabzon, Hatay, Adana) buraya taşınan nüfusunda aynı zamanda nihai Türkleşme sürecini tamamlıyor olmaları (Trabzon’un doğal demografik yapısında Rum ve Ermenilerin ciddi varlıkları. Adana’nın Kilikya Ermenileri ve kısmen Rumları. Hatay ise Arap nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölge olma hali.).

Osmanlının son dönemi ve TC’nin kuruluş süreci, aynı zamanda Türkiye’de yukarıdan aşağıya Türklük inşa etme dönemidir. Balkanlardan ve Kafkasya’dan gelen, getirilen, gönderilen farklı etniklerden Müslüman toplumlarına Türklük gömleğinin giydirilmesi.

Bir zamanların başbakanı ve sonra da cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in ifadesiyle 29. Kürt isyanının aynı zamanda Türkiye’de Türkleştirme politikasının aracı olarak kullanılması ve böylece Türkleştirme konusunda da nesiller üzerinden son adımların atılmış olması.

Durum bu ahvalda iken:

Kıbrıslı toplumların geleceğinin kurulmasının elzem adımı olarak ‘federal çözüm’ü gören Doğuş Derya’ya gösterilen tepki, yukarıdaki yaşanmışlıkların, yaşatılanların doğal refleksidir.

Gerek Türkiye’de ve gerekse de Kıbrıs (KKTC)’ta her Allahın günü ve her dakikası Türklüğün üretilmesi ve yüceltilmesi üzerine yapılan ajitasyonlar ve propagandalardan sonra, bundan başka bir sonucun çıkması beklenmemeli.

Başta KKTC olmak üzere Kıbrıs’ta Rum ve Türk milliyetçiliği bir birlerinden ayrılmış, ayrıştırılmış toplumlar yaratırken; iki ana toplumun yanı sıra, sessiz asimilasyonun kurbanı haline getirilen Ermeniler ve Marunilerin yanında Latinlerinde ‘federal devlet düzenlenmesinde’ nüfus küçüklüğü durumunda olan etnikler olarak kimi özerklik esaslarıyla birlikte geleceklerini yeniden ve yeni baştan kurmaları, onların geleceğine umut vaat eden bir öneme sahiptir.

Bu önermenin gerçeklik kazanmasının ön koşulu ise:

Eğitim müfredatlarındaki ırkçı söylemlerin sonlandırılması.

Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin Kıbrıs politikalarının gün yüzüne çıkarılması.

Başta 1974 Kıbrıs askeri harekatı/işgali olmak üzere TMT, EOKA, EOKA-B vb. yapıların şiddet ve cinayet faaliyetlerinin açığa çıkarılması.

Yukarıdaki başlıklar da dahil olmak üzere, Kıbrıs Hakikatleri Araştırma Komisyonunun kurulması ve tüm Kıbrıs toplumunun gerçeklerle yüzleşmesinin sağlanması.

Kıbrıs toplumunun en büyük talihsizliği, Türkiye ve Yunanistan gibi iki geç ulus devletinin çekim gücü içerisinde olmuş olmasıdır.

Geç ulus devletlerin yaratmış oldukları milliyetçiliklerin yıkıcı karakterde olması, etkisi altına almış oldukları toplumlarda daha da yıkıcı karakterde oluşmaktadır.

Dolayısıyla toplumsal barışa atılacak her gerçekçi adım, milliyetçiliğin boynuna dolanan bir ilmik olacaktır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin