iktibasPınar ÖğünçFaşizm ve kolonyalizm zamanlarında rüyalar - Pınar Öğünç
diğer yazılar:

Faşizm ve kolonyalizm zamanlarında rüyalar – Pınar Öğünç

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

“Yağmur yağıyordu, soğuktu” diyen bir kadının rüyasına süzülüyoruz film başlar başlamaz. Filistin’in sesi dünyanın daha fazla meydanından yükseldikçe “Rüya” isimli bir belgesel (https://www.youtube.com/watch?v=0422pOLlmWM) sosyal medyanın meydanlarında yine dolanıyor.

Belgesel ve kurmaca filmleriyle Arap dünyasının önde gelen yönetmenlerinden olan Suriyeli Muhammed Malas’ın çekmeye 1980’de başladığı bir film bu. Lübnan’da Filistinlilerin kaldığı Şatila, Nahr al-Bared, Ayn El Helva, Kasımiye gibi kampları geziyor ve aslen Filistinlilerin rüyalarını dinliyor. 1982’deki Sabra ve Şatila katliamı öncesi gerginliğin tırmandığı günlerde durmak zorunda kalıyor, ancak 1986’da filme tekrar dönebiliyor.

Moskova’da sinema okuyan 1945 doğumlu Malas’ın Golan Tepeleri’ndeki çocukluk köyü de 1967’de İsrail tarafından işgal edilmiş; göçü, kamplarda yaşamayı o da biliyor.

*

Muhammed Malas, “Rüya”yı çektiği günleri, o günlerde tuttuğu notları “Rüya: Bir Filmin Günlüğü” ismiyle kitaplaştırmış. Filmin güzelliğini temellendiren, ayrıca kendi başına etkileyici bir kitap bu. Sinemasını inşa eden ince dil hangi politik sorgulayışlardan sonra kendini var etmiş, şairanelik gösterisine düşmeden şiiri nasıl aramış, onu görüyorsunuz.

Aslında bu kamplarda yaşayan bir ailenin yaşantısını kamerayla takip etmek için yola çıkıyor. İlerledikçe gerçek nasıl nakledilir, bu hayatlar hakkıyla nasıl anlatılır üzerine sorgulamalar yaşıyor. Gerçek ve rüya, sanat ve gerçek, sanat ve politika arasındaki savruluşlar onu Filistinlilere gördükleri rüyaları sormaya ve dört yüze yakın rüyayı kaydetmeye itiyor.

*

Sakal tıraşı olurken, barikatta beklerken, bir kadın kazan karıştırmaya, bir adam ayakkabı yapmaya devam ederken anlatıyor. Herkesin bu kampa varan acılı bir yol hikâyesi var; geride bıraktığı, hasretini duyduğu topraklar, ağır kayıplar var. Tutulamayan balıklar, tadı dilin ucuna gelen incirler, karpuzlar, kabaklar. Zeytinyağı artık bir onur meselesi diye düşünüyor yönetmen, öyle yazmış.

Filistinlilerin gerçekten olup biteni anlatışları da bir rüya buğusunda. Bazen aynı ses tonuyla, boşlukta bir yere doğru çekilerek, sanki bedenlerinin gerisi başka bir yerdeymiş gibi konuşuyorlar. Anılar, geçmiş ve gelecek de artık bir rüya. Malas, monte edilmiş gibi duyulmayan müziklerle, yol görüntüleriyle, doğa sesleriyle bezediği filmde, darbe almış hayatların parçalarından bir bütün, rüyalar arasına serpiştirilmiş uyanık hayat kırıntılarından gerçeği kurmaya çalışıyor.

*

Bir kamera yakalamışken “bunu çek” diye etrafını saranlar, “gerçek acıdan” değil de rüyalardan konuşmayı istemesini garipsiyor bazen. Neden? Sırası mı? Filistinliler direniş, kaçış, zafer rüyaları anlatıyorlar; rüyalarında cezaevi, polis, bomba, işkence görüyorlar. Bazen uykuda ölmüş yakınları ziyaret ediyor.

Rüyasında makineli tüfek gören çocuklar da var, ilkokuldayken bulduğu parçalarla ailesi için silah yapan bir çocuğun hatırası da. Sevdiklerinin düğümlemek istedikleri ayakkabı bağları, gökyüzüne uzanan merdivenler. Sanki yaşadıkları her şey uykularını da sömürgeleştirmiş, sanki olan biten her şey de bir rüya.

*

Yahudi gazeteci Charlotte Beradt, Nazizm’in iktidara geldiği 1933 ile 1939 arasında yüzlerce rüya biriktirmişti. Bunu yapmakla kendisi de hedefe konacağından sütçüden öğretmene, kadın, erkek yüzlerce insana ulaşırken arkadaşlarından da destek aldı. İçinden Hitler, Goebbels geçen rüyaları Hans Amca gibi kodlarla kaydetmiş, notları farklı yerlerde saklamıştı. Bu kıymetli koleksiyon 1966’da Hannah Arendt’in desteğiyle “Rüyaların Üçüncü Reich’ı-Bir Ulusun Kâbusları” ismiyle kitaplaştı.

Kitapta üst düzey bir Nazi subayı Almanya’da sadece uyuyanların bir özel hayatı olabileceğini söylüyor, fakat içerdikleri en simgesel temsillerden açık işaretlere bu rüyalar totalitarizmin bilinç dışında nasıl gezdiğini, aslında uykuda dahi özel hayatın kalmadığını kanıtlıyor.

*

Rüyalar üzerine çalışmalarında Beradt’ın verdiği ilhamı da dile getiren akademisyen Aylin Kuryel, 2017’de çektiği “Askerlik Rüyası” adlı belgeselde askerlik temalı rüyaları bir araya getirdi. 2020’de yaptığı “Balkon ve Bizim Rüyalar” ise (https://www.youtube.com/watch?v=jELZyQGamPE) pandeminin, hayatın eve sıkıştırıldığı kapanma günlerinin izini rüyalarda arıyordu.

*

1982’de İsrail güvenlik güçleri Lübnan’daki Filistinlileri hedef aldı, kamplar kuşatıldı. Muhammed Malas, konuştuğu insanların hiçbiriyle bağını koruyamadı, akıbetlerini öğrenemedi. Güçlükle, yine kendini sorgulayarak filmi bitirdiğini yazıyor.

*

Belki öğretmen, Filistinli bir kadın boş bir sınıfta konuşuyor. Rüyasında demokrasi adına darbe yaptığını görüyor. Darbe bildirisini yazıyor. Kağıt kocaman. Demokrasi bu sayede başlayacak diye heyecanlı. Sonra radyo istasyonuna gidiyor, bildiriyi okuyacak. Konuşuyor, sesi çıkmıyor, bağırıyor, sesi çıkmıyor. Uyanıyor.

Not: Muḥammad Malas’ın “The Dream: A Diary of the Film” kitabı AUC Press’ten. Aylin Kuryel’i Charlotte Beradt ve kendi filmleri üzerine dinlemek için: https://birartibir.org/burokratik-peri-masallari/

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
248AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin