yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGezi parkı direnişşi ve Türkiye’nin kapitalist neoliberal otoriter gerçeği – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Gezi parkı direnişşi ve Türkiye’nin kapitalist neoliberal otoriter gerçeği – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Günlerdir alışılmadık ama biraz Marksis öğreti bilenler için “nicel birikimli nitel patlamanın” olası olduğu öngörülerin yaşandığı süreçten geçiyoruz. Eminim çoğumuz eskiden ezber gibi bildğimiz “Diyalektiğin nicel nitel” ilkesi ve Altuzerin “Devletin idolojik aytgıtları” kuramlarını çoktan onutuk. Elbet yorumlama ile kendi dünya görüşsüz olacak tüm yakalşımlar anlık ve istenilenle sınırlı kalıp sürekli olmama sonucu gündemden düşüp belekten silinecektir. Son Türkiye sosyal patlamasını veya direnç olayını Türkiye içinden değil Kuzey Kıbrıstan algıalrla oluşan pencereden değelrlendirecem. Elbet bazen dışta olma, bazende güncele takılmadan kendi öngörülerime aldığım bilgiler yanında tek dezavantajım burada konuyu doğrudürüs tartışacak hiçbir platforumda olmama koşulumdur.  Ama mutlaka yazarken yukarda sıraladığım koşullar nedeniyle yapılan ve çoğu güne uyma süreciyle kalacak değerlendirmelerden daha değişkenlikler elbet olacaktır.

Olayı şöylesine anımsatalım: Geçen hafta istanbulun Taksim semtindeki Gezi Parkı olayı birden Türkiyeleşen sosyal patlama haline geldi. Önceleri küçük haber gibi olan olaya ayni zamanda katılımda öyle kabarık değildi. Ama bildik senaryo yeniden yazılyordu. Hem sermaye rantına, hemde dinsel İslam suni muhavazakarlaştırma anlayışına uygun olarak Gezi Parkı yeni Toplu Kışla adıyla rantlaşıp dinseleşecekti! Karşı çıkışlar kanıtsanan Türkiyeleşme devlet poletikasının aynısı oldu. “Yaparım”! Nitekim sesiz ve fazla ilgi yokken bir sabahın karanlık tan geçişinde polis parkı bekleyenlere saldırıyor ve kurdukları çadırları yakarak fetihe başlıyor. Olay yankılanmaya ve katılım artıyor. Vekil Sırı önder ağaca sarılarak, makinenin önüne geçerek engel olur gibiydi. Sora şidet artı. Bunun üzerine insanlar toplanıp sesizce oturdular. Taksimdeki oturmayı polis biber gazıyla onları “mağlup ederek” Parkı imha etmeye hız verdi. Olaylar yayıldı ve katılımlar aniden patladı. Gariptir bol medyalı Türkiyede olaylar hala görmezlikten gelindi. İstanbulu kaplayan gaz bulutları ve Taksimi dolduran onbinlerle ilgili haber yerine, yetkililerin açıklamalarını veren, şov prokramlar yapan yayınlarla olayları görmezden gelindi: Sora dünya konuşunca da kaçınılmaz olarak haberleri vermeyen medyalar bukez yine kendi yorumcularıyla olayların gazını alma ve banbaşka yorumalrla saptırmaya giriştiler. Ama Erdoğan net tavrını yeniden koydu: “Çapulcular”!

Ben olayların çoğunu internet alanından ve hakını vererek TVEM kanalından canlı canlı anlık izledim. Olaya bakarsan öteki olaylardan farklı değildi: Yıkılan Emek sinaması, daha önceleri 1 Mayısta istanbulun ablukaya alınıp gazla boğulmasından daha farklı değildi. Günlük en ufak protestoda dahi biber gazı kulanımı alışıldı. Ama burada hani dedim ya; Önemli bazı Marksis öğretileri anımsadım. Hani medyaların kararltma olayı sadece Gezi Parkı olayında olmadı: Roboskiyi anımsayın; Hopadaki halk direnişine Erdoğan öfkeli haber yapma tekniğini aklınıza getirin; Olmadımı; Reyhanıdaki patlamada nasıl yasak konulduğu ve konulan yasak sorası nasıl probaganda habercilik yapıldığına tanık olduk. Olmadımı; 12 Eylül, 28 Şubatı aklınıza getirin. Gariptir ayni oyunu ayni medyalar ve nerde ise benzer yazarlar aynisini resmi iktidar duruşla her şeyi örtüler! Şimdi Altuzeerin “Devletin idolojik aygıtları” erlerini anladınızmı önemini?

Gelelim eskiden bilmezseniz Solcu sayılmadığınız Diyalektik yönteme: Olaylara Diyalektik yaklaşımla bakma ilkelerinden birinin yaşama geçişini anlatalım. Ne dedim; Olaylar aslında bir birine benziyor: Ama bir Gezi Park tepkisi birden sosyal patlamaya dönüştü. Öyle dönüştü ki yine kitlesel akışkanlıkta önderlik olamayan ve siyasal hedefi net olmayan bir muhalefet dalgası gibi patlayan direnen halk olayından söz ediyoruz. Onun için sonucu doğru konuşulmalıdır. Ancak çok uzağa gitmek gerekmez: Sadece son nicel biriken olaylara göz atalım:

Emek sinaması tüm protestolara karşın yıkıldı; 1 Mayısın Taksimde kutlanmasına resmen sıkıyönetimli baskılarla engelendi; insanın yaşamına karışarak sosyal muhavazakarlama adına Alkol yasağı yasası çıkarıldı. Buna önemli tetikleme yaratan istanbuldaki üçüncü köprü olayını oldubitiye getirmekle kalınmadı, belirli kesimin kötü gördüğü “Yavuz Sultan Selim” ismi konulup resmen porobaganda gerilim yaratıldı. Dahası da vardır OTÜ olayları, sokakta yakalanlara “örgüt damgası” adıyla suçlanmadan tutuklanma kuralının uygulabnması, Olayın aynen yaşandığı anda resmen Taksime camiyi açıklaması ve “Ben yaparım; Üçbeş çapulcuya pabuç brakmam” açıklaması adeta ardı ardına konulan niceliklerin nitel patlaması olarak karşımıza çıktı. Diyalektiğin yaşamsal uygulanma kuramı karşımıza yaşamla geldi. Ama Diyaliktiksizlikle günlük bakıp kalırsak bunları doğrudürüs yorumlama şansımız yoktur.

Bir ufak Yüzleşmeyi de belirteyim: Genelikle Erdoğan veya AKP olayını algılatma düşüncesi çok kolay yerleşti. Hatta batı özelikle Emperyalist eksenli yayınlar hep bize şu gözle algı yerleştirdi. AKP tartışmasını Türkiyeye giren sermaye oranıyla, Büyüyen sermaye birikimiyle, din sermaye ortak örtüşme modeliyle, Ortadoğu hem model hemde bölgsel güç olarak algılatıyorlardı. Çoğu olayı görmezden gelirlerken, ayni zamanda tüm öngörülerini yukarda özetlediğim kuramlarla biza kavratıyorlardı. Oysa doğru oalrak algılatıkları kavramlar dahi aslında yanlış olduğunu bizim gibi sosyalistlerden kaçı doğru yazdı tartışılır!

Şimdi tamda kredi notları yükseltilip sıcak serseri sermayeye Türkiye önerilirken, Yeni Ortadoğu hamlelerde Türkiye İsrail ekseni daha üst boyuta yerleştirilirken ve bölgeye ılımlı İslam piyasa modeli ülke oarak sunulurken, bu sosyal patlamanın olması, bu savunucuları şaşırtı. Dikat edin; Öncelikle sağ eksenli ve hatta Avrupa sosyaldemokrat eksenliler adeta olayı aktarıp yorumlarken şaşkınlıkları ve beklememe davranışları kendielrini ele veriyor. Zaten acıdır; Burjuva yorumcuları, bilimcileri nedense son Kapitalist emperyalist gelişmelrde hep fiaysgoalrla karşılaşıp sefalet dosyalarını kabartıyorlar.

Şu son notu belirteyim: Doğrudur; Türkiyede halk sokağa çıktı. Korkuyu yıkarak dauvarı aştı. Ama sosyal muhalefet ivmesi siaysal önderlikten ve hedef sonucu bakımından eksiktir. Birçok olguyu birlikte sokakta yansıtırken, bunların direncinin nereye dek gideceği belirsiz. Zaten herkesin ağzı dolu övdüyü AKP dneildiği gibi öngörüsü iyi olsaydı, olayı bu aşamaya getirmeden bir özürle ve onca nicel birikimi yapmazdı. Ama hala yangına benzin dökerek alevletmesi ve insanları aşağlatma sözleri öfkenin devam etmesini sağladı. Ama halk direnci öne çıkarken, dün susup yayın dahi yapmayan medya kesimi şimdi nasihatlarla “istenilenin olduğunu” söylüyor. Bu arada siasyal merkez örgütleri kontrol altına alamadıkları ivmenin düşmesini istiyor. Elbet muhalif ama idolojisiz öndersiz olma sonucu bazı kayışlar resmi simgelerle gelişti. Hele hala “marjinal” denip gerçeklerin söylenmesi engeleniyorsa, fazla gelişecek olaydır.

Daha yazacak çok olgu vardır. Ama köşem sınırlı. Helle yalanın boll probaganda tarafcılık kulanılan koşularda önce yalanı anlatma gibi önemli dezavantajımız vardır. Helle kontrolsuz ama kitlesel akışkanlıkta sivil polis provakasyonlar ve tehdit etme devlet gücüyle boğulan biber gazları altında hangi doğrular konuşulmalı? Ama galiba bizde bu işe ençok kafa yoran Mehmedali Talatı. Durmadan AKP yağıyla saçmalama noktasında atıp tutarken şimdi son gelişmelerle kafasında mutlaka tilkilerle korkular doalşıyordu. Sahi bizde kaçı AKP sorgusu bu patlamayla yaptı?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
233AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin