yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGeldik bugüne! - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Geldik bugüne! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Basit deyerlendirme ile önemli sonuçlar hep vurgulanır: ne ekersen, onu biçersin* Rüzgar eken, fırtına biçersin gibi birçok kalsik deyerlendirme söylenir. Söylenmenin nedeni olnların bile bilge elişi ve yapılanların baştan yanlış olmanın sonuçlarının yaşandığının anlatılmasıdır. Her halde, bir toprağa ne ekersen, onun ürününü alma basit gerçekliktir. Bu deyimlerle, adeta gerçeklerden nedenli kopulmasının da keskin bıçak gibi saplanmasıdır. Son günler K. Kıbrısta dolu dolu yaşanılmaktadır. Öyle yaşanılmaktadır ki gayet normal işleyiş gibi gelip geçmektedir. Sonuçta, bugüne biriken yapılanıış ve uygulanan siaysetle şimdiki zamana gelindi. Zamanında, “susun, şimdi zamanı dyeil, ayaklarınız yere basın da çıkarınıza bakın, siz zaten hiçbirşeyi beyenmezsiniz, bu gerçekleri söylediğiniz için sevgilileriniz dahi sizi terkediyor, bal tutan yalar, madem böyle işliyor ben neden uymayayım” tekrarlamalar, hep doğruları mahkum, gerçekleri de tehlikeli zehir içme gibi algılatıp bizi hep yalnızlaştırdılar. En ufak derylerden koparıp kamusal cezalandırma ile ezdiler. Ama, sonuçta onların yaratığı dünya da malumumuzla devam ediyor. Yalanı, hırsızlığı, teslimiyeti, kirli işleri savunmak la çıkarlaşma dahi onları kurtarmaya yetmiyor. Tıpkı son kayumla gelip kasetle giden başkbakan gibi. UBp son kongrelerindeki rezlet kelimesini dahi hafif yapan yaşananlar, hep geçmişin mirasının bölüşmesidir. Hele hala Türkiye gerçeğini söylemekten kaçan politikacısından gazetecisi de sıraya girince, nrelere geldik deyil bugüne geldik kelimelerinin daha uygun olduğuna da inandım.***

Hiç geşmişe gitmeyecem: dünkü ayrışma ile işbirlikçilik öykülerini de aktarmayacam. Zaten, birkaç gündür direk gözümüze sokulan gerçekler hepsinin toplam sonucudur. Dün Türkiyenin Cumhurieyt bayramının ilanının 98 yılının günüydü. Olanlar malum. Brakın burdakileri, Türkiyedekilerin en basit örneği dahi herşeyi anlatır. Yapılan istanbuldaki bir açılıma hem de önemli katgısı olmasına rağmen, sırf muhaliftir diye Belediya başkanına çağrı yapılmayıp, törene devat edilmedi. Diyanetin Cuma hübesinde Atatürk ismi dahi konulmadı. Anıtkabir katılımcıyla cumhurieyt birliktelik veya inancı reklam yapılarak avunuldu. Oysa, önceki yazılarımda da belirtiğim gibi muhalif liderlerin dahi seslendirdiği siyasal cinayet tartışmaları yapılmaktadır. En son halka ise düzenlenen kokteyilde on ülke elçisinin davet edilmeyerek, her eleştirene karşı takılınan tutumu uluslararsı ilişki bakışına dek taşındı. Tam da bu cümleleri kulanırken, K. Kıbrısa inelim: ayni şekilde Buradaki Türkiye elçisi de Cumhurieyt resepyonunda muhalif liderler ve gazetecileri çağırmadı. Bahane de şu: Erdoğan adaya geldiği zaman, onun seçimlerdeki protestoyu yapan kişiler olarak damgalanması gösterildi. Tıpkı, sorgusuz sorgusuz Suaalsiz Türkiyeye sokulmayan 4  kişinin pratiği gibi….

Nedense bu duruma dahi pek sert yanıt verilmedi. Daha doğrusu, konunun nedeniyle birlikte sorgulanmadı. Türkiyedeki deyişen rejim gerçekliğinin adaya yansıması ile gelecek Kıbrıs politikasının ta kendisi noktasından nedense yine kaçınıldı. Hatırlarsınız, bir zamanlar bazı gazeteciler bu tür olaylardan dıştalanınca, birçok kesim “bunlar da konuşmayıp yazmasalardı” deyip böylesi uygulamaları kabulendi. Şimdi bunların bazılarına da deyince, şaşkın ördek gibi fırtınada ordan oraya atılıyorlar. Gariban Mehmedalim de bu durumdan nasibini aldı. Hani AKP acentesi olmaya aday, oy verirse AKP ye oy vereceğini ekrandan söyleyen Mehmedali Talat efendi. Onu dahi resepsoyna çağırmadılar. Bakaım, acentelik devam edecekmi? Fakat, belli olan buda sineye çekilecek. Özellikle de sosyalist eksenin gerilemesi, örgütsüzlüğün dağılması, sistem içi kalıp fırsatı kulanmanın iyice belirgenleştiği ortamda, tepkilerin pek de işkal karşıtı, Türkiye rejiminin anayışı noktasına çıkacağına inanmıyorum. Hele de koltuk bekleyenler varken. Olayı kimisi de olmayan hükümete çekip, Türkiyede gezip yedikleriyle reklam yapan Tatara okları yöneltip kitle tabanlarına moral vereceklerdir.***

Bir başka rezleti de 1  yıldır yaşadığımız UBP kurultay masgaralığına dönen süreçtir. Tam kurultayın ikinci turu yapılıp da yeni kkoltukcu başı belirlenecek ken, geceyarısı işleyen telefonlarla bunun iptali ve yerine aday olmayan kayumla başlayan süreç, yine yaklaşık bir yıl sonra yine kurultaya getirdi. Üstelik, kayumla gelen kasetle istifa edip adaylıktan dahi çekildi. Olayın anlatılanları ise banbaşka bir romana aday olacak polisiye kirli ilişki ağıdır. Ama bunlar sistemin en temel partisi olan UBP gerçeğinde hem de kendi için seçim sürcinde yaşanıyor. Tabi sadece on aylık sgandalalrla bir anlamda sistemin ne olduğu da ortada. Hele de Jet sgandalıyla başlayıp, özellikle adapas sgandalında konunun örtülme duyumları yaşamda hep karşılık buluyordu. Kirli yakıt, ihale oyunları ve nicesine dokunsak roman yazmak zorundayız. Bu koşullarda, birbirini dahi sgandalla suçlanan ortamda, UBP kurultaya yeniden geçti. Dikati çeken, onca ezalet ve kirlilikler havada uçuşurken, binlerce insanın katılarak oy vermesi ise neden sorulu birçok olguya da kolay yanıt vermeye yetiyor. Son dönemki üye artışı ile vatandaşlık yapılma birlikteliği de sömürgesel sosyolojik aynası olarak rengarenk resmiyle karşımızda duruyor.

Buna bir de Anadolu gezgini yeni Küliyen sahibini eklemeden olmaz. Denilen şekliyle Cumhurbaşkanı anlamlı olsa, bir partide bu denli partici konuşma yapmazdı. Günü kurtarma sözleriyle geçiştirirdi. Hele gezginliklerini kahve tavla oyuncusu gibi konuşarak savunması da nerelerin sorusuna çok mükemmel yanıtdır. Ama, konuştu: konuştukça coştu. Öyle coştu ki saçmalıkla dil karışması peşpeşe gidiyordu. Onu alkışlanyan insan da olunca, fırsatın fırsatı oluyordu. Elbet, kürsüde kasetler veya ortada olaşan mafyacılıkla bazı görüşme idiyaları nı duymak kolay deyildir. Uçuşuyor havada birielri, kitleler de alkışlıyor. Böylesi koşulda da epey soruları olan Binalinin de izlemesi yanında “acaba” sorusuyla da kasetler, videyolar ve benzer lafların duyulmamamsı da mümkün olamıyor.

Muhalefet şaşkın. Üstelik deyişen nifus işbirlikçilik aşaması adeta zamanındaki kitleleri kontrol ve tepkileri fırsata çevirmenin şimdi şaşkınlığı ile sesizliğini yaşıyor. Umursanmıyor. Bağımlı olunan Türkiyeyi konuşturtmama hamleleri şimdi arayıştaki hükümet karşıklığında eriyip gidiyor. Kısaca: yaşananlarla birkaç gün bize nerelere geldiğimizin yanıtıdır. Bunu dahi almak istemeyenler ise yarın yeni kuklalar olarak karşımıza gelme ihtimalini akılda tutalım.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin