Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelEski YÖDAK üyelerinden Mehmet Hasgüler: YÖDAK evlere şenlik

Eski YÖDAK üyelerinden Mehmet Hasgüler: YÖDAK evlere şenlik

Yeniçağ Güncel’de Murat Kanatlı’nın programına katılan Eski YÖDAK üyelerinden Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, yükseköğretimde, eğitimde ve YÖDAK’ta yaşanan sorunlara dikkat çekti. YÖDAK’ın güçlü bir kurum olarak kurulmadığını ve eğreti bir şekilde varlığını sürdürdüğünü dile getiren Hasgüler, YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın diplomasını ve not döküm çizelgelerini(transktirplerini) beyan etmediğini bunun da yasalara aykırı olduğunu vurguladı.

Yeniçağ Güncel’de Murat Kanatlı’nın programına katılan Eski YÖDAK üyelerinden Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, yükseköğretimde, eğitimde ve YÖDAK’ta yaşanan sorunlara dikkat çekti.

YÖDAK’ın güçlü bir kurum olarak kurulmadığını ve eğreti bir şekilde varlığını sürdürdüğünü dile getiren Hasgüler, YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın diplomasını ve not döküm çizelgelerini(transktirplerini) beyan etmediğini bunun da yasalara aykırı olduğunu vurguladı.

Hasgüler, yükseköğretimdeki yanlış politikalardan dolayı öğrenci sayısının 125 binden 70 bine düştüğüne işaret ederek, öte yandan eğitim sendikalarının da muhalefetin etkisi altında kaldığını oysa bunun tam tersi olması gerektiğini açıkladı.

YÖDAK Başkanı denklik tüzük ve yasalarına uymadı”

Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Turgay Avcı’nın YÖDAK’ı dava ettiğini anımsatarak, Yükseköğrenim Denklik Tüzüğü’ne göre yurt dışında eğitim görmüş olan her gencin diplomasının YÖDAK tarafından onaylanması gerektiğini kaydetti.

YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın diplomasının da aynı süreçten geçmesi için adım atılması nedeniyle YÖDAK’ın mahkemeye verildiğini hatırlatan Hasgüler, oysa yasalar ve tüzüklerin ne yapılması gerektiğini ortaya koymuş olduğunu ancak Başkan’ın buna uymadığını bildirdi.

Hasgüler, “Keşke yasada ‘Başkan, Cumhurbaşkanı tarafından atandığı için denklik işlemlerine gerek yok’ şeklinde bir ifade yer alsaydı da. Böyle bir şey olsaydı böyle bir sürece gerek olmazdı. Ama böyle bir durum yok” şeklinde konuştu.

“Hacim ve etki olarak devletten güçlü üniversiteler var”

Üniversitelerin KKTC’nin ilanından sonra çok önem verilen kurumlar olduğunu dile getiren Hasgüler, kendi ekonomik dinamiklerini hareketlendirmesi, dünya ile Kıbrıslı Türkler arasında bir bağlantı kurması amacıyla Milli Güvenlik Kurulu’ndan da desteklenerek Doğu Akdeniz Üniversitesi ile birkaç üniversitenin kurulduğunu ifade etti.

Hasgüler, KKTC’nin kendi ekonomik, sosyal, kültürel, sosyolojik, kurumsal ve kamusal yapısının ötesine geçen üniversitelerin kurulduğuna işaret ederek, hacim ve etki olarak devletten büyük olan üniversitelerin bulunduğunu vurguladı.

Hasgüler,“İnsanlar burada çalışmaya başladı. Sosyal sigortaları yatırılıyordur yatırılmıyordur, akademisyenlere, profesörlere, rektörlere fındık fıstık parası maaşlar veriliyordur. Bunlar Türkiye ile kıyas edilemeyecek şekilde gerilemiştir” diye konuşarak, Türkiye’de bir profesörün 75 bin TL maaş aldığını ülkemizde bu konuların konuşulamadığını anlattı.

“YÖDAK eğreti bir kurum olarak varlığını sürdürüyor”

YÖDAK’ın spastik bir kurum olarak kurulduğunu ve kurulurken “Türkiye’de Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) var bizde de YÖDAK olsun” anlayışının etkili olduğunu söyleyen Hasgüler, daha güçlü bir kurum olarak kurulamadığını açıkladı

Hasgüler, YÖDAK’ın yasal statüsünün Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın hazırladığı Anayasa değişikliğinde anayasal bir kurum olarak değiştirilmek istendiğine dikkat çekerek, ancak bunun reddedilmesi nedeniyle YÖDAK’ın eğreti bir kurum olarak varlığını sürdürmekte olduğunun altını çizdi.

YÖDAK’ın yönetim kurulunun üçünün Rektörler ve senatörler, diğer üçünün ise Meclis tarafından seçildiğini belirten Hasgüler, YÖDAK üyelerinden birisinin ilk defa lisans diplomasının bulunmadığının ortaya çıktığı dönemde de söz konusu akademisyenin de Meclis’in akademisyenlerden oluşan hükümetinin seçtiğini kaydetti.

Hasgüler, YÖDAK başkanının da Cumhurbaşkanı tarafından atandığını dile getirerek, YÖK’te durumun böyle olmadığını ifade etti.

Türkiye’nin yanı sıra Kıbrıs’taki üniversitelerdeki bazı güçlerin de Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı yönlendirerek, Ankara’dan arattırarak YÖDAK başkanının seçilmesinde rol oynadığına işaret eden Hasgüler, bu şekilde bol referanslı bir süreç yaşandığında bu işin hasarlara yol açtığını açıkladı.

Hasgüler, bunu antidemokratik bir durum olarak niteleyerek, bu durumun da kuruma zarar verdiğini vurguladı.

Bu şekilde atanan başkanların demokratik olarak seçilen 6 üyeye yukarıdan baktığına dikkat çeken Hasgüler, bunun sonucunda uyumsuzluk yaratıldığını bildirdi.

Hasgüler, lisans diploması bulunmayan YÖDAK üyesinin 4’lü koalisyon döneminde seçildiğini ve hükümetin özür bile dilemediğini anlatarak, yapılan araştırma sonucunda söz konusu kişinin lisans değil ön lisans diplomasının bulunduğunun ortaya çıktığını hatırlattı.

Şu anki Başkan Turgay Avcı’nın da üstlendiği kurtarıcı rolünün ardından onun da baskı görmeye başladığını belirten Hasgüler, bazı gazetelerin dışındaki basın ortamının bu duruma sessiz kaldığını savundu.

“Cumhurbaşkanı görevini yapmıyor”

Hasgüler, yapılan tartışmalar sonucunda Üniversiteler Arası Kurul üyelerinin, rektörler ve senatörlerin diplomalarının ortaya konulduğunu dile getirerek, YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın ise denklik isteyen diplomasını vermediğini, sadece diplomanın kopyasını sunduğunu ifade etti.

Mevzunun burada takıldığına işaret eden Hasgüler, YÖDAK üyelerinin bunun araştırılması için Başkan Yardımcısı’nın görevlendirilmesine karar verdiğini anımsattı.

Hasgüler, Başkan Yardımcısı olarak bir ay sonra rapor hazırladığını ve raporda denklik yasa ve tüzüğüne uyulmadığının yer aldığına dikkat çekerek, bu raporun Denklik Komisyonu Üyelerinin de kararıyla Yüksek Adliye Kurulu’na sevk edilmek üzere 28 Kasım 2022’de Cumhurbaşkanı’na verildiğini hatırlattı.

Cumhurbaşkanının bu konuda görevini yapmadığını anlatan Hasgüler, konunun mahkemede olması nedeniyle Başsavcı’nın bunu uygun bulmadığı yönünde cevap aldığının altını çizdi.

Araştırma sürecinde arşive girmek istediğini ancak engellendiğini belirten Hasgüler, bunun utanç verici bir durum olduğunu kaydetti.

Hasgüler, kimin diplomasının bulunup bulunmadığıyla ilgilenmediğini önemli olan ülkedeki denklik yasa ve tüzüklerine uygun davranılması olduğunu dile getirerek, tüzüğün 2009’da çıktığı yönünde savunma yapıldığını söyledi.

Bu savunmanın gerçeği yansıtmadığını ifade eden Hasgüler, denkliği olmayan birisinin iş yapamayacağını ve kurumdaki herkesin de tüzüklere uymak amacıyla böyle bir tavır sergilediğini bildirdi.

Hasgüler, ülkede yasalara ve tüzüklere uygun nasıl yaşanması gerektiği noktasında yaşanan yozlaşmanın her şeyi ortaya sermekte olduğuna işaret ederek, yasalara ve tüzüklere uyan kişilerin eleştirildiğini ve bunun felaket olduğunu vurguladı.

YÖDAK’ın da Başkan Turgay Avcı tarafından dava edildiğine dikkat çeken Hasgüler, yargıcın diplomanın getirilmesini emrettiğini ve yemin edilmeden sunulan diplomanın polise sevk edildiğini anlattı.

Hasgüler, kendilerinin de bir rapor hazırlayarak sürecin nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda bilgi sunduklarını belirterek, Türkiye’de bir sahte diplomanın anlaşılması için birçok yöntemin kullanıldığını kaydetti.

Bu durumun Türkiye basınına da düştüğünü ve Güney Kıbrıs’taki kişilerin kendileriyle şu an alay ettiğini dile getiren Hasgüler, geçmiş dönemlerde üniversitelerle ilgili bir şey söylendiğinde cesurca cevap verebilecek bir kurumun başkanının tartışıldığını ifade etti.

Hasgüler, üniversitelerin buna sessiz kalmasının da anlamsız olduğuna işaret ederek, bu sorunun işlerini düzgün yapan akademisyenleri üzdüğünü söyledi.

Dünyanın kabul ettiği bir yapı içerisinde olunsaydı ne basının böyle olacağına ne de bu tartışmaların yaşanacağına dikkat çeken Hasgüler, tanınmayan bir ülke olunmasından dolayı normal dışı şeylerin normal hale gelebildiği değerlendirmesinde bulundu.

“Öğrenci sayısı bir yılda 125 binden 70 bine düştü”

Hasgüler, yükseköğrenimde en sıkıntılı durumlardan birisinin denetimsizlik olduğunu belirterek, bir öğrencinin herhangi bir üniversiteye harç parasını vererek kaydolduğunu, birkaç yıl sonra da başka bir üniversiteye yatay geçiş yaptığını kaydetti.

Yatay geçişte büyük bir akışkanlık olduğunu dile getiren Hasgüler, normal şartlarda üniversitelerin o öğrenciyi almadan önce güvenlik güçlerine bilgi vermesi gerektiğini ancak bunun yapılmadığını ifade etti.

Hasgüler, KKTC İçişleri Bakanlığı ile T.C. Göç İdaresi’nin bir anlaşma yaptığını anımsatarak, öğrenci sayısının 2022 yılında 125 bin civarında olacağını ancak bu anlaşmayla birlikte 2023’te öğrenci sayısının 70 bine düştüğünü açıkladı.

Hasgüler, çift transit vize uygulaması nedeniyle ülkeye gelemeyen öğrencilerin Türkiye’deki üniversitelere yerleştiğine işaret etti.

Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin ülkedeki en donanımlı eğitim kurumu olduğunu ancak buna rağmen master ve doktora programlarında 5 bin öğrenci olmasına rağmen 500 öğrencinin bulunduğunu anlatan Hasgüler, Doğu Akdeniz Kolektifi kurularak üniversitenin geliştirilebileceğini savundu.

“Eğitim sendikaları muhalefet tarafından yönlendiriliyor”

Hasgüler, Atatürk Öğretmen Akademisi’nin YÖDAK tarafından hiç denetlenmediğini belirterek, Akademi’nin Üniversiteler Arası Kurul’da (ÜAK) da yer alması gerektiğini kaydetti.

Bu durumun yasadaki bazı sıkıntılardan kaynaklandığını dile getiren Hasgüler, şöyle devam etti:

“Atatürk Öğretmen Akademisi’ni bunlar aşındırmıyor. Akademi’yi aşındıran özellikle ilköğretimde klasik, ezberci eğitim sisteminin Türkiye’de duvara toslamış şeklinin bizim kendi gelenek görenek ve ada olma vasfına ilişkin varlık bulması. Sonuç olarak ilk ve ortaöğretimdeki eğitim sisteminin baştan sona değişmesi lazım. Tam gün eğitim tartışması çok kısır ve karşılığı olan bir şey değil. Öğretmen sendikaları, bence, büyük bir atalet içerisinde. Tepki gösteriyorlar, haklarıdır, bence daha da fazla tepki göstermeliler ama sendikacılar büyük oranda mevzunun asıl sahibi ana muhalefetin ekseninde döndüğü için bu atalet onlara da yansıyor.”

Geçmiş dönemlerde demokrasi güçlerinin sendikaların çaldığı davulların harekete geçirdiğini hatırlatan Hasgüler, yeni kuşak sendikacıların oluştuğunu ifade etti.

Hasgüler, Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası’nın (DAÜ-SEN) anlamsız hale geldiğine işaret ederek, kitlenin yüzde 80’inin bu sendikadan memnun olmadığını bildirdi.

DAÜ’de farklı farklı grupların ortaya çıktığına dikkat çeken Hasgüler, DAÜ-SEN’in “ezelden beri” doğru işler yapmadığını, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) arasında gidip geldiğini vurguladı.

Hasgüler, her bireyin siyasi görüşüne saygı duydukları ancak sendikacılığın farklı bir şey olduğu üzerinde durarak, “Eğer akademik bir alanda sendika iseniz bazı şeylere göz yummamanız gerekiyor” dedi.

Şener Elçil’in yönetimde olduğu dönemde Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın birçok konuda görüş beyan ettiğini belirten Hasgüler, şu an KTÖS’te bundan rahatsızlık duyan bir ekibin bulunduğunu kaydetti.

Hasgüler, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım sendikacılığı” yapıldığını savunarak, ana muhalefetin de eğitim sistemine bakışıyla ilgili hiçbir görüşünün bulunmadığını açıkladı.

Muhalefetin içerisinde sendikalar da varsa bu sendikacıların ana muhalefete neden etkide bulunamadığını soran Hasgüler, aksine CTP’nin sendikacıları yönlendirip, manipüle edip yanlış yönlendirdiğini dile getirdi.

Hasgüler, çalışan ve üretenlerin adına konuşan sendikacıların görevlerini yapmadığını ifade ederek, CTP’ye etki edilebilmesi için CTP’li olmaya gerek duyulmadığını, mücadele azmiyle bunun başarılabileceğini anlattı.

Ne sendikacıların ne ana muhalefetin eğitim sisteminin gelişmesi için bir katkı koyduğuna işaret eden Hasgüler, iktidardakilerin de yukarıdan gelen şeyleri doğru-yanlış diye düşünmeden deneme yanılma yoluyla hayata geçirdiğinin altını çizdi.

Hasgüler, tüm bunlardan dolayı ülkenin en önemli kurumları olan ilköğretim ve ortaöğretimin yıllar içerisinde erozyona uğradığına dikkat çekerek, bu erozyonun bir şekilde yükseköğretime de yansıdığı değerlendirmesinde bulundu.

Öğretmen yetiştiren kurumun kuruluş döneminde ülkeye kazandırdıklarının ve öğretmenlerin sömürge dönemi ile sonrasındaki tutumlarının herkesin dilinde olduğu üzerinde duran Hasgüler, ülkede o kadar üniversite bulunmasına rağmen yapılacak birçok şeyin yapıldığını açıkladı.

Hasgüler, üniversitelerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin akademik olarak etkileyecek evrensel kurumlar olduğunu belirterek, ancak böyle bir etki görmediğini kaydetti.

Üniversitelerin bu durumdan en fazla zarar gören kurumlar olduğunu dile getiren Hasgüler, şöyle devam etti:

“Onlarla ilgili görüşmeleri Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcilikleri vasıtasıyla yapabiliyorlar. Ben bunu tersinden okur ve ölçeği büyütürüm. Devletten büyük olduğunuzu düşünüyorsunuz, peki, Kıbrıs Türkü için ne yapıyorsunuz? Hiçbir şey! ‘Mevcut durumun devamını isteyelim’. İsteyelim! Ama üniversite böyle bir yer değil. Üniversitelere iktidarların korkulu rüyası oldular.”

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin