Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelYeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel: Çevrenin faturası ağır olur

Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel: Çevrenin faturası ağır olur

Yeniçağ Güncel’de konuşan Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel, ülkedeki çevre sorunlarının ciddiyetine dikkat çekti, dünya sıcaklığındaki artışın 2 dereceye ulaşması durumunda artık çevreyle ilgili hiçbir şeyi konuşmaya gerek kalmayacağını dile getirerek, 2 derecenin son eşik olduğunu ifade etti

Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel programına katılan Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel, doğaya verilen zarar ve ormanlık alanlara verilen yatırım izinlerine yönelik hukuki mücadelelerin devam ettiğine vurgu yaparak, yetkililerin çevreye duyarlı bir yaklaşımdan uzak olduğunun altını çizdi.

Tel, çevreyle ilgili yasalarda boşluk bulunduğunu, yeni taş ocağı izni verildiği yönünde bilgi temin edildiğini ve Paris İklim Anlaşması onaylanmasına rağmen bu anlaşmanın koşullarına aykırı politikalar yürütüldüğünü söyleyerek, çevresel sorunların güvenlik zafiyeti de yarattığına dikkat çekti.

“Lapta-Marina davasının duruşmaları yakında başlayacak”

Tel, Yeşil Barış Hareketi’nin dava süreçlerinin devam ettiğini belirterek, bu süreçlerde ara emirleri alındığını, bunların kesinleştiğini, daha sonra da duruşmaların başladığını kaydetti.

Lapta Marina meselesinin de bunlardan birisi olduğunu dile getiren Tel, yakın zamanda duruşmaların başlayacağını ifade etti.

Tel, pandemi döneminde toplumsal vicdanı yaralayan ve “Jet Skandalı”na konu olan Lapta Marina meselesinin hâlâ Yeşil Barış Hareketi’nin gündeminde bulunduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

“Lapta Marina meselesi neydi? Sokağa çıkma yasağı olmasından dolayı biz evlerimizde otururken, bir gece ansızın havaalanına inen jetle ülkeye gelen müteahhitlerin ve iş insanlarının karantina kurallarına uymaması ve ayrıcalıklı gibi temaslarda bulunması söz konusuydu.

Kimse bunu üstlenmemişti. Şu anki Başbakan Ünal Üstel, o dönem Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı’ydı. Bakan ile Belediye Başkanı bunu üstlenmemişti ve kendileriyle temasta bulunulmadığını iddia etmişti. O günden bugüne ülkeye davetsiz de olsa gelen bu ayrıcalıklı kişilerin kimler ile neden görüştüğü ve bu ayrıcalığı kimin sağladığı konusunda herhangi bir yasal işlem yapılmadı. Ve bu araştırmalar maalesef ileriye de götürülmedi.”

Yeşil Barış Hareketi’nin mahkemeye başvurmasının asıl sebebinin bu olmadığını belirten Tel, asıl sebebin Lapta Marina’nın gündemde olduğu dönemden itibaren bir proje ve bu projeye bağlı çevre etki değerlendirme raporunun bulunmaması olduğunu kaydetti.

Tel, bunun İhale Yasası’na aykırı bir durum olduğunu dile getirerek, ortada tüm ülkeyi ilgilendiren bir yatırımın söz konusu olduğunu ifade etti.

Bu yatırıma karşı olup olmayacaklarını bilmediklerini çünkü ortada bir proje bulunmadığını söyleyen Tel, yatırımlara projeyi, bu projenin çevreye etkisinin en az olduğunu, getirisinin-götürüsünü bildikleri zaman destek olabildiklerini açıkladı.

Tel, Lapta-Marina meselesinde böyle bir durumun söz konusu olmadığına işaret ederek, “Gel, ne olursan ol gel. Ne istersen yap. Bölgedeki deniz yaşantısı, yürüyüş yolları, trafik, doğa etkilenecek? Bu yatırımın artısı ne olacak? Bunlar bilinmeden yapılan bir iş olduğu için bu durumu mahkemeye götürdük” dedi.

Belirsizlik yaratan ve şeffaf olmayan her şeyin sorgulanması gerektiğine dikkat çeken Tel, eğer bölgede böyle bir ihtiyacın olduğu kararına varıldıysa öncelikle ortada bir projenin olması gerektiğinin altını çizdi.

Tel, bu projenin halk toplantısıyla sivil toplum örgütleriyle ve halkla paylaşılması gerektiği değerlendirmesinde bulunarak, bunlar yapılmadığında projesi olmayan bu yatırımın arkasındaki niyetten şüphe ettiklerini anlattı.

Bu konuyla ilgili mahkemeden ara emri kararı alındığını ancak geçen 2 yıl içerisinde herhangi bir geri adım atılmadığını belirten Tel, bu nedenle yakında duruşmaların başlayacağını ve kendilerinin de tüm kamu adına bu durumu sorgulayacaklarını kaydetti.

Tel, kamu yararını ilgilendiren böyle bir konuda herkesin “kafasına göre iş yapmasını” engellemek adına mahkemede bulunacaklarını bildirdi.

Lapta-Marina davası kapsamında kendilerine yönlendirilen suçlamalarından birisinin çok üzücü olduğunu dile getiren Tel, “Sizin bahsettiğiniz bölgede sadece bir incir ağacı var, bütün kavganız bir ağaç için mi?” suçlamasıyla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

Tel, doğanın sadece bir ağaca indirgenmesinin “cahilce” bir yaklaşım olduğuna işaret ederek, doğanın bir bütün olarak ele alınmasının önemine vurgu yaptı.

Doğadaki her bir unsurun bir döngüye kazancı olduğunu ve ekosistemin var olabilmesi için gerekliliğinin bulunduğunu anlatan Tel, her ne kadar çevre ve kamu yararı üzerinde dursalar da bu marinalarda ciddi şekilde güvenlik zafiyetinin de kendinin gösterdiğinin altını çizdi.

“Marina izinleri güvenlik zafiyeti yaratıyor”

Tel, ülkedeki denetim mekanizmasının da doğru işlemediğini, bunu polis teşkilatının da vurguladığını söyleyerek, nüfus artarken ülkeye giriş-çıkışların da çok kolay olduğu ve bunun zafiyet yarattığı değerlendirmesinde bulundu.

Otellere küçük küçük marina izinlerinin verilmesinin de güvenlik zafiyeti yarattığını belirten Tel, tahmin edilen nüfusa göre çok sayıda marina bulunmasına rağmen yeni bir marinayla denetlenemeyen bir yer yaratmanın ciddi sıkıntılar yaratacağını kaydetti.

Tel, Kayalar köyünde dağın tepelerinde inşaat başladığını dile getirerek, bu inşaatın reklamı yapılırken “Size özel koyunuz olacak, restoranınız bulunacak. Bu koyda istediğiniz gibi istediğinizi yapabileceksiniz. Bu koya güvenlik önlemi de alınacak ve köye dışarıdan kimse alınmayacak” şeklinde ifadelerin kullanıldığını bildirdi.

Normal şartlarda orayı kullanacak kişilerin denetlenmesi gerekirken siteyi yapanların dışarıdan gelenleri denetlemeye karar verdiğine işaret eden Tel, o sitede evi bulunmayan kişilerin bir orman arazisi ve kamusal alan olan yere giremeyeceğini anlattı.

Tel, o bölgeyle ilgili ara emri alınmasının ardından yaşanan sorunlarından birisinin de bölgedeki karakolda yeterli sayıda polis bulunmaması olduğu üzerinde durarak, polis teşkilatındaki üst düzey yöneticilerle yaptıkları görüşmelerde de benzer söylemleri duyduklarını açıkladı.

Ara emri alınmasına rağmen bölgede inşaat çalışmalarının devam ettiğine ve bu yönde videolar paylaşıldığına işaret eden Tel, birçok kesimden de “Hani ara emri alınmıştı!..” şeklinde tepkiler aldıklarını vurguladı.

Tel, ara emri alınan yerlerin polis tarafından denetlenmesinin bile mümkün olmadığı bu koşullarda yeni marinanın ve otellere verilen yeni marina izinlerinin önümüzdeki günlerde daha büyük güvenlik zafiyetleri yaratacağı değerlendirmesinde bulundu.

“3 bin dönümlük ormanlık arazi üniversiteye verildi”

Bakanlar Kurulu’nun 6 bin dönümlük orman arazilerini, devlet hazinelerini ve bazı özel arazileri İstanbul Teknik Üniversitesi’ne verme kararı aldığını anımsatan Tel, bu konuyla ilgili de mahkeme sürecinin bulunduğunun altını çizdi.

Tel, burada Yeni Erenköy’deki 3 bin dönümlük orman arazisinden söz edildiğini ve bunun denize bağlandığını belirterek, üniversitenin denize bağlanan 5 bin dönümlük alanı tellediğini ve deniz ile ormana halkın girişinin engellenmiş durumda olduğunu kaydetti.

Tel, Bakanlar Kurulu’nun Anayasa Mahkemesi’nin benzer kararlarına rağmen böyle imzalar atmakta ısrar ettiğini söyleyerek, Limasol’daki marinanın projesinin halka paylaşıldığını ve halkın bu konuda mağduriyet yaşamadığını ancak Lapta-Marina meselesinde böyle bir durumun söz konusu olmadığını anlattı.

Alçak ve yüksek orman ifadelerinin çeviri anlamında sorunlu olduğunu dile getiren Tel, yasada alçak araziye özel yatırım izni verileceği yönünde bir maddenin bulunmadığını ifade etti.

Tel, Bafra bölgesindeki ormanlık alanda Turizm Girişim Yasası altında büyük tahribatlar yaratıldığına işaret ederek, zarar görmüş o bölgede henüz başlatılmayan projeler varken Bakanlığın yeni yer arayışı içerisinde girdiğini bildirdi.

Bafra bölgesinde güneş enerjisi yatırımına bile karşı çıkmak zorunda kaldıklarını ve bu durumdan çekindiklerini açıklayan Tel, sanki güneş enerjisine karşıymış gibi bir izlenim oluştuğunu ancak bu yatırımların olacağı yerin de ormanlık arazi olduğunu vurguladı.

“Çevreyle ilgili yasal boşluklar var”

Tel, çevreyle ilgili birçok yasada boşluklar bulunduğuna dikkat çekerek, Ağaçları Koruma Yasası ve Kıyıları Koruma Yasası’nı defalarca Meclis’e önerdiklerini ancak bunun her seferinde kadük olduğunu ve yeniden önerdiklerinde “Böyle bir şey var mıydı, neden daha önce gelmediniz?” gibi yaklaşımlarla karşılaştıklarını anlattı.

Ağaçları Koruma Yasası’nda cezalar bölümünde de eksiklikler bulunduğunu ve araba ile ev kundaklamakla ormanlık alanı ateşe vermenin cezasının yakın olduğunu hatırlatan Tel, bunun birkaç madde eklenerek ağırlaştırıldığını anımsattı.

Tel, bu cezalar ağırlaştırılmış olsa da bazı zafiyetlerden dolayı hüküm giymenin söz konusu olmadığını belirterek, asıl meselenin ormanlık arazi içerisinde özel faaliyetler için izin verilmesinin yanlışlığı olduğunu kaydetti.

“Devleti zarara uğratacak imzalar atanlara yaptırım uygulanmıyor”

Siyasi iradede sorunlar bulunduğunu dile getiren Tel, birçok davada devletin tazminat cezası yönünde hüküm giydiğini ancak bu cezaya yol açan yetkililere hiçbir yaptırımın yapılmadığını ifade etti.

Tel, mevcut taş ocaklarının dağlara verdiği zarar ortadayken uzun bir süreden sonra ilk defa yeni bir taş ocağı yapıldığı yönünde bir bilgi aldıklarına ve bunu araştırmakta olduklarına işaret ederek, bu bölgede hiç taş ocağı bulunmadığının ve bunun hayata geçmesinin de sorun yaratacağının altını çizdi.

Yeni taş ocağı izninin çevreye ve insan sağlığına yaratacağı zararın yanı sıra sosyal sorunlara da yol açacağına dikkat çeken Tel, yeni bir taş ocağının yeni evler ve dolayısıyla nüfusun daha artması anlamına geldiğini, oysa nüfus yoğunluğu nedeniyle birçok kamusal hizmetin tam anlamıyla yerine getirilemediğini vurguladı.

“Dünyamız hasta”

Tel, iklim krizinin etkisi üzerinde de durarak, şöyle devam etti:

“Öncelikle bilinmesi gerekir ki dünyamız hasta. İsviçre’de görev yapan Kıbrıslı Türk İklim Bilimci Fulden Batıbeniz de bu konuda bize bilgilendirmelerde bulundu. Onun verdiği örneği kullanacağım: Nasıl ki bizim vücut sıcaklığımızın normali 36,4’tür ve bir derece artarak 37,4 olduğunda hastasınız demektir.

Ki biz bu tartışmaları yaptığımızda dünyanın sıcaklığındaki artış 1,2’ydi. Dünyamızın durumu da budur. Sıcaklık 1,5 derece arttı. Sıcaklık artışı 2 derecenin üzerine çıkarsa felaketler bizi bekleyecek demektir. Artık yapılması gereken bu hastalığın artmaması için acil müdahale. Eğer müdahale edilemezse artık kurtarılamayacak bir duruma gelecek.”

Uzmanların görüşlerine göre dünya sıcaklığındaki artış 2 dereceye gelmesi durumunda buzulların çözüleceğini ve bunun da daha çok ısınmaya, kaoslara neden olacağını belirten Tel, buzulların çözülmesiyle birçok yerin sular altında kalacağını ve ısınmanın da artış göstereceğini kaydetti.

Tel, dünya sıcaklığındaki artışın 2 dereceye ulaşması durumunda artık çevreyle ilgili hiçbir şeyi konuşmaya gerek kalmayacağını dile getirerek, 2 derecenin son eşik olduğunu ifade etti.

İklim Değişikliği Zirvesi’nde umut edilen adımların atılmadığına işaret eden Tel, her seferinde fosil yakıtlarla ilgili tavsiye kararı verildiğini ve önemli kararlar alınamadığını söyledi.

Tel, fosil yakıt kullanımının 2030’a kadar yüzde 43 oranında düşürülmemesi durumunda dünya sıcaklığındaki artış 2 derecenin altında kalmasının mümkün olmayacağına dikkat çekerek, verilen taahhütlere bakıldığında fosil yakıt kullanımın yüzde 19 oranında düşürülebileceği yönünde uzman öngörülerinin bulunduğunun altını çizdi.

“Paris İklim Anlaşması’na uyulmuyor”

Paris İklim Anlaşması’nın KKTC Cumhuriyet Meclisi tarafından da onaylandığını ve komitede kendilerinin bulunduğunu hatırlatan Tel, maddelerin belli olması nedeniyle bunun denetiminin kim tarafından yapılacağını sorduklarını ancak yanıt alamadıklarını söyledi.

Tel, karbon azaltımını öngören bu anlaşmayı onaylan Meclis’in aynı zamanda Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun (KIB-TEK) zayıflatılmasını ve AKSA’dan 16 yıl daha fosil yakıt alınması yönünde karar ürettiğini belirterek, bunun çelişkili olduğunu kaydetti.

2024 bütçesinde Çevre Koruma Dairesi’ne hiçbir şekilde ek bütçe ayrılmadığını dile getiren Tel, yaptıkları zirvede siyasilerin ve yetkililerin kendini gösterdiğini ve orada çevreye yönelik adımlar için bir yapı oluşturulmasının gündeme getirilmesine rağmen hiçbir adım atılmadığını bildirdi.

Dubai’deki en önemli kararlardan birisinin Kayıp Zarar Fonu’nun oluşturulması olduğunu ifade eden Tel, bu fona 700 milyon Amerikan Doları aktarıldığını açıkladı.

Tel, BM tarafından yönetilecek olan bu fonun büyük dünya ülkelerinin karbon emisyonuna her gün katkı yaparken kendini korumayacak olan ülkelere yardımlara başlayacağına işaret ederek, ülkemizin bu fondan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda araştırmaya başladıklarını anlattı.

Karbon emisyonunun bölgesel olarak da büyük etkisinin bulunduğuna dikkat çeken Tel, büyük ülkelerin etkisi daha büyük olsa da bölgesel zararların da büyük olduğunu açıkladı.

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin