yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYeniden yanıltılmama adına - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yeniden yanıltılmama adına – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hafta sonu K. Kıbrısta tepkilerin sokağa şu veya bu şekilde yansıdığı saatler geçti. Pazartesi günü basın kesiminin değişik protestosu da denendi. Bunlar hep son dönemki gelen ve yeni politik yapılanışın da mesajı olan gerek yasa gerek se paketlerin oluşturduğu endişeden dolayı gerçekleşti. Mesleki ve zümresel kaybetme korkusu bir anda biriken öfkede yerini aldı. Ancak, yine son dönemde yapılanlarla, hükümetin nedenli hiçeleştirildiği, atamaların dahi yaptırılıp denetimin de TC müfettişlere devredildiği siyasal gerçeklik hala net tepki eksenine konulmadı. Şu yanılgıya düşmeyelim: elbet tepkiler oldu. Hele de onca haykırış sonrası Cuma günü Varoluş hareketinin düzenlediği mitinkteki katılım gerçeği, birilerini mutlaka düşündürtü. Bu defa net bıçak altınba konulacak gazetecilik de olunca, basın örgütleri de kendilerine has tepkielr koymaya başladı. Tabi ki şu karşıtlık da hep tekrarlandı. Gerçekten yeni işbirlikçi hükümetimiz öylesine hiçeleştirildi ki sunduğu yasaları brakın savunmayı, içeriğini dahi okuyamayan bir “başbakan” seyredişi yaşadık. Yine de tepkiler hep hükümet noktasına yöneltilip özellikle geri çektirme tutumuna sınırlandırıldı. Şu yanlış da ne yazık tekrarlandı: sanki şimdiki durum özgür ve demokramış gibi savunulup, buna dokunulmaması istendi.

Burada şu noktayı doğru okuyalım: birileri biliyorum epey kızacak! Ama gerçek bu. Oluşan tepki sisemi değiştirmek veya demokratik hakları geliştirme adına değildir. Gelen son yasa ve paketlerin var olan ve alışılan teslimiyeti dahi yok edecek düzeyde olması nedeniyle dokunuş daha fazla kesime uzamasıdır. Dikat edin hala işbirlikçi güdük teslimiyetçi burjuvalarımız hala yerlerini olduklar konumda koruyorlar. Bir farkla, daha teslim haldeki durumları ve hükümet yerine direk son günde olduğu gibi Çavuşoğlundan talep edecek dereceye gelmeleridir. Çavuşoğlu K. Kıbrısa geliyor. Beyaz Evde adına sivil toplum değip, slında yandaş işbirlikçileri hem de askeri bölgede toplayıp görüşür. Bizim işbirlikçilik ruhiyesi ile hükümetin hiçeleşme taplosu burada yaşandı. Çavuşoğlundan “hastahanaden teşviklere” talepler sundular. Oysa normal prosedürde dahi dışişleri bakanının görevi ve yetkileri buradakilerin istekleriyle hiç uymuyor. Ama dedik ya, Türkiye gerçeğini ve K. Kıbrıs kurumsallaşma şeklini unutanlar ayni yanlışa hep düşerler.***

İlgili son gelişmeleri yaşarken, birileri de gaz alıp dururken, aklıma kısa bir anımsatma yapma ihdiyacı oluştu. Çok geriye ve uzun uzun örneklere dalmadan anımsatalım. Küçük ve Makariyos özellike göreceli Kıbrıs bağımsız cumhuriyet başlangıcında bloksuzlar hareketini seçmekle iplerini çektiler. ABD Bölgede yetkileri alırken bu fagurayı da çıkardı. Nitekim 73 yılında Doktor Küçük tüm ısrarına rağmen direk türkiye baskısıyla aday yapılmadı. Böylelikle Küçük cumhur başkanı muavinliği dönemi sonlandırıldı. Denktaş her yönüyle etkinliği ele geçirdi. Makariyos ise göstere göstere bir yıl sonra darbeyle görevden alındı. Öldürtülmek istendi. Fakat İngiltere onu kurtardı. Geri döndüğünde de adanın Y.37 kaybetti.***

Sonrası ise 74 şekilenmensiyle sürdü. Öyle sürdü ki kendi kendine sansürler, yasakla, psikolojik harp teknikleriyle yeniden yerleştirildi. İlk  net örneği 81 seçimlerinde oldu. Ziya Rıskının belirli kesime göre kazandığı başkanlık seçimi elinden alındı. İtiraz edilecek koşullar dahi göstere göstere yok edildi. Bazı eski teşkilatçılar ise şu provbagandayı yaptı: Denktaşı zaten deviremeyiz. Türkiye müsaade etmez. Biz hükümet olmaya bakalım. UBP hükümet olmadığında yine birşeyler yaparız. Bu düşünce muhalif kesimin teslimiyetçi kesimini de peşine takıp kandırıldı. Tabi sonradan yine hükümete de UBP geçti. Bu uygulama uzun zaman şu sansürleme düşüncesini yerleştirdi: Denktaşı deviremeyiz de UBP elinden belki hükümeti alırız anlayışı ile tüm eleştiriler uBP eksenine yönelten kesimler oldu. Bu daha sonra birçok konudaa bir muhalif parti Denktaş ötekisi de UBP yakını olma ikilemine dek geldi. Nitekim bunu Doksanlar döneminde Türkiyuenin müsaade çizgisinde de kualisyonlarla gerçekleştirildi.

Yeni medya gücüyle giren sermaye patron kesimi ise yeni bir yayın anlayışı geliştirdi. Türkiyeye dokunmayacan, fakat bizimkilere istediğini yazın kurumsallaşmasıydı. Buda tutuyordu. Öyle ki artık hükümet muhalefet ikilemli bloklaşmalar iç politika denip Türkiyeye dokunma düşüncesi yerleşti. Epey zaman sürdü. Türkiyeye dokunmak isteyenlerin başına gelenler ise Adalı katliyamından Avrupa gazetesine yapılan saldırılar, kurşunlanan arabalarla yanıtlarını aldılar.

Elbet bu noktalar kalıcı değildi. Üstelik Türkiye devlet içi olan hegemonya mücadelesi K. Kıbrısa da yansıyordu. Bu araada zzaten sömürge koşullarında demokrasiciliği kolayca uygulayan K. Kıbrıs yeni konulara da pek direnç gösterecek durumu yoktu. Üstelik sistemin değiştirilmesi, sömürgecilikten kurtulma siyasal hareketler de nerede ise sıfırlatıldı. Çoğu teslim olup yeni işbirlikçi alanda rollerini de aldılar. Unutulan, seksen yılından beri Türkiyenin K. Kıbrısı gerektiğinde ilhak etmek için yaptığı hamlelerdir. Bunlar pek sorgulanmadı. Kolayca kabullendirildi. Üstüne mafya ve yasadışılık da eklenince, işler yolundaydı. Dünya kamuoyu da hiç ses çıkarmıyordu. Sadece arada soyut yuvarlak lafları kulanıyordu.

Özellikle doksanlarda direk AB ve ABD düşünce kuruluşları federal yapı dışında Kuzeyin Türkiyeye bağlı özerk veya ilhak edilme önerilerini de sunuyordu. Uzatmaylım: AKP dönemi Yeni Osmanlı kurumsallaşma ümet planıyla da yeni yapılanmaya geçti. İçsel olarak K. Kıbrıs yrel yetkilerin çoğunu eline geçirdi. Şimdi K. Suriyeyi izleyenler, nedemek istediğimi daha iyi alır. Ama, iç yapının yetkileri elden alınıp, yönetim şeklinde daha bir bağımlılık oluşturuldu. Bu direk türkiye gerçeğini daha net ortaya koydu. Artık hükümet değil direk paket veya Türkiye talebiyle işler yürümeye başladı. Örgütsel alışılmış sömürgesel yapılar dahi hiçeleşti. Aslında bu süreç doksanların sonunda dış sermayeni iç sermayenin elinden yetkileri alarak başlatıldı. Kimse görmek istemedi. GGelinen aşamayı soracak olursanız: son hafta sonu Çavuşoğlu karşısındaki Tüicarret odasından sanayiye, otelcilerden müthhitlere varan toplantıya bakın. Bize hastahane yapın denecek aşamaya gelindi. Gazeteci eylemi olmasına ve gelen yasaların daha da sıkıştıracağı kesinken, örneğin biri dışında öteki televizyonlar konuya önem vermedi. Takeci gazeteci gibi veriştirenler, nedense kendi hakları dahi torpilenirken konuyu işlememesi de tesadüfün ötesinde düşünülmelidir. Şimdi yine ayni taktik uygulansa da iyice kral çıplaktır. Meclisteki görüntülerle muhalefet lideri hükümete bağırırken, başbakan anlatamayıp savunamazken, nedense olayın merkezindeki türkiyeye dokunan yok. Tabi ki hükümeti döv de türkiyeye dokunma alanı da oldukça daraldı. Çünkü son gelişmeler Tatar ünnal tercihleri, nereye gelindiğinin net adımıdır.****

Kısaca, son tepkiler oluyor. Endişe duyan da epey insan var. Gelen yeni uygulamalar ise sömürgecilik kurallarının dahi yetmediği yeni sıkışmışlık sürecidir. Üstelik bağımlılık da iyica artı. Bir olgu daha artı: krize oynama tehlikesi de tırmanıyor. Onun için yeniden kulanılan yanıltıcı kişiler olmamaya önem verelim. TTepki doğru da değiştirmek değil sadece eldekini koruma olunca, nereye varır da malumdur. Hele de n sık sık düşülen yanlışla, şimdikinin iyi olduğunu söyleyip yenisine karşı çıkmak, ilerde çok tehlikeli olumsuzlukları da yeşerteceği kesin.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin