arşivUlus IrkadTürkiye ekonomisi nereye? - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Türkiye ekonomisi nereye? – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusTürkiye’de iki sene önce (2013) yılında yapılan değerlendirmelerde ülke ekonomisinin temel dengeleri yapısal olarak belli dengesizlikler ürettiği söylenmekteydi. Tasarruf açığı en belirgin sorunlardan biriydi. Tasarruf açığı, tasarruf-yatırım dengesini bozmaktaydı. Açığı kapatmanın yolu olarak sermaye akımlarının ülkeye girişine serbestlik kazandıran önlemler 30 yıllık bir zaman diliminde alınmıştı, alınmaktaydı. Yatırımların ve tasarruf açığının finansmanı yabancı sermaye (sıcak para) girişi vasıtasıyla sağlanmaktaydı. Ancak 80’lerden itibaren küresel ekonomiye ve dolayısıyla küresel rekabet pazarına eklemlenmeye çalışan ekonomi küresel krizlere de açık, krizlerden doğrudan etkilenen şartların içine girmişti. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir iktisadi krizden etkilenmemek ancak dönemsel geçici önlemler ile mümkün olmuş, ekonominin yapısal sorunlarının kökten çözümüne (kısa Kemal Derviş dönemi hariç) kimse teşebbüs etmemişti.

Tasarruf-yatırım dengesine ilaveten, bütçe dengesi de ülke riskini arttıran bir diğer önemli dengesizlik alanıydı.

Bir diğer dengesizlik de ithalat-ihracat ilişkisinden kaynaklanan dış ticaret dengesizliğiydi..

En son döviz açığı-cari açık dengesizliğine baktığımızda, esasında büyük bir yumağı oluşturan ipliklerin nasıl birbirine girip düğüm olduğunu ve birbirini tetikleyerek yumağın açılmasını önleyen unsurlar olduğunu görürüz. Küresel kriz nedeniyle fiyatların dibe vurduğu dönemlerde özelleştirmelere başlayan Türkiye’de 30 sene içinde neredeyse satılmadık mal bırakmadı.

FED(Amerikan Merkez Bankası) kendi başına karar alarak bu duruma müdahale etme kararı aldı.? Borsaya ve bonoya getirdiği dövizi bozuyor ve Türk Lirası ile giriyor, borsa ve bonodan çıkarken de Türk lirası ile çıkıyor, sınırları geçerken de dövize dönüp öyle çıkıyordu. Yani içerde dövize olağanüstü bir talep başlıyor. Talep artınca kurlar yükseliyor. Olumsuzluk ilk önce dövize yansıyordu. İçerde Merkez Bankası önlem olarak rezervlerin azalması pahasına döviz arzını artırıyordu. Rezervler azaldıkça, sıcak para çıkışı hızlandıkça, kurlar yükseldikçe ihracata olumlu yansır ama, yukarıda da ifade edildiği gibi Türkiye’nin ihracatı büyük ölçüde ithalata bağımlı olduğu için cari açığı artırıyordu.

Toplam ithalatın yaklaşın dörtte biri, yani 60 milyar doları enerji ithalatının finansmanına ayrılmaktaydı.

Cari açığın daha artması risk primini artırır. Zira cari açığı finanse edememe hali beraberinde ülke riskini de artırır. Yabancı para gelmek için sadece faize bakmaz, esas itibariyle ülke riskine bakar, risk düzeyine bakar. Parasının geri dönüşüm kabiliyetine bakar. Risk beklentisi olan ülkelere gitmez. Tasarruf açığı olan ülkelerde istikrar ve düşük ülke riski önemlidir.

Financial Times Gazetesi Türkiye ekonomisini 19.05.2015 tarihli bir makalesinde anlatmaktadır “Tekleyen Büyüme Hikayesi”:
“Bir dönemin ekonomik başarısı, liderinin gücü elinde toplamasına yardımcı oldu.
Şimdi muarızları, daha fazla güç konsantrasyonunun Türkiye’nin geleceğine zarar vereceği uyarısında bulunuyor. Aynı zamanda, yabancı fonlar her zamankinden daha titiz. Türkiye iç ve dış şoklara hassas kalmaya devam ediyor ve büyüme son standartlara göre vasat. Ekonomik zaferlerle dolu yılların anıları hala tazeyken, daha az hoşgörülü bir dünyaya uyum sağlamak zor olacak.”

“Türkiye’nin son on yıl içindeki güçlü büyümesi birçok gelişmekte olan ülkeden farklı duruyordu. Ancak Türkiye’nin büyük ölçüde iç talep ve aktif inşaat sektörüne dayalı ekonomik modeli artan gerilim altında. Büyüme, 2010 ve 2011’deki yüzde 9’dan, 2014 yılında keskin biçimde yüzde 3’ün altına düştü. Ülke çapında, tüketici güveni beş yılın en düşük seviyesine düşerken, işsizlik yüzde 11 ile son beş yılın en yüksek düzeyine çıktı. Gayri safi yurtiçi hasıla birkaç yıldır kişi başına 10.000 dolar civarında sıkışmış halde. Türk lirası dolar karşısında Mayıs 2013’dan bu yana yaklaşık yüzde 40 değer kaybetti. Bu zeminde, hükümet içinde son yıllarda büyümeyi yaratan modelin geleceği hakkında bir tartışma başladı”.

Fikret Başkaya Paradigmanın İflası adlı kitabında (sf.352,2007) şöyle demektedir:

“Liberal öğretiye dayalı “kalkınma iktisadı” büyümeyle kalkınmayı özdeş sayar. Oysa büyüme eşittir kalkınma yaklaşımı inandırıcı değildir. Hızlı büyüme (GSMH artışı), geniş toplum kesimlerinin yoksullaşmasıyla atbaşı gidebilir. Bölgesel ve sosyal dengesizlikleri derinleştirebilir, ekolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Genel olarak geçerli olan bu durum, iç bütünlüğü ve tutarlığı olmayan yeni, sömürge statüsündeki azgelişmiş ülkeler için daha da geçerlidir. Kişi başına milli gelir (aritmetik ortalamadır), bir ekonominin refah düzeyini yansıtmaz”.

AKP mucizesi belli ki ekonomide de sona doğru yol almaktadır…

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin