yaklaşımlarAlpay DurduranBüyük işler büyük yürek ister – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Büyük işler büyük yürek ister – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Lefkoşa’nın dünyaca tanınmış olduğu iddia edilen belediyesinin başkanı çalışanlarına ve meclisine meydan okuyor. Lefkoşa’nın tanınmışlığı su götürür ama böyle giderse bir skandal oluşturan çalışma şekliyle idari bilimler bakımından gerçekten dünyaca ün salacak.

Büyük işler yürek ister lafına ün kazandırdı Bulutoğulları ama yürekli olan o değil yalnız. UBP’nin başkanı ve şürekâsı da yürekli kimseler. Öyle olmasa yakalarını polise ve savcılara kaptırdıkları halde dokunulmazlıkları var gibi hareket etmezler.

Bilim tarihine bu kadar açık suçları işledikleri halde devamda pervasızca mahsur görmeyen bir yönetim mutlaka girer. Yeter ki bir güzel anlatılıp üniversiteler uyarılsın.

Sahi bizde de bol tarafından üniversite var ve idari bilimler ve hukuk okunur. Gerçekten üniversite olsalar öğrencilere araştırmalar yaptırılır ve doktora tezleri yaptırılırdı. Demek ki onlar için de denize nazır diploma hazır eğitim endüstrisi olarak üniversite adıyla dersane açılırsa nasıl olurlar diye inceleme başlatma gerek.

Dünyanın en önemli sorunlarından birisi kuşkusuz kokuşmuş yönetimlerin ülkelere nelere mal olduğu sorunudur ve dünyanın büyük bölümü bu dertten mustariptir. AB’nin doğu ülkeleri yolsuzluğa batmış durumdadır ve ekonomik kalkınmaya başlayamıyorlar. AB’nin hasta parçasıdırlar. Afrika kayıp kıta olarak adlandırılır çünkü açlığa karşı kalkınma yardımları alır ama yönetim hare vurup harman savurduğu için yararlanamaz.

Kalkınma görülen dev ülkelere de yolsuzluk yüzünden gelir adaleti götürülemiyor.

Bizde de kalkınma bir tarafa var olan gelir seviyesinin bile halka hizmet olarak yansımasına kokuşmuşluk izin vermiyor. Türkiye işe karıştığı için idarede reform yapacak olanlara yetki verilmesi engelleniyor. İdare de parçalandığı ve Türkiye’nin sevgili kulları dokunulmazlık kazanıyor ve biçare oluyoruz.

İdarenin kılıcı polistir. Yasadışı emirler verip bir kurumu borca sokarsanız polis yakanıza yapışmakla görevlidir. Ona birisi emir verecekse orada hukuk devleti işlemez. Onun için emre gerek olmamalıdır. Yasa emir veriyorsa polis resen (kendiliğinden)  harekete geçer. İtalya eski başbakanı ve milletvekili Berlisconi vergi kaçırmaktan yakalandı. Yakalanması için şimdiki başbakanın emrini bekleseydi belki de o emir polise verilmeyecekti. Orada savcı harekete geçti. Bizde o yetki polisindir. Önce polis yasanın emrini yerine getirir, sonra savcı başsavcıya başvurur ve onun izni ile dava açar. Orada ise savcılar başsavcıyı beklemez. Bu işlem farkı polisin ve başsavcılığın başımı derde sokmayayım anlayışıyla mı desem her ne ise yolsuzlukları ört bas etmekte kullanılır. Polise kimse karışmamayı tercih etmesi de işleri yokuşa sokar.

Lefkoşa işinde Sayıştay gibi anayasal ve bağımsızlığı ilan edilmiş bir kurum da suç duyurusunda bulundu ama o da eli böğründe kalakaldı.

Kaymakam diye bir kurumunda isterse devreye girebileceğini Dâna bize gösterdi. Yani kişiler isterlerse etkili olabilirlermiş.

Büyük işler için gerekli olan büyük yürek demek ki yasaları bir kenara koyup yürümek anlamındaymış.

Halk hareketleri son zamanlarda epeyi gelişti ama halkın tepkisi Türkiye’nin emrindeki polisin tehdidi ile ileri gidemiyor.

Öğretmenler ilk denemeyi yaptılar. Sen öğretmen atamazsan ben atarım, yasanın buyruğunu yerine getiririm dediler. Lakin hukukun en büyük güç olamadığı yerde silah tutanlar en büyük güç olurlar. Burada da garip bir şekilde en büyük güç silahlılar oldu ve halkın direnişi devam edemedi. Belediye sendikası yönetimi ele geçirip yasaları ben uygulayacağım ve Lafkoşa’yı yöneteceğim diyemedi. Deseydi polis ve asker meşru idarenin korunması için sendikayı doğduğuna pişman ederdi.

Halk bunu gördü anladı. Lakin konu Lefkoşa değildi. Hep beraber UBP kurultayı deyip koşuştular ve idari kabiliyetini bihakkın gösteren Küçük’e ve ondan geri kalmayan Kaşif’e yirmi otuz eksikle oy verdiler. Gerçi mahkemelik oldular ama dert değil. Biri olmazsa öbürü malı götürür. Gerisi de alternatifini düşünüp dursun gayrı.

Bilinçli bir halk hareketi olsa, o bilinç de yolsuzluklara son verilmesini isteyen bir bilinç olsa işler başka türlü gelişirdi.

Örneğin UBP kurultayı partilerinden umudu kesmemişlerin toplantısı olurdu ve konuşmalar hukuka saygının ve reformların üzerinde olurdu. O benden daha fazla yolsuzluk yaptı konuşmaları yuhalanırdı.

Muhalefet de onların alacağı oylara ve sonrasında yapacakları kavgalara değil halka yolsuzlukları önleme hakkındaki görüşlerini iletirler ve ortaya atılan yolsuzlukları unutmayacaklarını anlatırlardı. İnandırıcı olmak için de harekete geçmeyen ve ortada dolaşan yolsuzlukları soruşturmayan polis ve savcıları rahat bırakmayacaklarını haykırırlardı.

En azından sahte imza olayının hala ortada durmasını işlerlerdi. Belediyede yasadışı borçlanmaları ve ona hazineden imdat yollayan ve bakanın emri ile yasaya aykırı ödemelere karşı çıkan ita amirinin cezalandırılmasını konu ederdi.

Bırakın halkın bilinçlenmesini yöneticilik yapanlar dahi olaylara hâkim değil ve ne yapılması gerektiğini bilmez gibi davranıyor. Öyle ki çare diye anayasa değişikliği dâhil alınması şart kararları konuşmuyorlar.

Bu halle böyle gelmiş böyle gidecek.

Büyük işler büyük yürek ister ama büyük bilgi de ister. Hukukun üstünlüğünü hazmetmeyenin tepeleneceği bir düzenin kurulması yürek ister. O düzeni kuracak olan hukukun karşısında boynunun kıldan ince olmasına razı olması gerekir. Yürek budur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
218AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin