yaklaşımlarAlpay Durduran27 Mayıs ham hayaller ve tu baştan – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

27 Mayıs ham hayaller ve tu baştan – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Türkiye’de öğrenci iken DP seçimle iktidara gelmiş bulunuyordu. Amma çok geçmeden gariplikler gözüme çarpmaya başlamıştı. Daha ilkokulda iken alıştığım gibi günlük gazetemi almaya devam ettiğim için ortada bir yanlışlığın olduğunu anlıyordum. Yanlış gördüğüm ilk şey ortada köylü gazetesi diye bir gazete vardı ve ilk sayfasında bulunan karikatürde bir Amerikan sırtında roketler, uçaklar taşıyordu ve bir Türk Karagöz figürü de ona “Onları Yunan’a emanet etme” demekte idi. Yani Amerikan yardımı için Türkiye’yi seçmesini istiyordu. Yıllar sonra Amerikan yardım anlaşmalarının koşullarını öğrenmeye çalışan TC hükümeti antlaşmaları tamam olarak bulamamış ve Amerika elçiliğinden istemek zorunda kalmış. Bu arada da öğrenciler ve solcular bunun kavgasını vermeğe ve TC hükümetin muhalefete başlamıştı.

DP iktidarı CHP iktidarını seçimde devirmişti ama demokrasi taleplerine içeriksiz lafazanlıklar olarak sahipti. Kısa sürede solun ve demokratların hoşlanmadığı bir yol tutturmuş dini duygu sömürüsü ve partizanlıkla popülizmin (ucuz halk dalkavukluğunun) peşine düşmüştü. Demokrasi iddiasıyla seçim kazanmıştı ama ilk şoke olduğum saçmalım kibrit kutusu üzerinde Stalin’in bıyık ve burnuna benzeyen fırça darbelerinin soruşturmasını izlemekti. Ondan sonra askerlik hocasının “mesela trende gidersiniz. Arkadaşınıza yahu bu sabah bakkala gittim fırında ekmek kalmamış dediniz, orada bir casus olabilir ve tam da Türkiye’ye saldırma zamanı diyebilirler” diye ders verdiğini duydum.

Soğuk savaşın içinde de olsa bu kadar vesvesenin dehşet verici olduğunu hissettim.

Böyle bir ortamda demokrasi nasıl yaşasın.

Onun için demokrasi, düşünce özgürlüğü ve laiklik konusunda aktifleşmiştim. Üzerine bir de enflasyon ve döviz kıtlığı ve o kıtlık yüzünden örneğin pencere camının eksikliğinden pencerelere karton çakmak, malzeme yokluğundan revir odasını kapatmak, öğrenciler her yıl çoğaldığından sırasıyla jimnastik odasını, fizik laboratuarını ve kimya laboratuarını kapatıp dershane yapmaları yetmediği gibi katibinin de karnını aç bıraktılar ki kasayı boşaltıp firar etti.

İşte DP iktidarı bu demekti ama her gün de kendini radyolardan tanıtıyordu. Devletin radyosu CHP’den istifa edip DP’ye geçenlerin listelerini yayımlıyordu. CHP de üşenmez gazetelerinden bu yeni DP üyelerinin aslında daha önce de üye olduklarını veya haber vermeden adlarının listeye konduğu gibi yalanlama yayımlardı. Orta ve lise öğrencisi olarak bu zavallılıkları izlemekte ama şaşkınlıktan başka bir duygu taşımamaktaydım.

Hal böyle iken DP’nin devrildiğini ilk duyanlardan biri oldum. Sabahın dördünde yurda kapalı olmasına bakmadan Antalyalı bir tanıdığım girdi ve beni uyandırıp müjde diye DP’nin devrildiğini duyurdu.

Ancak ben demokrasi görmek isterdim, devletin partizanlık ve suiistimalden uzak yetkililerin devlet görevinde ayrıma gitmemeye dikkat etmesini isterdim. Devletin maliyesinin de borç batağına girmemesini görmek isterdim. Ama demokrasiyi yıkarak iyilik edileceğine inanacak değildim. Yassı Ada mahkemelerine gidinceye kadar demokrasi umudunu yitirmiş gibi oldum çünkü anayasa ile iyi bir adım tam niyeti görülürken tasfiyeler ve yönetimde intikam ile kayırma işlemleri ortada sırıtmaya başlamıştı.

Şimdi 27 Mayıs için söylenenlere bakınca, bu arada anayasanın memur güvencesi, temel insan hak özgürlüklerinin saygı görmesi ve partizanlığı azaltıcı düşünceleri uygulanmış değil kısıtlanmış olarak görülüyor ve gericiliğe karşı alınan önlemler tersine dönmüş oluyor ama demokrasi şehidi sayılanlar var ve onların anısını popülizmle kamu kaynaklarını yağmalama için kullanma arzusu açıkça ortadadır.

27 Mayıs 1960’dan bugüne halkın parasıyla Yassı Ada’yı anıt yaptılar ve demokrasi kavgası verilen bir ülkede o anıt demokrasiye ulaştıranları analım ve onları kullananları seçmen boyun eğerek dönüp dönüp seçsin diye sunuyorlar.

27 Mayıs sonrası idamlardan sorumlu olanlar bahane özgürlükçü bir anayasa eskisine benzer hatta daha ceberut bir yönetimin oluşması, yargının güçsüzleşmesi, din istismarı için kamu kaynaklarının sömürüsüne daha çok açılması ve saire oluştu. Dünya kuruluşları demokrasi, basın özgürlüğü ve yargı güvenliği bakımından Türkiye’nin gerilediğini açıkça vurguluyor ama iktidarı kıskanıyorlar ve önümüzü kesmek için bunları uyduruyorlar diyorlar.

Olsun varsın hala Cumhuriyetin ilk günü atılan adımların hedefine varılmasını bekliyoruz. 27 Mayıs anayasasını bile arayacak kadar geri gidilmesi bizi kahrediyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
238AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin