Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelİnsan Hakları Platformu Koordinatörü Fezile Osum: Ada insan taciri cennetine döndü

İnsan Hakları Platformu Koordinatörü Fezile Osum: Ada insan taciri cennetine döndü

İnsan Hakları Platformu Koordinatörü Fezile Osum, Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve insan ticareti konusunda açıklamalarda bulundu, denetim mekanizmasının işleyemez hale geldiği, yolsuzluk, rüşvet olaylarının daha çok ön plana çıktığı, insanların umudunu kaybettiği Kıbrıs'ın kuzeyinde özellikle insan ticareti olayları içerisinde bulunulan durumu gözler önüne serdi...

İnsan Hakları Platformu Koordinatörü Fezile Osum, Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve insan ticareti konusunda açıklamalarda bulundu.

Osum, ülkedeki çürümüş yapının insan haklarının ihlal edilmesi ve insan ticaretinin kolay bir şekilde yapılmasına zemin hazırladığını vurgulayarak, insan ticaretinin çeşitlenmekte olduğunun altını çizdi.

Osum, gece kulüplerinde çalıştırılan, uyuşturucu sattırılan, yumurtalıkları dondurulup taşıyıcı hamileliğe zorlanan mağdurların da bulunduğunu söyleyerek, ancak devletin bu konuda hiçbir adım atmadığını, sivil toplum örgütlerinin mücadele verdiğini bildirdi.

Ülkedeki bu yapı nedeniyle Ada’nın insan taciri cennetine döndüğüne işaret eden Osum, Cenevre’deki panelde, yaptıkları çalışmalar sonucu hazırladıkları raporu ülke delegasyonlarına sunduklarını açıkladı.

“Esas hedefimiz Kıbrıslı Türkler perspektifinden yapılan önerilerin gerçekleştirilmesi”

İnsan Hakları Platformu Koordinatörü Fezile Osum, geçtiğimiz haftalarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Evrensel Periyodik İnceleme (EPI) sürecine dahil olduklarını belirterek, bunun BM üyesi devletlerin dört yılda bir incelendiği bir insan hakları mekanizması olduğunu kaydetti.

Osum, bu süreci BM’nin İnsan Hakları Konseyi’nin yürüttüğünü dile getirerek, kendilerinin de Platform olarak aktif olduklarını, raporlar hazırladıklarını, özellikle kendi alanının insan ticareti ve göç olgusuyla ilgili olduğunu ifade etti.

İncelemeyle ilgili raporun bulgularını değerlendirerek, ayrıca insan ticareti ve göç meselesinin Kıbrıs ölçeğinde durumu üzerinde durarak bir rapor teslim ettiklerine işaret eden Osum, daha sonra ise Cenevre’de sunum yapmak için başvuru yaptıklarını ve kabul edilmesinin ardından orada bir paneli yürüttüklerini vurguladı.

Osum, bu panelde farklı ülke delegasyonlarına Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik bulgu ve önerilerini sunduklarına dikkat çekerek, bunun yanında Kıbrıs Cumhuriyeti’yle temasta bulunduklarını anlattı.

BM’nin röportörleriyle de bir dizi görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Osum, orada da raporda da ortaya konulan sıkıntılardan, bölünmüşlük ve çözümsüzlüğün insan ticareti ve göç olgusuna etkilerini konuştuğunu kaydetti.

Osum, Kıbrıslı Türklerin ilk defa böyle bir panelde konuşmacı olduklarını öğrendiklerini dile getirerek, kendilerinin ön oturuma katıldığını, birkaç ay sonra sadece ülkelerin yer aldığı resmî bir oturumun gerçekleşeceğini ifade etti.

Bu oturumda sivil toplum örgütlerinin konuşma hakkı olmadığını, ülke delegasyonlarının konuşacağını ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin durumunun değerlendirilip resmî önerilerde bulunulacağını söyleyen Osum, bu önerilerin her BM üyesinde olabileceği kabul edilebilir, reddedilebilir veya not edilebilir olduğunu anlattı.

Osum, bu öneriler ret veya not edilebilirse tamamen geçerli olmayacağına işaret ederek, ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bugüne dek yapılan önerileri kabul ettiğini açıkladı.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en son pandemiden önce, 2019’da denetlemeden geçtiğini anımsatan Osum, orada da kabul ettiği 150’den fazla insan hakkı önerisi bulunduğunu, taahhütte bulunulduğunu hatırlattı.

Osum, kendilerinin istediğinin bu temasların sonucu olarak oturumda Kıbrıs Cumhuriyeti’ne daha çok önerilerde bulunulması olduğu üzerinde durarak, ayrıca Kıbrıslı Türkler perspektifinden önerilerin gerçekleştirilmesinin de esas hedefleri olduğunun altını çizdi.

“Siyasi baskıyı artırabilmek için bu yola girdik”

Evrensel Periyodik İnceleme’nin Birleşmiş Milletler’deki en yeni insan hakları mekanizmalarından birisi olduğunu belirten Osum, 2007’de kurulduğunu kaydetti.

Osum, bundan önceki mekanizmaların daha farklı mentalite ile işlediğini dile getirerek, BM’deki teknik insanların sivil toplum örgütlerinden görüşler alarak öneriler sunduğunu ifade etti.

Evrensel Periyodik İnceleme’nin güzelliğinin ise daha siyasi bir nitelik taşıması ve başarılı olması olduğuna işaret eden Osum, tüm ülkelerin bu süreçte yapılması gerekenlerin yüzde 50’sinden fazlasını yaptıklarını vurguladı.

Osum, kendilerinin de siyasi baskıyı daha çok artırabilmek için böyle bir yola girdiklerini söyledi.

“Üniversiteler araçsallaştırılarak insan ticareti yapılıyor”

Bu sürecin etkili bölgesinin Kıbrıs Cumhuriyeti olduğuna işaret eden Osum, ancak kendi alanının göç olmasından dolayı bu olgunun sadece Kuzey’e sıkıştırılamayacağını ortaya koyduklarını anlattı.

Osum, göç olgusunun Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuzey’de etkili bir alanı olmadığını savunabileceği bir durum olmadığını belirterek, çok bağlantılı olduğunu kaydetti.

Osum, şöyle devam etti:

“İnsan ticaretinin geçmişe göre daha çok görünür olduğunu söyleyebilirim. Daha fazla tartışıyoruz ama durumda bir iyileşme var dersek yalan söylemiş oluruz. Kötüye giden bir durum var. Özellikle Kuzey’de son dönemlerde tartışılan artmakta olan üniversiteler, bunların ne kadarının doğru dürüst işlediği, ne kadarının insan kaçakçılığı bağlamında kullanıldığı büyük bir soru işareti.”

2022 yılının tamamında izleme yaptıklarını dile getiren Osum, bunun sonucunda farklı veriler topladıklarını ifade etti.

Osum, ihbar hatlarına gelen şikayetler, mağdurların bizzat kendilerine ulaşmaları, gazetecilerden alınan bilgiler, yerel insanlardan alınan gözlemler, BM raporları, uluslararası raporlar, Meclis tartışmaları gibi tüm verileri tarayarak “süzgeçten geçirdiklerini” söyledi.

“Genç kadınlar havaalanından alınıp eve hapsediliyor, şiddete uğruyor ve pazarlanıyor”

Yapılan çalışmalar sonucunda gece kulübü sıkıntısının varlığını koruduğunu ancak özellikle son birkaç yıldır üniversiteler aracılığıyla öğrenci vizesi yoluyla insan ticaretinin gerçekleştirildiğini anlatan Osum, öğrenci vizelerinde, bu kişilerin ülkeye girişinde ve giriş öncesinde gereken denetimlerin yapılmadığını vurguladı.

Bu eksikliğin insan tacirleri tarafından keşfedildiğini ve üniversitelerin araçsallaştırıldığını, insanların bir şekilde adanın kuzeyine getirildiğini açıklayan Osum, “2022 yılında Kamerunlu ve Nijeryalı kadınların insan tacirleri tarafından ‘Burada okuyacaksın, sana yarı zamanlı iş de vereceğiz, üniversiteye de gideceksin’ deyip üniversite kayıtlarını gerçekten yapıp, bu insanlardan bir miktar da para alıp buraya getirildiklerini gördük” dedi.

Genç bir kadının ülkesinden kandırılıp getirildiğini ve bu kişilerin yine Nijeryalı olan ve “mama” diye adlandırılan insan tacirleriyle ilişki içerisinde bulunduğunu gözlemlediklerini belirten Osum, bu kişilerin yaşça büyük kadınlar tarafından havaalanından alındığını, apartman dairelerine veya villalara hapsedildiğini kaydetti.

Osum, bu kadınların üniversiteye gidip başvuru yapmaları durumunda ise çeşitli cezalar aldıklarını dile getirerek, telefonlarının alındığını, odaya kilitlendiklerini, fiziksel ve psikolojik şiddete uğradıklarını, uyuşturucuya teşvik edilip zorlandıklarını, ailelerine söyleyecekleri tehdidinde bulunduklarını vurguladı.

Bunun yanında “Ben seni buraya getirdim, bana borcun var” şeklinde de genç kadınları evlere hapsedip pazarladıklarını gözlemlediklerini ifade eden Osum, insan ticaretinde yeni modanın bu olduğunu anlattı.

“Medya da sivil toplum örgütleri de insan ticaretine sessiz kalıyor”

Osum, medyada bu konuda genel olarak bir sessizlik olduğunu belirterek, bazı medya kuruluşlarını ayrı tuttuğunu kaydetti.

Sadece bu konuda değil geçmiş dönemlerde Meclis’te milletvekillerinin insan ticareti, üniversite, seks köleliği konularındaki konuşmalarının da ana akım medyada yer bulmadığını dile getiren Osum, aynı vekillerin başka konulardaki konuşmalarının ise gündeme taşındığını ifade etti.

Aynı durumun sivil toplum örgütlerinde de gözlemlendiğine işaret eden Osum, bu konuların tehdit olarak düşünüldüğü değerlendirmesinde bulundu.

Osum, kendisinin de buna maruz kaldığını ve buna maruz kalan sivil toplum örgütlerinden kişilerin ve milletvekillerinin bulunduğuna dikkat çekerek, “Şunu görüyoruz: Bir düzen yaratıldı. Burada para var. Zaten insan ticaretinin sağladığı maddi kazanç tüm dünyada bilinen bir şey. Dünyada en çok para kazanılan ikinci illegal yapılanma ve mekanizma insan ticaretidir.

Milyarlarca dolarlık kazancı olan bir yer altı suçundan bahsediyoruz. Bu düzen yanlış kuruldu. Bu düzendeki açıklar insan ticaretinin işlemesini sağlıyorken aynı zamanda birçok insana da gelir sağlıyor. Bu işi yapan Kıbrıslılara da yabancılara da gelir sağlıyor. Çünkü insan ticareti sadece yabancıların yaptığı bir şey değil. Şöyle bir algımız var: Ülkeye gelen yabancılar suç getirdi. Oysa böyle bir şey yok” şeklinde konuştu.

Hiçbir insan ticaretinin yerli insanlarla iş birliği yapmadan hayata geçemeyeceğini belirten Osum, bu iş birliğinin en alt tabakadan karar verici konumundaki en üst tabakaya kadar uzadığını kaydetti.

Osum, olayın içerisinde para, rant olmasından dolayı konunun masaya tam anlamıyla yatırılamadığını söyledi.

“Polis insan ticaretinin üstüne gitmek istemiyor”

Alanda yaşadıkları ciddi vakaların söz konusu olduğunu belirten Osum, polisle olumsuz olaylar, korkutma taktikleri, bıktırma yöntemleri gözlemlediklerini kaydetti.

Osum, 2022 yılında yaşadıkları bir olayı örnek olarak göstererek, “Mağduru biz buluyoruz. Güven sağlıyoruz, o kişiyi ikna ediyoruz. Polise gidip şikayetçi olmasını istiyoruz. İki avukat olarak gidiyoruz ve polislerden bize yönelik hem saygısızlık hem ses yükseltmeyle karşılaşıyoruz. İnsan ticaretiyle ilgili maddeyi işletmek için adım atıyoruz ama bunu yapmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Kadın mağdurların da suçlandığını gözlemledik. ‘Bilerek yaptı, parasını alamadığı için yalan söylüyor. Bu seks köleliği değil’ gibi hem mağdurlara hem bize ciddi sindirme yollarıyla karşı karşıya kaldık” dedi.

Birçok polisi şikayet ettiklerini dile getiren Osum, sorunların üzerine risk alarak kendilerinin gittiğini ve mağdurların durumu çok açık olmasına rağmen poliste isteksizlik olduğunu ifade etti.

Osum, insan ticaretiyle ilgili sağlam bir şekilde sadece bir soruşturma açıldığına işaret ederek, o soruşturmada da meselenin derinine inilmediğini, evde bulunan “mama”nın tutuklanarak 4 yıl hapis cezası aldığını anımsattı.

Mahkum olan bu “mama”nın ardında hangi örgütlü güçlerin olduğunun ortaya çıkarılmadığına dikkat çeken Osum, oysa bununla ilgili bilgileri polisle paylaştıklarının altını çizdi.

Osum, bunun örgütlü bir suç olmasından dolayı özel bir soruşturmaya bağlı olması gerektiğini belirterek, ancak insan ticaretiyle ilgili sadece bu soruşturmanın bulunduğunu kaydetti.

Aylarca süren psikolojik, fiziksel şiddetin travmasını yaşayan mağdur kadınların haklarının aranmadığını dile getiren Osum, ancak devletin incindiği durumlarda ise soruşturmanın derinleştirildiğini ifade etti.

Osum, insan hakları ve özellikle yabancı-siyahi kadınların insan hakları söz konusu olduğunda polisin gereken adımı atmadığını savundu.

“Seks kölesi mağdurlara suçlayıcı davranılıyor”

Osum, gerek mülteci gerekse de insan ticareti mağdurlarıyla ilgili sivil toplum örgütleri tarafından yasa tasarıları hazırlandığını hatırlatarak, yasalar hazır olmasına rağmen bir gelişme yaşanamadığını söyledi.

İçerisinde bulunulan düzende bunun sağlanmasını düşünmenin bir hayalperestlik olduğunu belirten Osum, bu yasaları ilk anlattıklarında reddedilmediklerini ama yasaların hayat bulamadığını kaydetti.

Osum, seks köleliği ve kadın mağdurlarının bu yaklaşımdan ayrıştırılması gerektiğini dile getirerek, mağduru suçlayıcı mentalitenin siyasetin en üst katmanlarında da bulunduğunu ifade etti.

Gece kulüplerindeki kadın mağdurlara da “Bilerek, isteyerek geldi, severek yaptı” şeklinde yaklaşıldığına işaret eden Osum, kadınların başka bir şekle oturtulduğunu ve bu işin rızayla yapılmadığının görünmesinin istenmediğini vurguladı.

Osum, mağdur kadınlar bu işi gönüllü olarak yapıyorsa neden pasaportlarına el konulduğunu da sorduklarına dikkat çekerek, “Güvenlik için…” yanıtını aldıklarını bildirdi.

İnsan ticaretinin en önemli bulgusunun o insanın pasaportuna el konulması olduğunun altını çizen Osum, böyle bir durum varsa orada çok büyük bir ihtimalle insan ticareti yapıldığının söylenebileceğini anlattı.

Osum, bunun uluslararası kabul edilen bir gerçek olduğunu belirterek, gece kulüplerindeki kadınların pasaportuna el konulması durumunun yasada yerinin bulunduğunu kaydetti.

Gece kulüpleri dışındaki insan ticaretinde Nijeryalı kadınların pasaportuna da “mama”ların el koyduğunu dile getiren Osum, mağdur kadınların kimliklerine “Senin işlemlerini ve kaydını yapacağım” vaadiyle el konulduğunu ifade etti.

Osum, kendilerine gelen birçok mağdurun pasaportunun bulunmadığına işaret ederek, polisten arama emri çıkardıklarını, evlerin arandığını ve pasaportların bulunamadığını söyledi.

“Kıbrıs sorunu insan ticareti konusunu da olumsuz etkiliyor”

Osum, şöyle konuştu:

“Nijerya ve Kamerun mağdur gruplarında da gece kulüplerinde de şöyle bir durum var: İnsan tacirleri kadınları belirli bir süre için – 6 ay ile 2 yıl arasında değişiyor- sonuna kadar sömürüp daha sonra sokağa atıyorlar. Bu insanların pasaportları olmadığı için insan kaçakçıları vasıtasıyla çoğu zaman Güney Kıbrıs’a geçişleri oluyor. Çünkü paraları, pasaportları yok.

Ülkelerine nasıl gidecekler? Yaşadıkları şeyleri aktarmak istemiyorlar. Korkuyorlar ve en büyük çareyi kaçmakta buluyorlar. Kaçabilecekleri en mümkün yer de Güney. Gerek insan ticaretinde gerekse mülteciler konusunda güney ve kuzey diye bir ayrımın olmadığını görüyoruz. Burada olan moda orayı doğrudan etkiliyor.”

Osum, insan ticareti mağdurlarının Güney’de polise bağlı İnsan Kaçakçılığı Birimi’ne başvuru yaptığını belirterek, yapılan mülakatlar sonucu bu kişilerin mağdur olup olmadığının belirlendiğini kaydetti.

Kuzey Kıbrıs’tan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne giden mağdurların bu kişiler için işlem yapmak istemediğini dile getiren Osum, Kuzey Kıbrıs’ın kendi efektif kontrolünde olmadığı için o kişilerin doğru söyleyip söylemediğinin netleştirilemeyeceği gerekçesiyle koruma altına alınmadığını ifade etti.

Osum, bu kişilerin geri gönderildiğine işaret ederek, bir kısmının kaçak bir şekilde yaşamaya devam ederken bir kısmının da Güney’de kalıcı olabilmek için sığınma başvurusunda bulunduğunu anlattı.

Nijerya ve Kamerunlu mağdurların mülteci değil insan ticaretine maruz kalmış kadınlar olduğuna dikkat çeken Osum, istedikleri hukuki korumanın insan ticareti mağdurlarına verilmiş olan haklar olduğunu vurguladı.

Osum, Kıbrıs sorunun etkisinin bu alanda da görüldüğünü belirterek, Cenevre’deki panelde de bunu dile getirdiklerini ve iki tarafın isterlerse iş birliği yapabileceklerini kaydetti.

İki Toplumlu Suç ve Suçlara İlişkin Teknik Komitesi’nin var olduğunu ve iki tarafın polisinin iş birliği yaptığını dile getiren Osum, Pile ve Kermiya’da ofislerinin bulunduğunu, günlük olarak birlikte çalıştıklarını ifade etti.

Osum, bu Komitenin 2008-2009 yıllarında kurulduğunu, binin üzerinde vakada iş birliği yaptıklarını anlatarak, ancak şimdiye kadar insan ticareti konusunda hiçbir iş birliğinin olmadığını açıkladı.

Bunun nedenini de öğrenmek istediklerine işaret eden Osum, “Ben Güney’in Eş Başkanı’yla görüştüm. Kıbrıslı Türk Eş Başkanı’yla da görüştüm. Bunun net cevabını alamadım” dedi.

Osum, Komitenin insan ve özellikle çocuk kaçırma, soygun konularında diğer tarafa kaçan zanlılara yönelik aktif olduğu üzerinde durarak, insan ticareti konusunda ise hiçbir şey yapılmadığının altını çizdi.

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yaptıkları çağrının Kuzey Kıbrıs’taki insan ticareti sorununu yok sayamayacakları çünkü doğrudan kendilerini de etkilediği yönünde olduğunu belirten Osum, iş birliği yapmak zorunda olduklarını kaydetti.

Osum, insan tacirleri gruplarının iki tarafta da bağlantıları (network) bulunduğunu dile getirerek, bu örgütlü konunun su yüzüne çıkarılmasını istediklerini ifade etti.

Verdikleri en önemli mesajın bu olduğunu vurgulayan Osum, bu mesajın ilerleyen dönemlerde nasıl bir yansımasının olacağının görüleceğini anlattı.

“Güney’e bilinçli nüfus akışı olduğuna yönelik bulgu yok”

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin düzensiz göçmenler ve insan ticareti mağdurları bağlamında Kuzey Kıbrıs’ın bilinçli olarak izin verdiği yönünde bir algısının bulunduğunu belirten Osum, bu argümanın ilk olarak 2018’de açıklandığını ve bunu hâlâ inanılamaz bulduğunu ve bu argümanın Güney’de bir karşılık bulacağını da düşünmediğini kaydetti.

Osum, gelinen süreçte bu argümanın birçok insan tarafından kabul edilmiş olduğunun gözlemlendiğini dile getirerek, bu durumu göçün siyasi malzeme haline gelmesi şeklinde tanımladı.

Kendilerinin çalışma sürecinde böyle bir bulguya rastlamadıklarını ifade eden Osum, Güney’deki birçok akademisyenle konuştuklarını ve onların da böyle bir bulguya ulaşamadığını anlattı.

Osum, Güney’e nüfus gönderilmesiyle ilgili bir politikanın olduğunu düşünmediğine işaret ederek, ortadaki durumun Kuzey Kıbrıs’taki yapının çok zayıf, insan ticareti için müsait, dünyadan kopmuş, yolsuzlukların yapıldığı bir durum olduğunu söyledi.

Sektörel ve insan anlamında çok kontrolsüz bir genişlemenin söz konusu olduğuna dikkat çeken Osum, bunların kontrol altına alınması gerektiğine vurgu yaptı.

“Yıllardır söylememize rağmen hiçbir adım atılmadı”

Osum, üniversite konusunu 2018-2019 yılında çok fazla gündeme getirdiklerini, pandemi döneminin ardından da bir dizi toplantı yaptıklarını anımsatarak, bu yapıdaki çürümüşlüğü yıllardır söylemelerine rağmen hiçbir önlem alınmamasının üzücü olduğunu bildirdi.

Süreç içerisinde yeni üniversitelerin açılmaya devam ettiğini, meslek okullarının türediğini belirten Osum, meslek okullarının da büyük sıkıntı olduğunu kaydetti.

Osum, meslek okulları üzerinden de öğrenci izinlerinin çıkarıldığını ve gelen insanlara yönelik hiçbir denetim yapılmadığını dile getirerek, değişen hükümetlerin buna itiraz etmediğini ve aynı zamanda bunun üzerine de gitmediğini ifade etti.

Bu noktaya gelinmesinin sebebinin bundan kaynaklandığına işaret eden Osum, daha çok çürümüşlüğün ortaya çıkacağı öngörüsünde bulundu.

“İşçiler de ön izinle getirilip köleleştiriliyor”

Ada’daki insan ticaretinin çeşitlenmekte olduğunu belirten Osum, ön izinle getirilen işçilerin de pasaportlarının alındığını ve daha sonra ucuza çalıştırıldığını kaydetti.

Osum, bu işçilerin iş sözleşmesinin bulunmadığını, söylenenden çok çalıştırıldığını, az maaş aldıklarını ve bazen hiç maaş alamadıklarını dile getirerek, inşaat ve sanayi gibi sektörlerde insanlık dışı koşullarda yaşatıldığını ifade etti.

Bu mağdurların inşaat sektöründe şantiyelerde; sanayi sektöründekilerin ise toplu bir şekilde insanlık dışı koşullarda kaldığına işaret eden Osum, işverenin bu kişileri oyalayıp durduğunu ve aradan bir yıl geçtikten sonra mağdurların kaçak duruma düştüğünü açıkladı.

Osum, kişi kaçak duruma düştüğünde işverenin çok avantajlı durumda olduğuna dikkat çekerek, yargılanması gereken işveren olmasına rağmen kaçak olan kişilerin yargılandığını söyledi.

İşverenin kaçak duruma düşürdüğü işçileri daha çok sömürme fırsatı bulduğu üzerinde duran Osum, kaçak duruma düşen işçilerin yargılanıp hapse girdiğini daha sonra da ülkeden atıldığını ve bu durumun da işverenler tarafından tehdit unsuru olarak kullanıldığını anlattı.

Osum, işçilerin bu korkuyla polise de gidemediğini ve 50 TL’ye çalışmak zorunda kaldığını belirterek, işverene ise en fazla bir-iki asgari ücret miktarında ceza kesildiğini ve başka bir yaptırımın olmadığını kaydetti.

Bu adanın insan ticareti için bir cennet adası olduğunu dile getiren Osum, emek ve seks köleliğinin her zaman bilindiğini ifade etti.

“İnsan ticareti çeşitleniyor”

Osum, insan ticaretinin çeşitlenmekte olduğunu yineleyerek, özellikle suça yönelik getirilen insanların Güney’de de gözlemlendiğini bildirdi.

Yabancı genç erkeklerin zorla ve tehditle uyuşturucu satmaya zorlandığını belirten Osum, bu kişilerin uyuşturucu baronları için çalıştırıldığını kaydetti.

Osum, ev içi hizmetlerde de çok fazla istismarın olduğunu dile getirerek, bunun yanında endişe duydukları klinik sorunlarına dikkat çekti.

Buralarda yumurtalık dondurma, taşıyıcı hamilelik ve bunun gibi istismarların yaşandığının altını çizen Osum, yasal boşluklar olduğunu, klinik sayılarının her geçen gün arttığını, Mağusa ve İskele’de yaygınlaştığını bildirdi.

Osum, bunun turizminin de oluşturulduğunu belirterek, bundan da çok ciddi şekilde gelir elde eden insanların bulunduğunu kaydetti.

Osum, bununla ilgili bir vaka henüz gelmediğini ancak böyle istismarların yaşandığı düşüncesinde olduğunu söyledi.

Çocuklarla ilgili insan ticaretinin de yapıldığını dile getiren Osum, bu noktada özellikle pandemi sonrası artış görüldüğünü ifade etti.

Osum, sokaklarda mendil satan, okula gönderilmeyen çocuklarla ilgili de araştırma yapılması gerektiği çağrısında bulundu.

“İnsan ticareti mağduriyetiyle ilgili şüpheniz varsa bize ulaşın”

Insan Ticareti mağduriyetiyle ilgili süphe durumunda İnsan Hakları Platformu’na ulaşılabileceğini belirten Osum, kaçak işçi çalıştırılması durumunda insan ticareti ihtimalinin kuvvetleneceğini kaydetti.

Osum, bu konuda hukuki destek sağladıklarını dile getirerek, “0542 862 0060” numaralı ihbar hattına ulaşılabileceğini ifade etti.

WhatsApp’tan da telefon yoluyla da bu numaraya ulaşılabileceğine, kimlik vermeden şikayette bulunabileceğine işaret eden Osum, kişisel bilgi almadıklarını söyledi ve gözlemleri / şüpheleri olan kişilerin kendilerine bilgi vermesini istedi.

Osum, kendilere gelen bilgi ışığında başka ne gibi veriler elde edebilecekleri ve mağdurlara ulaşıp ulaşamayacakları üzerinde çalıştıklarına dikkat çekerek, mağdurlara ulaşıp verilere ulaşabildikleri durumda ise adli süreci ücretsiz şekilde yürüttüklerini vurguladı.

“Mağdurların ve mültecilerin sınır dışı edilmesi çağ dışı bir uygulama”

İnsan ticareti mağdurlarının veya mültecilerin içerisinde bulunan koşullara göre sınır dışı (deport) edildiklerini belirten Osum, ancak bu insanların ülkelerinde güvende olacağının bir garantisi bulunmadığını kaydetti.

Osum, mültecilerin de insan ticareti mağdurlarının da ülkelerinde güvende olamayacağını dile getirerek, insan ticareti ağlarının zaten kendi ülkelerinde başladığını ifade etti.

Bu insanlar ülkelerine gönderildiklerinde insan tacirlerinin onları bekliyor olacağına işaret eden Osum, kaçak duruma düşen mağdurların mahkumiyetin ardından sınır dışı edilmesinin çağ dışı bir uygulama olduğuna dikkat çekti.

Osum, şöyle devam etti:

“Senin o insanı tutuklamadan önce neler yaşadığını öğrenmen lazım. O kişilerin ne gibi hak talepleri var, ülkelerine gönderilirlerse güvende olacaklar mı? Bunlar için bir tarama ve değerlendirme formu oluşturulması lazım.”

Mülteci Hakları Derneği’nin Sığınma Hakkı’yla ilgili sadece kendisinin de dahil olduğu 4 – 5 yasa tasarısının mevcut olduğunu belirten Osum, bu konu 2013’ten beri görüşülmesine rağmen durumun değişmediğini kaydetti.

“Devletin yapması gerekeni sivil toplum örgütü yapıyor”

Osum, sivil toplum örgütlerinin üstlerine düşen görevi yaptığını ve risk de aldığını dile getirerek, insan ticaretinin gerek mağdurlar gerekse de mağdurlara destek olanlar için büyük sıkıntı yarattığını ifade etti.

Bu konuda da hiçbir desteğin bulunmadığına ve bunu da rapora bulgu olarak eklediklerine işaret eden Osum, insan ticaretiyle ilgili mücadelede güvenlik konusunun önemli olduğunu, çünkü karşı tarafta suçlu (kriminal) gruplar bulunduğunu vurguladı.

Osum, bu güvenlik riskinden dolayı insan ticaretiyle ilgili yükümlülüğü devletin alması, sivil toplum örgütlerinin de danışmanlık hizmeti vermesi gerektiği yönünde uluslararası bir kabulün söz konusu olduğuna dikkat çekerek, Kuzey Kıbrıs’ta ise her şeyi sivil toplum örgütü olarak kendilerini yaptığının altını çizdi.

“Uluslararası hukuka dayalı yapı olsa böyle sorunlar yaşanmayacak”

Göç olgusuna olumsuz yaklaşıldığını belirten Osum, oysa Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası hukuka dayalı bir yapı olsa çok daha az insanın geleceğini kaydetti.

Osum, gereken denetimler yapılsa insanların kandırılmasının önleneceğini dile getirerek, “Şunun farkında değiller: Şu anki düzen çok kötü bir düzen . Çünkü şu anki düzende sen, ülkeye kimlerin geldiğinin farkında değilsin. Bu kişileri kimler getirdi, hangi suç örgütleri burada bulunuyor ve hangi suçlar uygulanıyor? Uluslararası hukuk bu insanları korumanı söylüyor.

Ama sen bu insanları korumak yerine tek tek sınır dışı ediyorsun ama diğer yandan ülkedeki nüfusundan haberin yok. Böyle bir şey olabilir mi!” şeklinde konuştu.

“Bilgi edinme hakkından yararlanamıyoruz”

Bilgi edinme hakkıyla ilgili de sorun yaşadıklarını belirten Osum, veriye ciddi şekilde ihtiyaç duyulurken bu konuda eksiklik olduğunu kaydetti.

Sivil toplum açısından veriye çok ihtiyaç duyulduğunu yineleyen Osum, yapılan şeyin savunuculuk olduğunu ve bunun da bilgiye dayalı olması gerektiğini anlattı.

Bilgi edinme hakkını düzenleyen yasal çerçeve kapsamında 2022 yılında idareye yönelik 76 tane soruyu farklı bölümlere yönelttiğini dile getiren Osum, bu 76 sorunun sadece 30 tanesinin yanıtlandığını ve bu yanıtların da hem geç geldiğini hem de soruların yanlış anlaşıldığını gösterdiğini ifade etti.

Osum, bilgi edinme hakkını tam olarak elde edemediğine işaret ederek, 30 yanıtın yarısının bile neredeyse işe yarayacak nitelikte olmadığını vurguladı.

Sadece kendilerinin değil birçok insanın bilgi edinme hakkından yararlanmadığına dikkat çeken Osum, dilekçe hazırlandığını, pul parası ödendiğini ama işin sonunda idare tarafından ihtiyaç duyulan bilginin sağlanmadığını açıkladı.

Osum, insan ticareti ve göç konularının halihazırda veri elde edilmesi zor hassas durumlar olduğunu belirterek, verileri mağdurlar yoluyla elde ettiklerini, idareye yönelik verilerde büyük açıklar bulunduğunu kaydetti.

Ülkede kaç tane gece kulübü olduğunu, burada ne kadar kadın bulunduğunu, bu kadınların yaşları ve uyruklarının neler olduğunu içeren verileri bile çok zor elde ettiklerini dile getiren Osum, bunları elde etmenin ne kadar zor olacağını sordu.

Osum, polise de sorular yönelttiklerini, durum kötü olsa da polisin diğer devlet kurumlarına göre daha iyi bir yaklaşım sergilediğini söyledi.

“Kaçak durumda olup tutuklanan mağdurlara yardım imkansız derecede”

Kaçak duruma düşüp tutuklanan kişilerle görüşmenin tam olarak mümkün olmadığını belirten Osum, bunun başarılabilmesi için o kişinin avukatı, tanıdığı veya onunla ilgili bağlantılı olunması gerektiğini kaydetti.

Osum, polisle yaptıkları görüşmeler sonucunda zaman zaman cezaevine girip mağdurlarla konuşma fırsatlarının olduğunu dile getirerek, bir kere tutuklanıp hapse atılan bir mağdurun sınır dışı edilme kararını önlemenin imkansız olduğunu ifade etti.

Cezaevine girmiş mağdurlara yardımın çok kısıtlı olduğuna işaret eden Osum, şöyle konuştu:

“Son dönemde yine böyle bir vakamız oldu. Kaçak çalıştırılan kişi mahkeme önündeydi. Bir erkekti. Yine insan ticareti bulgusu olduğuna karar verdik. Suçunu da kabul etmişti. Zaten bu mağdurlar genellikle suçunu kabul ediyor. Biz mahkemede bir insan ticareti bulgusunun bulunduğunu ve duruşma içerisinde duruşma açılarak bunun soruşturulması gerektiğini söyledik. Yargıç buna olumlu baktı. Yargıç polisten şirketle ilgili soruşturma yaparak bilgi edinmesini talep etti. Bir sonraki duruşmaya gittik, polis hazırlığını yapmadığını söyledi. Ama mağdur haftalardır içeride tutuluyordu. Psikolojisi kötü haldeydi. Bir yandan da kalırsa destek görmeyeceğini bildiği için ülkesine gönderilmek istiyordu. Yargıcın olumlu yaklaşımı ve talebiyle ilgili bir sonraki duruşmayı bekledik. Bir sonraki duruşmaya gittik, mağdurun sınır dışı edildiğini öğrendik. Bu da polisin bizi tanımadığı gibi mahkemeyi de tanımadığı anlamına geliyor. Mahkeme, insan ticaretiyle ilgili soruşturma isteme hakkına sahip. Sadece usul belli değil. Mağdur sınır dışı edilince de usul belirlenemedi.”

“İnsan haklarıyla ilgili veriler toplayıp raporlaştırmayı amaçlıyoruz”

Osum, sivil toplum örgütlerinin Kıbrıs Türk toplumunda güçlenme içerisinde olduğunu belirterek, İnsan Hakları Platformu’nun da insan hakları ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması amacıyla kurulduğunu kaydetti.

Ülkedeki verisizliğin içerisinde bir veri yaratmaya çalıştıklarını dile getiren Osum, bu verileri de idareden alamadıklarında daha çok alana, mağdurların anlatılarına baktıklarını, deneyimleri raporlaştırdıklarını ifade etti.

Osum, uluslararası insan hakları raporlarında Kıbrıs bacağının da yer almasını istediklerine işaret ederek, Güney’in bir şekilde görünür olduğunu ve Kuzey’in de görünür olması gerektiğini anlattı.

Cenevre’deki panelde bunu yapmayı amaçladıklarına dikkat çeken Osum, CEDAW’a (Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Beyannamesi) da yakın zamanda bir rapor teslim ettiklerini, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’ne CEDAW’ın geleceğini bildirdi.

Osum, Kıbrıs Türk toplumu sivil toplum örgütlerini daha çok bir araya getirmek istediklerini anlatarak, “Çok fazla içimize kapandık. Bunu kırmak istiyoruz. Çünkü insan hakları evrensel. İnsan hakları ‘Burası tanınmayan bir devlet.’ diyerek göz yumacakları bir yapı değil. BM’nin de göz yumacağı bir yapı değil. Sonuçta burada bir yaşam var. Bu sorunlara dikkat çekmek için bu Platformu kurduk ve çalışmalarımızı hızlandırdık. Ben insan ticareti konusunu anlattım, diğer arkadaşlarım başka konuları da anlatacaktır. Bizi izleyenlere önerim internet sitemizi takip edip, Platformu yaygınlaştırabildikçe yaygınlaştırın. Bize öneriniz varsa her zaman ulaşabilirsiniz” dedi.

 

 

 

Insan Hakları Platformu websitesi: https://insanhaklariplatformu.eu/

Ihbar Hattı: 0542 862 00 60

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin