yazılarKıbrıs iktibasVe içime dönüyorum 2- Hayati Yaşamsal
diğer yazılar:

Ve içime dönüyorum 2- Hayati Yaşamsal

Yeniçağ podcastını dinleyin

EŞİM’E VE ÇOCUKLARIMA;
“ÜNİFORMALI DEĞİL, SEN VE ÇOCUKLARIMIZ TUTSUN ELLERİMİ”
NE OLUR………..
1968 kuşağının ateş çemberinden çıkıp gelmişliğime rağmen, 74 kurtarıcıları(!!!!)larının Derin Devlet Üniformalı’sızlarıyla bire bir ikinci kez tanışıklığımda, Sarayönü Polis Merkezi karanlık odasında sandalye üzerinde gözlerim bağlı iken ve hücremde, yalnızlığın varlığı, olası terkedilişler, olası ihanetler, senin ve çocukların uzun yıllar yaşayacağınız beni kaybediliş acısı, sadece ellimlerinden değil kolumdan tuttu.
Ama ben, , ilk kez Deniz Gezmiş’ler gibi ölünebileceğini hissettim.
Yalnız değildim artık 1968’de olduğum gibi, hayatım, seninle ve çocuklarımızla bütünleşmişti.
Ve beton hücre tavan deliğinden sızan Eylül esintileri, ölümün gerçek izlerini bıraktı bende.
Ama, ölüm gibi, sana olan parlak ve yakıcı sevdalanmayı da 1977 Eylül’ünde de yaşamıştım.
Seni ve ışığını en çok 1977 Eylül’ünde hissettim. Parlak ve yakıcıydı bana akan ışık. Başka hiç bir ışık senin ışıkların kadar içime işlemiyor.
O keskin ve berrak ışıklar bazen bir cam kesiği gibi parçaladı içimi, bazen o ışıkların içinde yıkanıp seviçle aydınlandım.
Beni hep mutlu ettin, her zaman benim seni mutlu edebildiğimden fazla.
Sen.
Yoğurduğun hamurdan yaptığın Ekmeği, taşıdığın suyu benimle ve çocuklarımızla birlikte içtin, birlikte yedin.
Saf , tertemiz Sevginle, Ölümüne Okyanusa dalar gibi daldın Okyanusun derinliklerine benimle birlikte.
Her daim yanımda Yüzdün .
Sessizliğinde Sesim, 1978’de ve 1982’de açan, Sevda çiçeğim oldun benim.
Sen,
Ana toprak gibi, hiç bir beklenti, hiç bir karşılık beklemeden, Yorulmadan, usanmadan, hep verdin, hep sevdin, Çoğaltın birlikteğimizi.
Hayatta hiç birşeyim çok olmadı, SENİN KADAR.
Hiçbir şeyi özlemedim, Seni ve çocukları özlediğim kadar .
1984 Eylül’ünde oluşan en kuvvetli duygu “Ölüm İzi” olduğundan belki, ışığı, yağmuru, kokusuyla başka bir aya benzemeyen bu ayda hep, sonbaharın ışıklı satosu içine saklanmış ölüm izini kapatacak güçlü başka duygular aradım.
Yalnızlığı, hüznü, neşeyi, isimsiz ve ani kederleri, nedensiz çoşkulanmaları çoğunlukla, yazla güzün kaynaştığı bu ayda yaşamam belki bu yüzden.
Neşeli Yazların arkasından gelen Eylül’de içimde canlanan derin izlerin peşinden gittiğim Saray Önü karanlık odasında ve hücresinde biriktirdiğim ne varsa onlarla bir kez daha karşılaştığım bir zaman parçası olduğunu çok sonraları fark ettim.
Fakat ne yazık ki sana da çocuklarımıza da bunlardan söz edemedim. 1984 Eylül’ünde karanlık oda’da ve hücremde koluma giren yalnızlığın, terkedilişlerin, kaybedilişlerin, senin ve çocukların geleceğinize duyduğum kayguların ve içimden bir türlü atamadığım ölümün izlerini ne sana ne de çocuklarıma anlatamadım.
Sizleri yaralamaktan, üzmekten korktum.
Nedensiz ve gereksiz çoşkulandım sana ve çocuklarımıza hep bu ayda.
Şimdi artık biliyorum ki, bir yalvarış varadı o çoskularda;
“Bana sarılın, hep yanımda kalın, Üniformalı değil, sen ve çocuklar tutsun ellerimi. Alamasınlar beni sizlerden”.
“ Sizlerde başınızı alıp gitmeyin”
“NE OLUR…………………….
  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
261AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin