Haydi eksikliği diyelim yokluğu demeyelim demokrasi için. Avrupa Konseyi için bir ülkede demokrasi var demeye gerekli şeyler 1601 sayılı kararda ifade edilmiştir. Bu kararında AK “birisi halkın çoğunluğu için iyi karşılanmıyor diye bir milletvekilini suçlayamaz” der. Tabii bir milletvekilini suçlayamaz da bir kişiyi suçlayabilir mi? Suçlayamaz çünkü herkes yasa önünde eşittir ve bir milletvekilinin meclis içinde söylediği bir sözü dışarda tekrar etmek onun için suç olmadığı gibi başka bir insan için de suç olarak görülemez.
Yani fazıl Say halkın çoğunluğunun hoşuna gitmez diye suçlanamaz. Zaten ifade özgürlüğü çoğunluğun hoş karşıladığı şeyi söylemek olsaydı Rönesans diye bir şey olmazdı. Süleyman’ın Ebussuut efendisi gibileri de Şeyh el İslam olarak yaşarlardı.
Diziyi izledinizse İbrahim’in yatağında öldürülmesi emreden Süleyman öldürmenin kendisi uyurken ruhu bedenini terk edermiş diye uyumasının beklenmesini sağlamış; çünkü Ebussut Efendi kitapta öyle dermiş. Buna icazeti veren Ebussut da Osmanlı’nın en sağlam hukukçusu imiş. Öyle der Osmanlı tarihçileri. Şeriata uymayan bir karar vermek padişaha sorun çıkacağı için şeyh el İslam kuruntulara dayalı idam kararını kitaba uydurmuş.
Ben şimdi kitapta uyursan ruhun uçar gider der dersem bu Müslüman ahalinin hoşuna gitmez diye Türkiye’de dava mı edileceğim. Halkın hoşuna gitmeyen bir şey söylemek suç ise, halkı heyecanlandıracak İslam’ı küçümseyecek bir laf etmek suç ise söz söyleme hakkının ne anlamı kalır?
Başımı vuracak yer bulamadığım için son çare olarak meclis dilekçe komitesine başvurmuşum; tüm idari birimleri ilgili gördüğüm kadar ziyaret ettiğim halde hakkımın ihlal edildiğini düşünmüşüm ki komiteye gitmişim. Gel gör ki komitede çoğunluk iktidar partilerinin yani dilekçeye konu işimi yapmayan yürütmenin yandaşları çoğunlukta ve onlar karar vermedikten sonra komite gündemine almayabilirler de alsalar kulak vermeyebilirler de! Muhalefetten birisi ciddi saysa ve araştırmak istese komitenin onayı alınmadan kimseye bir şey soramaz. Hiçbir memura bak bu işi incele de bana bilgi ver diyemez.
O muhalif mebus bakana soru sormak istese diğer sorularda hep görüldüğü gibi bekleyecek ve nihayet unutup gidecek. Yazılı sorsa zaman geçti diye sözlü soruya çevrilecek. Belki de onun bulunmadığı bir toplantıda bakan kürsüye çıkıp soru sahibi hazır değil diye yanıtlamış sayılacak.
Bu durum araştırma komiteleri için de böyledir. Araştırmayı tabii ki muhalefet ister. İktidar vekilleri teorik olarak istediklerini parti içinde öğrenebilirler diye düşünülür. Aslında iktidar mebusları yani muvafıklar da araştırma istemelidirler. Yapmazlar çünkü onlar da yurttaş gibi demokrasi olmayan bir ortamda hükümete kafa tutamazlar. Her ne ise onlar anayasal haklarını arayamazlarsa veya kullanamazlarsa onların derdi diyemeyiz ama onların ayağa kalkması demokrasinin ucunun olsun görülmesi bakımından şarttır. Muhalefet ister çünkü doğal olarak araştırma ile iktidara hesap sormak için oradadır. Komitelerde komite üyeleri tüm devlet çarkından araştırma yapılması için gizli örgütler yani polis istihbarat dahi yardım alma hakkına sahip olmalıdır. Öyle der Avrupa Konseyi 1601 sayılı kararı.
Gizli örgüt de diyorum çünkü karar öyle der.
İntelligence servisinin ve savunmanın süpervizyonu için kurulan komitelerin bazılarının başına muhalefetten birilerinin de getirilmesi de şarttır der.
Bizim iktidar da muhalefet de Avrupa Konseyi parlamenterler asamblesine yıl üç kez gider.
Giderler gelirler milli davamıza ihanet etmediğini ispatlamaya çalışan muhalefet açıklamalarını dinleriz de ülkemizde demokrasi olmadığını ve demokratik bir parlamento bulunmadığını gösteren kararlarına işaret eden olmaz. Gözlemci statüsü ile oraya giderler ve tek işlevleri Kıbrıs’la ilgili toplantılara katılmak ve konuş yapmaktır da muhalefetin aklına demokrasinin hiç değilse meclise uğramasına yarayacak kararları ya uygularsınız ya da sizi AKPA’dan attırırız demek akıllarına gelmez.
Onun için rejim demokrasiye benzer bir sistem yaratı ve başarıyla uyguluyor. Muhalefet de bu oyunu sürdürmekten başka bir şey düşünmez; çünkü demokrasinin seçim oyunundan başka bir şey olduğuna inanmaz veya durumdan istifade etmeyi yeterli görür.
Fazıl Say iyi bir örnektir. Demokrasi açısından ilerleme kaydettiğini söyleyebilen AB hem haklıdır hem de haksız. Çünkü arkasından yeterli değildir diye de not eder. Lakin Fazıl şimdi onlara örnek verdi. Bu yeter mi? Yetmez. Çünkü maymunun gözü açıldı. Onu hapse atmadılar. Bir daha yapma dediler. Bir daha yaparsa ya görmezden gelecekler ya da onun gidip gelmemesi için zorluklar yaratacaklar ve davasını uzatıp duracaklar. AB üstüne düşerse hep dedikleri gibi ne yapalım eski yasalar buna yol açıyor programa aldık değiştireceğiz derler. Daha da ileri giderek bizim kamuoyu rahatsız olur yavaş yavaş derler. Sanki iktidardakiler ayni kafada değiller!
Avrupa Konseyi sizde demokratik parlamento yoktur buyurdu. Duydunuz mu Türkiye’de buna dayanarak muhalefet ayağa kalksın ve meclis yasasının ve uygulamalarının değiştirilmesi için isteklerde bulunsun? Bizimkilerde meclisin çalışmaları hakkında aydınlanmak için oraya gider. Yani kılavuzumuz karga!