Kıbrıs iktibasYonca ÖzdemirElimizde ne kaldı BM ilkelerinden başka? - Yonca Özdemir
diğer yazılar:

Elimizde ne kaldı BM ilkelerinden başka? – Yonca Özdemir

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıkibrisligazetesi.com

Geçenlerde BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs temsilcisi Maria Angela Holguín Cuellar Kıbrıs’taydı. Altı aylık görev süresinin sonunda sunması gereken Kıbrıs raporunu yazmadan önce iki tarafı da ziyaret edip ortam yoklamaya çalışıyor olmalı.

Tatar kendisiyle pek kısa görüşmüş. Daha doğrusu Tatar’ın söyledikleri karşısında fazla konuşacak bir şey olmadığına karar vermiş olmalı ki görüşmeden kısa sürede ayrılmış. Bu durum haklı olarak Kuzey Kıbrıs muhalefetinden tepki aldı. Almalı da.

Daha önce de ağustos ayında Pile’de BM güçlerinin üzerine inşaat araçları sürülmüştü. Elbette gücünü uluslararası hukuktan değil de milliyetçilikten alanlar için BM çok da takdir edilen bir kurum değil. Lakin BM’yi hor görmek, BM’den şikâyet etmek de bizim gibi küçük toplumların pek haddine değil. Çünkü içinde pek çok çelişki barındırsa da BM en çok da bizim gibi küçük toplumları korumak için var. Dolayısıyla, bu yazıda anlatmaya çalışacağım üzere, BM bizim kaçınmamız gereken bir kurum değil, aksine desteğini en çok almamız gereken kurumların başında geliyor.

***

Uzun yıllar Uluslararası Siyaset okudum ve uzun yıllardır da Uluslararası Siyaset anlatıyorum. Hayata soldan bakan biri olarak mevcut sisteme ne kadar şüpheyle baksam ve bu sistemi adil bulmasam da BM’ye saldırmayı, ya da onu küçük görmeyi hiçbir zaman marifet saymadım.

BM’nin kuruluşunda benimsenmiş olan ilkelerin bir kısmının mevcut güç düzenini korumaya yönelik olduğunu bilmekle beraber, onun her ülkenin eşit temsiliyetine dayanan bir kurum olduğunu ve dünyada barış ve insan haklarının korunmasına yönelik bazı büyük idealleri temsil ettiğini yadsımam. Her şeyden önemlisi dünya barışını korumak üzere kurulmuştur BM. Bu görevini her zaman başarıyla yerine getiremediyse de bu temsil ettiği ideallerden çok o idealleri çiğnemekte beis görmeyen büyük devletlerin suçudur.

Gerçekten de BM dünyada tüm ülkeleri temsil eden yegâne uluslararası kuruluştur. Her ne kadar BM Güvenlik Konseyi tamamen beş ülkenin insafına bırakılmış ve onların birbirleriyle çekişmesine sahne olan bir platforma dönüşmüş olsa da BM Genel Kurulu’nda her ülkenin eşit oy hakkı vardır ve önemli uluslararası anlaşmalar da burada oylanır. Nitekim Genel Kurul geçenlerde Filistinlilerin BM’ye katılmaya yetkili olduğunu kabul ederek tam üye olma teklifini ezici bir çoğunlukla destekledi. Bu örnek ile de BM’nin aslında güçsüzlerin hakkını savunmak için çok önemli bir platform olduğunu görebilirsiniz. Zaten BM üyelerinin büyük çoğunluğu daha önce sömürgecilik kurbanı olmuş ve sonradan emperyalist ülkelerden bağımsızlığını kazanmış Üçüncü Dünya ülkelerinden oluşuyor. Ama ne yazık ki bu son Filistin kararının BM Güvenlik Konseyi’nde Amerika tarafından veto edileceğini de biliyoruz. Bu da Genel Kurul’un aksine Güvenlik Konseyi’nin sadece büyük güçleri temsil ettiğini gösteriyor.

BM’nin gereksiz derecede fazla otoriteye sahip bu organını günümüz şartlarında savunmamız mümkün değil. Maalesef bu yapının değiştirilmesi de Güvenlik Kurulu’nun onayına bağlı olduğundan neredeyse 80 senedir bu eşitsiz yapısını koruyor. Tam da bu sebeple Güvenlik Konseyi’nin BM ile eş tutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Zaten BM’nin tek görevinin de güvenlik olmadığını, insan haklarından, kalkınma ve çevre konularına dek dünyanın tamamını ilgilendiren geniş bir yelpazeye yayılmış pek çok konuda küresel iş birliği ve çözümler geliştirmeye çalıştığını unutmamalıyız. Örneğin BM’nin kalkınma kolu olan UNDP Kıbrıs’ta tarihi eserlerin korunmasından çevre, altyapı projeleri ve kayıp şahıslar konusuna dek pek çok alanda yardım sağlamaktadır.

***

BM belli ilkeler ışığında iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor olabilir.  Ancak sorun şu ki, dünya adeta hukuk devleti olmaktan uzaklaşan günümüz popülist otoriter devletlerine benzemiş durumda. Uluslararası yasalar var, ama uygulayan yok. Mahallenin büyük ağabeyiyle dost olan istediği kadar ortalığı dağıtsın, bir şey olmuyor, çünkü en başta ağabey kuralları çiğnemiş. Sonra bazı başka rakip ağabeyler çıkmış, “ben de kuralları tanımıyorum,” demiş. Bir kez bunlara göz yumuldu mu zaten ortada ne hak ne hukuk kalmış. Yapılanın yapanın yanına kaldığı bu ortamda diğer bazıları da istediği gibi at koşturmaya başlamış. Bu şekilde bakarsanız BM’nin başlıca ilkelerini çiğneyerek Amerika’nın 2003’te Irak’ı işgal etmesi, yine BM kurallarını çiğneyerek Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgale girişmesi ve sonra yine BM kurallarını ve anlaşmalarını çiğneyerek İsrail’in Gazze’de katliama girişmesi hepsi birbirini takip eden ve birbirine bağlı olaylar zinciri.

Bu yazdıklarım kafaları karıştırmasın. Eleştirim BM’ye değil, onu önce kurup sonra takmayan büyük güçlere. Güçlülerin kuralları tanımadığı ve ilkeleri çiğnediği dünyada doğal olarak orman kuralları hâkim oluyor. Orman kuralları dediğimiz şey de güçlünün istediği gibi güçsüzler üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışabilmesi ve bunu durduracak herhangi bir mekanizmanın olmamasıdır. Bu da doğal olarak çatışmaların arttığı kaotik bir ortamı getiriyor. Nitekim esasen anlatmak istediğim, eğer orman kanunları içinde yaşamak istemiyorsak BM ile dalga geçmek yerine onun ilkelerine sarılmak zorunda olduğumuzdur. Bunun nedenini yine Filistin örneği ile açıklayayım:

Filistin’deki olaylar başladığından beri BM’yi ve Genel Sekreterini ve hatta diğer önemli görevlerdeki yetkililerini yakından takip ediyorum. Hepsi canla başla dünyaya uluslararası ilkeleri hatırlatmaya çalışıyor. Sahada hala elemanları var. Hatta bunlardan ciddi bir kısmı İsrail ateşi altında can verdi. Uluslararası hukukun nasıl ve ne boyutta çiğnendiğinin raporlarını tutuyorlar. Sürekli demeçler veriyorlar, ellerindeki verileri dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar.

Peki, ne oluyor? Maalesef şu anda hiçbir şey!

BM’yi ne İsrail’in taktığı var ne de ağabeyi Amerika’nın. Ama BM inatla görevini yapmaya ve doğru ilkeleri dünyaya hatırlatmaya devam ediyor. Yani, BM sadece uluslararası hukuku temsil etmiyor aslında, dünyadaki büyük vicdani boşluğu da bir nebze dolduruyor. Ayrıca, BM’nin topladığı tüm deliller ve tuttuğu raporlar İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı takdirde delil olarak kullanılabilecek.

***

Kabul edelim ki, son yıllarda iyice çözümsüz hale gelen Kıbrıs sorunu da yine ancak BM aracılığı ile adilce çözebiliriz. Ancak, dünyada orman kanunları hâkim oldukça BM de görmesi gereken saygıyı göremiyor ve dünyadaki otoritesini yitiriyor.

Bugün Tatar’ın Holguin’e had bildirmeye çalışmasını da bunun ışığında yorumlayabiliriz. Fakat ne yazık ki artık BM’nin iki lideri bir araya getirip masaya oturttuğu günlerde değiliz. İki lideri bir araya getirmeye çalışan Amerika ya da Avrupa Birliği gibi diğer güçler de kendi sorunlarına gömülmüş durumda. Ve onlar da zaten dünyanın vicdanını ya da yüksek ilkelerini temsil edecek konumdan çok uzaktalar.

Unutmayalım ki, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan da sadece Kıbrıs’a kalıcı barışı getirmeye çalışmamıştı. Amerika Irak’ı işgal ettiğinde bunun hukuksuzluğunu da tüm dünyaya haykırmıştı. Dolayısıyla BM’yi önemsemek bir nevi dünyanın orman kanunlarıyla yönetilmesine “hayır” demektir. Kimse unutmasın ki zayıfların hakkını ancak uluslararası hukuk savunur. Orman kanunlarının geçerli olduğu ortamda ise sadece güçlüler kazanır. Fillerin tepiştiği yerde de çimler ezilir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
259AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin