yaklaşımlarHare YakulaKadınlar belirlenen ideoloji ekseninde araçsallaştırılır - Hare Yakula
yazarın tüm yazıları:

Kadınlar belirlenen ideoloji ekseninde araçsallaştırılır – Hare Yakula

Yeniçağ podcastını dinleyin

Toplumsal dönüşüm ve reform, önceden belirlenmiş formüllerle yeni kurumlar ve kimlikler inşa edilerek gerçekleşir. Bu değişim ideoloji temellidir. Saptanan ideolojik eksende toplumu oluşturan bireylere ve kurumlara yeni roller atfedilir veya öteden beri var olan rol kalıpları gözden geçirilerek başkalaşım gerçekleşir.

Kadınlık ve annelik toplumsal olarak inşa edilir ve konjonktüre uygun başkalaşımını gerçekleştirir. Örneğin çocuk bakımının, adanmışlık gerektiren, evde yapılan bir sorumluluğa dönüşmesiyle kadın, evde çocuk bakımı ile uğraşan ve ekonomik açıdan bağımlı bir bireye dönüşür. Bu dönüşümle görünmeyen kadın emeğine karşılık erkek “eve ekmek getiren” rolü ile yüceltilir.

Özellikle kadınlar, eril kültürün kurbanlarıdır. Baskılanandır. Örneğin modernleşme, kadın bedeni ve onun yegâne misyonu annelik üzerinden kurulmuştur. Bu süreçte kadının özgürleşmesi veya anne kutsiyeti kandırmacadır. Kadınlar modernleşmeyle birlikte bir nebze özgürleşmiş, hak elde etmiş görünebilir lakin ölçülü olmak ve ulvi vazifelerini yerine getirmek koşuluyla. Çoğunlukla bunun bir illüzyon olduğu fark edilmez.

1989’da Kuzey Kıbrıs’ta az sayıda basılan Hanımeli Kadın Dergisi’nin 2. sayısında Vedia Barut’un ifadeleri dikkat çekicidir. Kadın denilince aklına 1930’larda Milli Darûlelhan Müzik Derneği’nde söyledikleri Mesut Bey’in bestesi geliyor ve söylemeye başlıyor: “Yüksel ey kadınlık âli analık/Size ulvilik makamı lâyık/Size yakışır mı bunca cehalet/Kadın sefaleti büyük felaket/Uyan ey kadın elverir uykun/Bugün sen uyurken ağlıyor yavrun/ Evlad-ı vatanın annesisin sen.

1948’de Türkiye’den Kıbrıs’a gezi gözlem amacıyla gelen Hasene Ilgaz, Kıbrıs kadınlarını şöyle anlatmıştır: “Genç Türk kadınları bazen evlerinin işlerine nezaret etmekte, veya kendi işlerini yapmakta, çocuklarını büyütmekte öğleden sonra da bir masa başında birkaç parti oyun oynamakla, ziyaret yapmakla ve icabettiği zamanda her şeyi bırakarak her türlü rahatını feda ederek bir memleket işinde çalışmakla günlerini geçiriyor.”

Modernleşme, milliyetçilik ve ulus devlet projelerinde anne ve kadının cinsiyetlendirilmiş vatandaşlık görevleri vardır. Kadınlar her daim belirlenen ve de değişen ideoloji ekseninde araçsallaştırılmıştır. Modernleşmeyle birlikte kılık kıyafetiyle kadınlar, başkalaşım yaşamıştır. Kuralları koyanlar ise iktidar sahibi erkeklerdir. Örneğin Kıbrıs’ta Müslüman kadınların bir kısmı Mustafa Kemal’in yenilikleriyle birlikte çarşafı çıkarmış geri kalanıysa 1956’da Türkiye’den görevli olarak Kıbrıs’a gelen Celal Hordan ve TMT baskısıyladır. Çarşafı hiç çıkarmamış kadın sayısı yok denecek kadar azdır. Aslan Mengüç’ün kaleme aldığı Kıbrıs’ın Kadınları kitabında 1926 doğumlu Vehbiye Emirtaş’ ait röportajda, Celal Hordan’ın Arodez’i(Kalkanlı) ziyaretini şöyle anlatıyor: “1956 yılında bir gün, köyümüze Celal Hordan geldi. Bütün halk toplandı ve kadınların neden çarşafları atması gerektiği uzun uzadıya anlatıldı. O gün bazı kadınlar çarşaflarını orada çıkarttılar. Ama ben yapamadım. Çünkü efendim, “Sen benim karımsın; onun değil” diye bana çıkıştı. Ancak yıllar sonra Limasol yakınlarındaki Polimitya’ya(Binatlı) taşındık. Bir akşam Türk filmi görmek için sinemaya gidecektik. Eşim, istersem çarşafımı çıkartabileceğimi söyledi. Zaten etraf karanlık olduğundan beni kimse görmeyecekti. Ben de o vesile ile, ilk kez çarşafımı çıkarttım. Zaman içerisinde çarşafsız dolaşmaya alıştım. Gene de, aylar sonra köye gideceğimizde çok utandım. Otobüs köy kahvesinin önünde durduğunda, kendimi sanki çıplakmış gibi hissettim.”

Ulus devlet inşasıyla ise kadınlık ve annelik, sorumluluk ve vatanseverlik kavramları ile pekiştirilmişti. Bu kez kadınlar ve anneler ulusal bilince sahip, cumhuriyet değerlerini benimsemiş, bu değerleri çocuklara aktarabilmiş, spor ve beden terbiyesini yükümlülük olarak yerine getirebilmiş, neşeli, mutlu mücahidelerdir. Yine Aslan Mengüç’ün kitabından örneklendirecek olursam, 1938 doğumlu Petrofan(Esendağ) köylü Pervin Dorak 1958’de çekilen fotoğrafının hikayesini anlatıyor: “Gençliğimde Türk Bayrağı’na çok meraklıydım. Terzilik eğitimi aldıktan sonra yaptığım işlerden birisi de kendime Türk Bayrağı dikmek olmuştu. … babama bayrak için kumaş ısmarladım. Kırmızı kumaş gelince ay ve yıldızını kesip kumaşa diktim. Kocaman bir bayrağımız olunca, babamdan bir bayrak direği istedim. Komşu Kiracıköy’deki bir dülger bayrak direğimizi yaptı. Üstelik onu kırmızı-beyaz renklere bir güzel boyadı. Evimiz köyümüzün en yüksek noktasıydı. Bayrak direğini oraya diktik ve her cumartesi günü bayrağı direğe çekip, indirdim. O gün de bayrağı direğe çekecekken, kardeşime bir fotoğrafımın çekilmesini istedim. İşte o fotoğraf o günün hatırası.

Pervin Dorak kendi diktiği Türk bayrağıyla. (Petrofan, 1958)

 

80’li yıllara ait olduğu tahmin edilen aşağıdaki fotoğrafta giysiler dikkat çekicidir. Kadınlar medeni bir milletin simgeleridir fikriyle toplumun vitrinidirler. Türkiye’deki Kemalist İdeolojinin modernleşme etkilerini Kıbrıs’ta da gözlemlemek mümkündür.

Günümüzde ise medya destekli popüler kültürle birlikte Yummy Mummies dizisindeki gibi şık, tüketen, cinsel açıdan çekici olan anneler ve “çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır” mottosuyla tüketime ve estetik müdahalelere özendirilen sıfır beden kadınlık söz konusudur.

Dünyada genelinde sağ ideolojinin yükselmesi ve muhafazakâr-dinci ittifaklarla kadın politikaları, aile ve annelik başlığına indirgeniyor. Özellikle Arap devletlerinde benzerlerini gördüğümüz gibi yönetimdekilerin karıları, kızları veya akrabaları kadın örgütlenmelerinde aktif rol alıyor. Dr. Fazıl Küçük’ün karısı Süheyla Küçük, 1953’te kurulan Kıbrıs Türk Kadınlar Birliği’nin uzun süreli genel başkanı idi. Yurtsever Kadınlar Birliği’nin başkanlığını Oya Talat, KAYAD’ın Meral Akıncı ve İnner Wheel Kulübü’nün kurucu başkanı ise Sibel Tatar’dır. Sibel Tatar, Şubat 2022’de düzenlenen KKTC 1. Aile Çalıştayı’na öncüsüdür. Çalıştayın eylem planı kitapçığında, kadın ve erkeğin farklı dünyalara, farklı değerlere ve yaşamlara sahip olduğuna ilişkin özcü bir yaklaşım söz konusudur. Gelenek ve saptanan ideoloji temelinde kadının, annelik ve aile üzerinden tanımı devam ettirilmektedir. Halbuki kurumlar veya ideoloji, kadınlık ve anneliğin hak temelli politikalarla, özgürlükçü ve eşitlikçi içerikle yeniden tanımlanması ve deneyim ile seslerinin görünür kılınması çabası içinde olmalıdır. Belirlenen ideolojiler ekseninde araçsallaştırılmaya karşı geçmişten ders çıkararak fırsat tanımamalıyız!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin