yaklaşımlarNidai MesutoğluMühür kimdeyse sadrazam odur - Nidai Mesutoğlu
yazarın tüm yazıları:

Mühür kimdeyse sadrazam odur – Nidai Mesutoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Fuat Oktay geldi ve gitti. Gelişi ve gidişi Erdoğan kadar coşkulu  olmadı. getirmedi. Buna rağmen söyledikleri Erdoğan’ı aratmadı.

Oktay seçilmiş değil Türk Tipi başkanlık Sistemi’nde oluşturulan bir makama atanmış biri. Tüm bakanlar da öyle.

Osmanlı hanedanlığı dönemindeki devlet yönetimine benzetilen bu sitemde Fuat Oktay’ın yeri sadrazamlık demekti.

Padişah kendine en yakın gördüğü kişiyi sadrazam olarak atadığında ona bir mühür verirdi. mühr-i hümayun denilen bu mühür sadece sadrazamda bulunur ve padişaha vekil olduğu anlatılırdı.

O zamanlar atama ve görevden almalar bu mührün padişah tarafından verilmesi ve geri alınmasıyla olurdu. Şimdilerde bunun yerine  atama için “görev tevcih etme” görevden alma da  “affını istemekle” olmaktadır.

Cumhurbaşkanı Tatar’ın Londra’da olması nedeniyle protokol başbakan düzeyinde kaldı. Bu da  size “iki egemen ve eşit devlet” protokolü olduğunu aklınıza getirmesin. Tamamen tesadüf.

Tatar, Fuat Oktay adadan ayrılmadan ona yetişti ve onu makamında kabul etti. Ne konuştuklarını tahmin edersiniz. Tabi en sonunda mutlaka Erdoğan’a da selamlar gönderilmiştir.

Fuat Oktay tam bir sadrazam edasıyla yaptığı açıklamaların bir yerinde şöyle dedi: “Kıbrıs sorununun TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la farklı bir yöne evirildi”

Bu cümle gerçeğin bilmeden açıklanmasıdır.

Bugüne kadar Tatar” iki devletli çözüm” önerinsin kendilerinden  gittiğini ve bu önerinin TC’de Erdoğan Rejimi tarafından destek gördüğünü iddia ediyorlardı. Gerçi buna Kıbrıslı Türkler pek inanmadı ama bu değişikliği kendilerine mal etmeye devam etti.

Fuat Oktay, burada yapılmak istenenlerin  kararlarının Ankara’da alınıp protokole konulduğunu ve görevdeki başbakanların da Ankara’ya çağrılıp onlara imzalatıldığını en iyi bilenlerdendir.

Ne Doğu Akdenizde gaz arama izni, ne Geçitkale Haalanının İHA ve SİHA’lara verilmesinde KKTC ile oturup bir anlaşma imzaladılar.  Sadece bir açıklama yapmakla yetindiler.

Külliye de tamamen Erdoğan’ın fikridir. Hiçbir cumhurbaşkanı Türkiye’den” bize külliye yapınız” diye bir istekte bulunmadı. Aklı başında olan biri de bunca sorun varken bunu Türkiye’den istemez.

Erdoğan yaşadığı sarayla buradaki Cumhurbaşkanlığı sarayını mukayese etmiş olmalı ki  Tatar’ın görev yaptığı binayı beğenmedi. Bunun ötesinde   Kıbrıslı Rumlara karşı bir itibar göstergesi olarak böyle bir sarayın gerekliliğini düşünmüş olmalı.

Toplumdaki sıkıntılar karşısında böyle bir saray yapma ortaçağ zihniyetini akla getirir. O yıllarda derebeyleri ve krallar, padişahlar saraylarının ihtişamı ile övünür ve bunu düşmanları için güç sembolü olarak görürlerdi.

Yapılmak istenen saray tamamen bir siyasi proje olup tıpkı Osmanlıda olduğu gibi fethedilen yerlere vurulan bir mühürdür. Oktay da bunu söyledi.

O zaman öyleydi şimdi de böyle.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
239AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin