yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKadına şiddetle mücadele gününden - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kadına şiddetle mücadele gününden – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bugün 25 Kasım. Uluslarası Kadına şiddetle mücadele günü olarak simgeleştirildi. Bir anlamda Kadınların uğradığı şideti gündemleştirme amaçlı zaman olarak yaşatılarak uyanış sağlama hedefindedir. Cuma akşamını geçip gecesine geldim. Günü tamamlamaya saatler kaldı. Günden akılda kalan net örnek ne yazık Türkiyeden oldu. Kadına karşı devlet şideti yine gün anlamı olsa da vazgeçilmedi. Günü kamuoyuna yansıtmak için haykırmak isteyen Kadınlara polis joptan başlayıp, biber gazına varan resmen saldırılar yaptı. Ters kelepçeli tutuklamalardan tutun, yerlerde sürülen kadın gerçeklikleri, olayın nedenli baskılandığının net işaretleri olarak beyinlere acıyla kazıldı. Diyarbakır Vanla başlayan Kadınların mücadele günü ile alakalı açıklama yapma engelemeleri, istanbulda birçok yerde yasaklarla da sürdürüldü. İstanbulun bazı yerleri resmen kapatıldı. Şeryatcıların şeryat isteme normalliğinden şimdi Kadına şideti protsto etme basın bildirisi okuma yasağına geçildi. Gün biterken de ister istemez her zamanki ki gibi Türkiyeden baskı ve şidet akılda kalıyor.

K. Kıbrıs için ne yazık pek yazacak faaliyet yok. Adet yerini bulsun veya bazı yerlerden fon tırtıklama adına yapılan açıklamalar da olmasa, günün anlamını dahi haber yapacak kaynak olmayacak. Halbuki K. Kıbrısta da kadına yönelik şidetin yoğunlaştığı herkes tarafından biliniyor. Bazen iktisadi zorla veya ekonomik amaçla uygulanan alanlardan tutun, ayle içi şidete dek her kesimde artık oluş şekileri gayet normalleşti. Tecavüzleri falan artık eklemeği dahi düşünmüyorum. Ama, burada bol bol kadın örgütü varken, bolca selfi çekerlerken, yemeli içmeli kutlamalarla, kotalarla de mevki peşindeyken, nedense kadına şidet konusunda ayni duyarlılığı gösteren örgüt sayısı oldukça azdır. Çoğu defa da demeç veya adet yerini bulsun tutumlarla da sınırlıdır. Onun için klasik gün ilan ezber okuma ve birkaç örnekle olay gelip gider. Geriye akılda kalacak bir anı da yok.

****

Tam da yeri gelen örneği de eklemeden olmayacak: hatırlarsanız Marks konusu Kazım Deizciyle birlikte yeniden öcü şekilde gündemimize bizat polis savcı ve bazı akademisyenlerce sokuldu. Marksın kitabının “teröre yataklık ve yardım kaynağı olarak” mahkemeye sunuldu. Diyeceksiniz, bizim Kadınla Mücadele günüyle alakası ne: konu gayet bilimsel önemi var. Nedense Marks ve Marksisler hep öcü ve tehlikeli olarak suçlanma kolaylığında. Oysa, 25 Kasımda ddahi anmaya ve gündem yaratılmaya çalışılan günün çıkış noktasında Marksis kadınların mücadelesi ve katledilmeleri var. Tıpkı 8 Mart Emekçi Kadınlar günü gibi. Dikat ediniz: günümüzde ezilen ve sömürülüp baskı altında kalınan her tarihi günün ortaya çıkmasında ve hak olarak kabulünde, Marksis mücadelenin önemli etkisi vardır. Sosyalist mücadele ve faşist baskılara karşı direnişle hayata nice canlar verilerek kazanıldı. Kadına karşı şidetin mücadele gününde de Dominikteki 3 sosyalist kadının katledilmesi sonucu gelişen protesto ve duyarlılıkların uluslararasılaşmasıyla gerçekleştiği de kesin. Ancak, utangaçlık ve özü ret ederek resmi idolojikleştirip boşaltma amaç sonucu da  bunlar hep yok edilme yönelişine takılınıyor. Halbuki Kazım Deinzcinin evinden alınıp suç uydurulmaya çalışılan Marks bu mücadelenin öenmli kurucu bilim adamıdır. Dahası, günümüzdeki Neolibral aşmazda liebral ekonomistler ve sosyoloklar dahi Marksın haklı çıktığını istemeseler de kabulleniyorlar. Bir bizim “bilim adamları etiketini taşıyan bazıları” hariç.

****

Kadına şidet konusu da yaşanarak mücadeleyle kabullenildi. Kaçınılmaz gerçeklerin sonuçta güne indirgeme takviminin aynasıdır. Birçok kkadına yönelik şiddetler hem gericileşme, feodal kültüre özen ve ekonomik çıkmazların sonucunda kadına da bedel ödeten bir sonuçtur. Sadece kadın dğeil genel özgürlüklerdeki gerileme ve faşist baskılar, kadına da kendi konumuyhla bedel ödetirip şidete uğramasını sağlamaktadır. Bunu henüz KIbrısta net olarak sürekli yaşamıoruz. Çünkü mücadele denen veya direnişler olmadığı için konu ekomomik veya kültürel cinsiyet ekseninde kültürleşrek sürüyor. Ancak, Türkiye gerçeği bize çok dersler de vermeğe devam ediyor.

Burada Türkiye gerçeğine bir eksikliği de ben yazacam: Türkiye muhalif medyaları izledim. Kadın örgütlerini dinledim. Özellikle şidete karşı duyulan öfke ile kota konusundaki sözleri iyice dikaetle anladım. Ama şu gerçeği ne yazık söylemekten de çekinmeyecem: nedense her eleştiri yapılırken bazı başarılar nedense vurgulanmaz. Örneğin parti ve vekil konusunda sözler edilirken HDP durumu hiç belirtilinmiyor. Parti içi kadın durumu, Geri feodal coğrafyaya rağmen kadın haklarındaki gelişmeler, siyasete katılım örneklemi HDP konusunda tek söz etmediler. Hep CHP ve AKP kısgacında kalıp ikilem yaratıyor. Bana bu durum Türkiye batı kesiminin nedense hala bazı Doğu gerçeklerinden uzak kalıp konuşmama hastalığını yeniden yaşatı. Olanlar ortada. Ortada olan HDP vekil sayısal durum ve yönetimlerindeki eş başkanlık sistemi de başka gerçek. Neden bu durum da hiç eklenmiuor? Buda acı öteki yanıtı verecektir.

B,r Kadına şiddetle mücadele günü daha geçirdik. Bizde boş demeçler ve Türkiyede kadına karşı siyasal devlet şiddetini yaşadık. Akılda kalan görüntüler ise genel anti kapitalist mücadelenin nerelerede yerlerde serildiği, sistemin de gericileşerek nerelere geldiğinin yeniden resmiyle karşılaştık. Sosyalizmin eksikliği ve yeni dünya talebinin yoksunluğu, bu tür şiddetle hak kısmayı da sürüdüreceği de kesin.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin