yaklaşımlarÖzkan YıkıcıNesini söyleyim canım efendim? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Nesini söyleyim canım efendim? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Aşık Serdari asırlar önce yaşayan bir ozandı. Başlıktaki sözler, onun bir türküsüdür. Asırlar öncesinden söylenen bu türkü günümüzde kirlenen, çirkefleşen sistemin büyük yükünün artık anlatılacak dereceği çoktan aşması sonucu, konuyu özetleme  bakımından önemli bir klişedir. Serdari asırlar öncesinden yaktığı ve sistemi direk eleştirip anlatacak söz kalmadığını söylediği ezgi, günümüzde aynen, çökmüş, çürümüş ve kirliliklerle yarışan yapı nedenleriyle yeniden anımsanır. Yaşatılan Türküsüyle de kısa yoldan artık söylenecek söz kalmadığını da net şekilde ifade eder. Bunu Cem Uysalın veya Ruhi Suyun sesiyle de dinleyince, tadı da bir başka olur. Son günlerde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, K. Kıbrıs için de resmen gözlerimizin önünde uçuşan, yaşamımızda direk hissedilen kötü ve mafyatik rant uçuşmalarını artık yakalamak ve yazmak dahi artık imkansızlaştı. Artık, açıklanan resmi bilgilerde veya verilen sözlerin, hangisinin doğru olduğu değil, acaba arada doğru bulurmuyum deseniz de bulmanızın güç olduğu resmi siyasetin kısgacında yaşıyoruz. Aklıma da tıpkı bazı benzer konularda olduğu gibi, Aşık Serdarinin türküsü gelir. Bazı artık söylenecek söz kalmayan baskı ve kirliliklerde bu cümlelere  baş vurarak resmen uzun uzun anlatmaktan usandığım gerçekleri de anlatma kolaylığına da gelirim.

Gerçekten, aşık Serdarinin türküsünü dinlerken, sadece resmi açıklanan son kararların dahi uzun uzun çirkef kokan gerçekleri yanında sadece olayın özetlenmesi gibi gelmektedir. “Nesini söyleyim canım efendim: Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim” diye başlayan türkü peşpeşe benzetmelerle, bir cümlesi bizzim günlük çöküş mafyatik rant giyimli siyasetimizi anlatmada birebir gerçektir. Buna bir de güzel ezgi eklenince, yıpranan düşünce kabusundan biraz rahatlarsınız.***

Bir olgu kaçırılmış gibi bana geliyor: biliyorsunuz, hafta sonu toplama parti diye benim vurguladığım DP nin kongersi oldu. Kongreyi kimilieri şöyle böyle diye yazarken, kimisi de dokunmadı. Oysa havada uçuşan karşılıklı laflar yutulur gibi değildi. Ama duyulmama tercihi yapıldı. Yine Cuma Gecesi açıklanan bazı kararların altında eli taşın altından kalkamayan birinin nasıl imza atığı da ironik durumdu. Ama, Emirnamenin hem de bile bile kaldırılma kararı memleketin gerçek konup mafya rant üçkeninin sandelyesindeki oturuş gibiydi. Yine ilerde çok tartışılacak yeni tiyatro müdürü de şimdilik sesizlik diyarında yerine oturmaya doğru hareket ediyor. Bunların DP kongresiyle alakası falan dahi hiç akla gelmedi. Şehircilik dayresi neden böyle bir karar aldığı da anlaşılır gibi dğeil, resmen anlaşılırdı. Zaten, şu Mağusa, Boğaz ve iskele imar hikayesi oldukça rant ve gelecek defakto saydamlaşmasının direk aynadaki resmidir. Fakat, mesleki odanın itirazını kimse dinlemedi. Nedeolsa, itiraz edilmezse uygulanacaktı. Biraz zaman akarsa da tıpkı çıkarılan para aklama kararnamesi gibi ara emir gelse de atı alan Üsgüdarı geçecekti. Öyle ya deneğim malum. Çoğumuz unutuk, kaynağı ne olursa olsun getirilen paraların durumunu. Birileri hala tahminini söylüyor. Aslında o günlerde birileri de biliyordu da resmi kanıt pek sunulmuyordu.

Şimdi de imar konusu gündeme geldi. Hesap belliydi: mahkemeyen gidilse de geçecek kısa olsa da zaman içerisinde şanlı mütahitlerimiz ve yandaş rantçıları işleri bitirip yasalaştırıp hesaplarına oturtacaklardı. Doğrusu yargıcın tavrı da oldukça önemlidir. Onlara bekledikleri kısa zamanı da vermeyip, resmen yanlış olan ve bu yanlışlar kocaman paralar kazanacak şanlı güdük burjuva mütahitlerimizi de engeledi. Ama, şunu da sağlandı: yeniden rant, mafya ve siyaset ilişkisi konuşulur hale geldi. En çarpıcı çelişki şu, onbilerce konut boşta iken ülkemizde konut sıkıntısı yaşanma ikilemiydi. Ama, öylesine tavizlerle oluşturulan imar emirnamesi yüzbinlerce insanın kısa zamanda yerleşmesi nifus ohyunu olması da adanın geleceği için önemli imdat çağrısı gibiydi. Üstelik tam da emirname, mahkeme ve rantçıların bileşkesi günceldeyken, vatandaş yapmanın da rezletine rezale ekleniyordu. Öyle kurallarla ve istisna adıyla kılıflandırılan yurttaşlıklar yapılıyor ki memeleketin geleceğinin şimdiki nifusa dahi brakılmayacak derecede yeni mühemdislik sosyholojik bilimine katgı yapılıyor.

Peki bunların birlikte anlamlarını da düşündük mü: yarın kazara görüşmelere oturulursa ve Türkiye eksenli baskılarla tüm yapılan yasadışılıkların önce yasalaşması için dayatma yapılacak. Buda Yarının Kıbrısının kuzeyinin nasıl şekillendirilmesinin adımlarının içinde yürürken, hiç konuşmadığımız gerçektir. Kolay değil, koltuğa geldiğiniz zaman sizi kim getirirse, o size kararlar da aldırtır. Elektrikteki rezaleti hele son ihale inanılmaz başarılı çirkef mafyacılığının tortuları yarınlarda “nasıl oluyor” sorusunu da sordurtacaktır. Ama kimse istifa etmiyor. Aksine yüzleri kızarmadan çıkıp hala sözler veriyor ve müjdelerle ilerisi için umut satmaya çalışıyor. Zehirledikleri insanlara ilaç öneren doktor gibi davranılıyor. Elbet, fırsatla kulanan da kulanıyor. İhale müdürü hala konuşuyor. Jet hızıyla makamdan makama geçip fetvayla en üst makama oturan ise hep birşeyler söylüyor. En iyi dostlarıyla rant kavgasında işbirlikçi olma kuluğunda resmen mücadele ediyor. Yetki hükümet ve yasa falan dinleyen de yok. Kağostan kabusa varan bir memleket ağı ördüler. Şimdilik ahali seyrediyor. Ay başında elektrik faturası gelince de konuşacak veya sanal medyasında birşeyler söyleyecek. Oysa şimdiden sadece yakıt alımındaki rezmleti öylekolay kolay bir anda yaşanamaz.

Tüm bunlara ek: talimatı veren, bizim çocuklrı söylleyen, ne olsa yaparım abi şirketleri falan derken: sömürgenin efendisi Türkiyeye bakın. Orda olanlar ortadayken, buraya gül ekecek değildi. Öyle de oldu. İnanmayanlar, siyasetçi tercihinden nifus ve paketlere baksın. Her gerçeği bulursunuz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
241AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin