yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKitap serüvenim – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kitap serüvenim – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bu yazımı da birazda kendimle alakalı deyişik boyutta yazmak istedim. Bazı kişisel sorulara da yanıt gibi gelecek. Aslında seksenler ortasından itibaren, hem birikimim nedeniyle bazı konularda kitap yazmayı düşünmeye başladım. Ayni şekilde hem derlenen yerli ezgileri hem de bestelediğim eserleri de yayına koymayı tasarlamaya hazır hale doğru gidiyordum.. Özellikle fırsaatlar da oldu. Her birinin, tuhaf  sonuçları da oldu. Başkası anlatsa ve kendini tanımasam, bahane dahi diyecek derecede garipliklerle de buluştum.

Özelikle Doksanlarda deyişik yayınlarda makale yazmaya, bildiri sunmaya yoğunlaşınca, eski bilgilerimi de bilenler. Bunları mutlaka kitaplaşmam gerektiğini söylemeye başladılar. Yıl 1999.  Arkadaşım da olan KSP Mehmet Birinci, “kendilerinin, kitap yayınlama bölümü oluşturduklarını, istersem, benim de kitap basmamı gerçekleştireceklerini” söyledi. Önce şaka sandım. Fakat, Mehmet, özellikle gazetelerdeki dünya ve ekonomik deyerledirmelerim  ile evdeki zengin araştytırma kasetlerini de gördükten sonra bu öneriyi bana da yaptı. Önce kısa bir düşümdüm. Teklif iyi. Durup geniş düşünüp, tekrardan bir konu üzerine eyilme yerine, yayınlanan ve önemli derecede kaynak olacak makalelerimden bir kitapla başlangıç yapmaya karar verdim. 96 98 yılları arasında haftalık Yeni Çağ ile sadece 98 yılındaki Avrupa gazetesindeki makaleleimden derlenmiş kitap aklı bana uygun geldi. Cidi cidi Mehmete bunu söyledim. Biraaz da deneme gibiydi. Mehmet, hemen derleyip kendine vermemi söyledi. Kitabın adını da kulandığım köşe adıyla “Dünyada görünüm” koyup ekine de 96 98  seneleri koydum. İşe de hemen giriştim Sağolsun birçok arkadaş la ilgili gazetelere gidip benim makalelerimi bulduk. Üstüne 1900 yılının genel kronolojisinyle olayları da sıralayıp Mehmet Birinciye teslim ettim.

Mehmet bana “  Ahmet Cavitin kitabını önce yayınlayıp, ardından seinin kini de yayınlayacam” dedi. Öyle de işler başladı. Derken sıra bana geldi. Bizat onlar yazılarımı sidiye kaydettirdiler. Hazırlayıp kendi anlaştıkları yayın evine vermeye hazır hale getirdiler. Derken: banka krizi geldi. Mehmet Birincinin de finansöerü olan Hürbank da iflasını ilan ediyordu. İşler karıştı. Sponsor yok oldu. Mehmet Birinci yarı şaka yarı iç acısıyla “ne şansız adamsın; senin kitabın basılmasın diye bankayı hortumladılar” dedi! Sonradan bunu şakalaştırıp “bu adam gudumsuzdur: batmaz dediğim bankayı dahi batırdı”.

Konu burda  bitmez: ben madem basılmayacak kitap halinde kaldı, dökümanları istedim. Önce kitabı basacak yere gitim. Kendisi, disketlerini geri verdiğini söyledi. Uzatmayalım: ona sordum buna sordum. Kimine göre ötekinde, ötekine göre başkasında… Ama, derlenip kitap haline gelen distketler bir türlü elime gelmiyor. Mehmet Birinci de bazen kızarak: “parasını verdik de yazdırtık, adamın emeği var” deyip kendi de konunun üstüne gider. Ama herkes gördü de kimde olduğu bilinmezlikte. Hat ta bazen yayıncı dahi galiba bendedir deyip de sonradan bulamadım diyecek gariplikleri de yaşadım.

Bu durumlar moralimi iyice bozdu. Oysa ilgili kitap yayınlansa günümüz için oldukça zengin kaynakça da olacaktı:yerel gelişmelerde sıçrama olurken, birçok ülkede görüşmelerle sorunlar aralanırken, Neoliberalizmin iflaslı Asya kaplanları krizi gibi nice konu eserin içinde vardı. Kosova, Doğu Timor, Güney Afrika, K. İranda konularındaki önemli tarihsel dönüşümler de bulunuyordu. Bunlar tam da sistemin en çalkantılı süreciydi. Fakat, kitabın toparlanan halini hala bulamadı. Öyle ki son dönemlerde konuyun yeniden süreç içindekilere sorunca, balıları balık havızalı tutumuyla “haberim yok” diyecek  pişkinliye dek geldiler.

Ben bu Serüveni yaşadım. Kitap gelişmesinde şunu da teseli olarak buldum: ben kitabı yayınlanan yazılarımla oluşturdum. Buna eğer el konduysa, aynisini kulanma şansı olamaz. Çünkü, yayınlanan yazılar bulunuyor. Eğer baştaki teredütüm olmayıp eldeki belgelerle eser oluştursam, bunu eğer el koyan varsa ki mutlaka var, bu kaynakçaları kendininmiş gibi kulanma hırsızlığı da olurdu.

Gördünüz mü demek ki denemedim deyil. Başıma gelenler vardır. Buna benzer hayat ta çok olay yaşadık. Zamanında yetmişler ve seksenlerin ilk dönemlerinde kitap avı yapanlara “unut el koy” simgesini koymadım!

İlgili kitap maceramin ilk versyonu böyle ikincisinin de sonucunda yine yazıp toprlanan taslaklar yine piyasada yok oldu. Bu nedenle yeniden demnemeyi düşünmekten kaçıyorum. Daha kolaycıl yol bulursam belki yeniden girişirim. Ama doğrusu. Bunların gariplik olmadığını kim söylemekten kaçar?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin