yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKıbrıs İngiltere ekseninden – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs İngiltere ekseninden – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs ada, İngiltere veya Birleşik Kralık da adalar ülkesidir. Daha ortak yön, Kıbrısın eski sömürge efendisi ve şimdiki “garantörü de” Birleşik Kralık veya Britanyadır. Şu işe bak: bol simgeli bir eski klasik, yeni yeni sömürge efendimizdir İngiltere. Dahası, Özellikle Kıbrıslının bol olduğu ülke de ayni. Eski sömürge geleneğinden kaynaklanan ve sonradan daha iyi yaşam için Kıbrıstan bolca ingiltereğe göç edildi. Böylesi uzak olan ülkelerin de ortak oluşan paydaşları da vardır. Bu yazımızda Kıbrıs İngiltere eksenli bazı gelişmeleri toparlayarak, bir yazıda ele almaya çalışacam. Aslında, bilinçli bilinsiz, heriki tarafta da birbirlerineden etkilenen epey duygu ve düşünce de vardır. Öyle olmasa, Kıbrısta İngililtere üstleri, ingilterede bolca Kıbrıslı olmazdı.

*****

Kıbrısta yeniden bir “cipala Cenevre” dönemi başladı. “Liderlere baksanız” her şey son aşamaya gelindi. Ama, hangi noktaların direk görüşülüp nereye dek gelindiği de sır gibi saklanıyor. Klasik öğreti yeniden tekrar gibidir! Bilmeyerek, ezberle konuşmanın provbaganda algılarına takılıp gidiyoruz. Bilinmeme ve politikacıların karşılklı probagandasına kalınca da birgün böyle, ertesi gün tersinin de söylendiği sığ ama etkileyeci sözlerle de uçuşma koşullarına sahiptir. Görüşülüp de son aşamasına gelinme nutukları atılırken, ertesi gün en uzlaşmaz düşmanlık sözlerinin de peşinden gelme doğalığı da normaleşti. Hele de şu tabusal öze hala dokunamıyorlar: aslında Kıbrıs sorunu 2 lideri aşan nice sorunla epey yüklenip ağırlığı altında ezilmektedir. Kaldı ki Kıbrıs görüşmeleri yapılırken, uzlaşılıyor denilirken dahi, ülke içinde tam ters gelişmeler de alır başını gidiyor.

Hemen peşinen örneğine dalalım: Cenevreye gidrek, özellikle Kuzey Kıbrıs “parlementer içi partielre göre” son fırsat, son aşama denilirken, yine ayni Kuzey kıbrısta federasyon ve birleşme adımları değil de başka dünyalara göre yelken açılıyor. Meşur benzetmedir: Sizin yüzünüz batıya bakıp, batıya gigidiyoruz derken, gemi doğuya açılıp kayalıklara ha çarptı ha çarpıyor noktasına geliyordur! Kıbrıs görüşme probagandası ile özellikle Kuzeyde yaşananlar aynen yukardaki paradoks la çakışıyor. Uzlaştık denilen veya yoğun tartışma ile öncelikli denilen ilkeler zorlanırken, durmadan yeni yurtaşlıklar yapılarak, adeta yakınlaşan nifus kabulunun yeniden çok üstüne insan eklenmektedir* Mülkieyt önceliği ile mülkiyet sahiplerini koçanıyla kabulenmiş bibi olunurken, yeni Rum mülklerini kimisini yandaşa peşkeş çekerken, bazısını da “kırsal arsa” olarak dağıtarak yeni kanburlar ile aşmazlar ekleniyor. Gidişatın Birleşik Kıbrıs olup, federal şekilde yönetim denilirken, bunun çözüm kuralı olarak defalarca imzalanırken, hangi yetkilerin merkez ile yerele göre şekilendirme konuşulurken de Kuzey Kıbrıs yönetimi, eldeki dayre yetkilerini dahi Türkiye şirketlerine veya TC elçilik birokratlarına devretmektedir. Ek olarak, dini konularda da adeta Sünnileşerek ve AKP eksenli çizgiye gelme adına Diyanetin de etkileri artırılıyor, yapısal kültürün de adımları atılmaktadır. Hanedan tipi paylaşımların artık ayuka çıkıp yasal zemmin le uygulanması da devam ediyor. Yetmezmiş gibi de Kuzeyde yaşayan nifusa yaklaşacak öğrenci müşterileşme hamleleriyle de Kuzeyde gelip gidici önemli dinamik genç bir yapı da yerleştirilmektedir. Sonra da Bleyır hayrani Akıncı çıkıp “Kıbrıs görüşmelrinden umut bekliyor ve Anastasiye gönderme yapıyor!

Adına Kıbrıs görüşmeleri dense de örneğin, Türkiye tam da konulara yoğunlaşmışken, birden “AB zorlamalı” kendine de “Dört özgürlük hakkını” Kıbrıstan istiyor. Yetmedimi, tam da Cenevre açıklanıp, Akıncı görüşmeler yapıp şovlar döktürüp, güneye gönderme yaparken, Mağusa açıklarındaki Barbaros gemisinde Erdoğanın damadıyla bizim Atun hacımız buluşup, hem tehtit hem de rant paylaşım mesajlarını çakıyorlardı. Bu dahi Kıbrıs görüşmelerindeki “2 lider” simgesinin neden yetersiz olduğunu açıklamaya yetiyor. Bunlar yaşanırken, bir yanda Cenevre nameleri okunurken, arazi peşkeşleri, deniz zaptetmeleri ve bolca vatandaşlıklar yapılırken, hala Cenevredeki “2 liderin nasıl görüşeceği” garip tartışmasıyla da zaman doldurulmaya çalışılınıyor. Birileri de bu gerçekleri sanki yokmuşcasına zıplayarak “barış hemen şimdi* 2 lideri cesaretlendirelim” eğlenceli barış etkinlikleri düzenliyorlar. Masada nelerin olması gerektiğini, görüşülenlerin hangisi çözüme uygun olduğu veya ağızları dolu dolu dedikelri “uluslar arası parametlerelerin” ne olduğunu da söylemeden, dans ederek şarkı söylüyorlar…

Kıbrısta havalar böyle. Önemli garantör ve her zaman son anda atığı golelrle istediklerini alan ingiltre ise başka gelişmelerin içinde gündem yaşıyordu. Hernekadar “biz 2 lider ne anlaşırsa kabulumuzdur” deselerde, tarih bize Birleşik Kralığın son andaki hamleleriyle temel vurguyu yaptığını da hep öğretti. Unutsak ta bu tekrar yaşandı. Hat ta buradaki resmi çevreler bellek kaybı ile hamasete güvenip, zaman içinde tersini de söylediler. Örneğin, Türkiye medya ekseninde hem de kendine muhalif denen ekranlarda dahi 20 Temuz Müdahalesinin ingilterenin engelemek istemesinden söz ediyorlar. Başta Türkiye kamuoyu da bunu kabuleniyor! Oysa, 18 Teemuz 1974 yılında Ecevit Londraya gidip İngiltere başbakanıyla Kıbrısa müdahaleği birlikte yapmalarını önerirken, Kalahanın “Siz yapın, biz zaten destekliyoruz” diplomatik olayını hala benim gibi o dönemi yaşayanlar unutmadılar. Ama, bellek kaybıyla tersini vurgulayıp tıpkı son dönemlerde bazı yine “sol” denilen akademisyenlerin ayni olayda ABD aklamaya çalıştıkları gibi!..

Birleşik Kralıkta dediğim gibi, başka gelişmeler vardır. Bunların en önemlisi İngiltere başbakanının kamuoyu yoklamalarına güvenip, daha fazla güçlenme adına aldığı erken seçim ve bunun 8 Haziranda yapılma olayıdır. Gerçekten, İngiltere seçimleri adeta Kamuoyu ezber tabusunu kavramsal olarak yeniden yerine oturtan sonuçlarla gereken bilimsel dersi de verdi. Seçim yokken yapılan kamuoyu yoklamaları, prokramlar açıklandıktan sonra elbet değişime uğraması kadar doğal bir şey olamazdı. Nitekim, seçim rüzgarına takılmadan ki göstergelerle erken sarhoş olan Muhavazakarlar, birden şaşkına döndüler.

Başbakan Meyi heveslendiren başka bir gerçek daha vardı: işçi partisi başkanı seçilen Kormın sol bir açılım yapıyordu. İşçi partili birçok çevre Kormuna karşıydı. Hat ta onu istifa etirmek için de baskılar yapıyordu. Parlementerler başkanlarına karşıydı. Gözden kaçırılan, Kormun başkan olurken, parlementerlerin değil, sendika ve gençlik örgütlerinin oylarıyla seçildi. Bu hep göz ardı edilip, algılarla değerlendirme yapılıyordu. İşçi parti içi çelişkiler ve kamuoyu destek ivmesi, Muhavazakarları 3 yıl öncesi erken seçime yönelti. Ancak, işçi partisinin sol prokramla seçime girmesi, Londra, Mançester, Londra saldırıları da beraberinde sorguları da taşıdı. Sonuçta, Muhavazakar parti parlemento çoğunluğunu da kaybederek, kualisyonla yönetime ancak devam etme noktasına geldi. Parçalanan ve sermayece çökertilmek istenen işçi partisi ise gücünü artırarak, hem de sol prokramla birlikte yükselişe geçti.

İngiltere seçimlerinde pek konuşulmayan başka bir gerçek daha var! Anımsayanlar şimdi akılarına getirecektir: Kısa zaman önce İngiltere AB ile ilgili referandum da yaptı. Referandumda AB kopuşu lehine sonuçlandı. Bu referandumda başı çeken Büyük Britanya faşist partisiydi. Çoğu resmi partiler enazından AB içinda kalma lehinde çalıştılar. Sadece Muhavazakar parti içi kırılmalar yoğundu! Kameron bu sonuçla da referanduma getirme ve başarısız olma ndeeniyle Muhavazakar parti başkanlığından ve başbakanlıktan istifa yaptı. Şimdiki başbakan Mey ondan sonra parti lideri oldu. Bu seçimde referanduma taşıyan, hayır için direk probaganda yapan Büyük Britanya partisi nerede ise konuşulmadı. Böylesi başka bir İngiltere gerçeği daha vardır.

Son nokta şu: buraya gelip hep sağ partileri destekleyen Kıbrıslı özellikle Türklerin önemli kısmının işçi partisine oy verişi de başka bir paradoks. Tıpkı Türkiyeli önemli kesiminin, aynen Almanyadan Holandaya varan tutumları gibi.Türkiyede AKP veya iktidarda olan partilere oy verirken, ilgili ülkelerde tam aksi sol partielre yönelmektedir. Bu nokta giderek batıda gelen yabancılara karşı faşist eylimleri de artırmaya adaydır.

Özetlenen İngiltere seçimleri, aslında bizler için tek önemli sonucu vardır! Bize hep tektip politika ve piysa modelli özeleştirme dayatılmaktadır. Sol görülen partiler dahi bu yelpazede Liebral roluna dek geldiler. Birleşik Kralık seçimleri hepimize sol prokramın ne olduğunu, bunun da başarılabileceğini kanıtladı. Ayrıca, seçimlerin bazen parti içi sağ kaynaştırmanın eriterek sol eksenin kurulma olasılığın da olası olduğunu kanıtladı. Birileri solu yazarken, adamızda önce kendini aynada seyredip de konuşup yazmasını da öneririm. Yok, “dün başka, bugün banbaşka* Orda şöyle, burada böyle” demenin de garabetine pek de seyirci kalmayacağımı da belirteyim.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
345AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin