toplumsal muhalefettoplumsal hareketlerYunanistan Avrupa’yı yeniden kuruyor
yazarın tüm yazıları:

Yunanistan Avrupa’yı yeniden kuruyor

Yeniçağ podcastını dinleyin

SELAMİ İNCE – Birgün

Mayıs ayı içinde Avrupa’da gerçekleştirilen seçimlerin her üçünü birlikte değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Fransa devlet başkanlığı seçimleri, Yunanistan’daki genel seçimler ve Almanya’nın en büyük eyaleti, Kuzey Ren Vestfalya’daki eyalet seçimleri “Avrupa’nın yeniden kurulmakta olduğuna dair” ipuçları veriyor.

Özellikle Yunanistan ve Fransa seçimleri bize bu zamana kadar genel olarak ‘bir ekonomik birlik’ olarak görünen Avrupa’nın bundan böyle ‘daha siyasi bir birlik’ olarak da sahneye çıkacağını gösteriyor. Avrupa’nın hem sağı hem de solu artık Avrupa çapında birlikte hareket ediyor ve işin sevindirici yanı ise, ‘radikal küçük solun’ Avrupa ölçeğinde sosyal demokrasiyi etkilemeye başlaması.

Özellikle ‘yönetilemez’ bir ülke haline gelen Yunanistan’ın, yeni Avrupa’nın başlangıcında oynadığı ya da bundan sonraki oluşumda oynayacağı rol çok önemli. Yeni Avrupa’nın kuruluşunun eski Avrupa’nın en zayıf halkası Yunanistan seçimlerinden sonra başlayacak olmasındaki ironiyi bir yana bırakırsak, Yunanistan seçimlerinin, krizde Avrupa’yı yöneten ama özünde krizin nedeni olan liderlere karşı da bir zafer olduğunu görürüz. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan seçimlerinin sadece ülkenin iç politikasına dair bir seçim olmadığını, Avrupa’nın bir seçimi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.

 

SYRIZA NEYE GÜVENİYOR?

Yunanistan seçimlerini sadece, Radikal Sol Birlik’in (SYRIZA) AB’ye karşı zaferi olarak değerlendirmek yetersiz olur. Bunun için Avrupa’daki son üç seçimi, Yunanistan seçimleri üzerinden tekrar değerlendirmek gerekiyor. Bunu da en iyi “Yunanistan’da neler oldu” sorusunu tekrar sorarak ve bu soru etrafında sorulmuş diğer sorulara verilen cevaplara bakarak yapabiliriz.

Asıl sorudan başlayalım: SYRIZA, neyine güvenerek “iktidara geldiğinde AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF kredilerini yeniden yapılandıracağını, bu biçimiyle kredileri geri ödemeyeceğini” söylüyor? Evet, aslında Avrupa’nın yeniden kurulduğu iddiası da bu soruya verilen cevaplarla temellendiriliyor.

Önce basit bir cevap verelim: SYRIZA lideri Alexis Tsipras, bu konuda öncelikle yüzde 70 oranında “bu şartlar altında borçlarımızı ödememeliyiz” diyen Yunan halkına güveniyor. Evet, bu elbette popülist bir açıklama oldu ve bu açıklama da Tsipras’ın sadece güncel siyasal yanıyla ilgili. Asıl cevap ise, belki daha basit. Tsipras, Fransa yeni Devlet Başkanı François Hollande’a güveniyor. Nasıl mı?

Avrupa ekonomisi ve siyaseti üzerinde asıl belirleyici olan Sarkozy-Merkel bloku, Hollande’ın seçimi kazanmasıyla büyük yara aldı. Hollande, Devlet Başkanı olarak ilk görüşmesini yaptığı Merkel’a “Büyüme ve istihdam temelli olmayan bir ekonomi politikasını desteklemeyeceğini” bildirdi. Yani, Merkel politikalarının bundan böyle işinin zor olduğunu, Merkel’ın en büyük destekçisi olan Fransa’nın “ben yokum” dediğini görüyoruz.

Sosyal demokrat Hollande, herkes kendisine ‘Schröder-Blair üçüncü yolculuğunu’ yani neoliberal sosyal demokratlığı önerse de, krizin nedenleri ve yıkımları konusunda neoliberallerin katkısını iyi bildiği için, sol sosyal demokrasinden henüz ayrılmış değil.

 

ASIL DESTEK SOL CEPHE

Ama Yunan Solu ve Hollande için daha önemli bir şey var: Hollande’ın Devlet Başkanı seçilmesinde, yaklaşık yüzde 15 oranında oyu olan Fransa’daki Sol Cephe’nin katkısı büyük. Sol Cephe’nin adayı Jean-Luc Mélenchon, ilk tur seçimlerde yüzde 11 oranında oy almıştı ve ikinci turda Sarkozy’ye karşı Hollande’ı destekledi. Mélenchon’un aday olduğu Sol Cephe’yi oluşturan en güçlü partilerden biri Fransız Komünist Partisi. Parti’nin Genel Sekreteri Pierre Laurent ise aynı zamanda Avrupa’daki bazı sol partilerin çatı örgütü konumundaki Avrupa Solu Partisi’nin Genel Başkanı. Peki, Avrupa Solu Partisi’nin Genel Başkan yardımcısı kim? Evet bildiniz: SYRIZA lideri Alexis Tsipras! Bilindiği gibi Tsipras aynı zamanda Yunanistan’daki sol parti Synaspismos’un genel başkanı.

Bütün bunları “kim, kimin neyi oluyor, bilin” diye değil şunun için yazıyorum: Avrupa’da ‘Schröder-Blair üçüncü yolculuğu’ hezimetinden sonra, sosyal demokrat partilerden ayrılıp daha radikal, sosyalist solla birleşen ve yeni sol partileri oluşturan siyasi güçler, bugün klasik sosyal demokrat partileri daha sola çekmeye başladı. Zaten iki yıl önce toplanan Avrupa Solu Kongresi’nde alternatif ekonomi politikaları ve krize karşı izlenecek bu yol karara bağlanmıştı.

Bu zamana kadar sosyal demokratların ‘küçük ortak’ olarak bile koalisyona almak istemediği bu güçler, Yunanistan örneğinde olduğu gibi, belki de bundan sonra sosyal demokratları ‘küçük ortak’ olarak koalisyona alacak. Ama ne olursa olsun, Avrupa sosyal demokrasisi, şimdi daha sola çekilmiş durumda. Onlar için daha iyi bir seçenek görünmüyor. Çünkü bütün diğer seçeneklerin kötü olduğu görüldü.

Yeni Avrupa’nın bunun dışındaki ikinci yanı ise, Avrupa Solu’nun dayanışmasında görüldüğü gibi, Avrupa’da artık ülkelerin içişlerinde siyaseten bağımsız olmadıkları meselesi. Hem Fransa hem de Yunanistan seçimlerinde, sol, birbirinin işlerine karıştı. Hem radikal sol karıştı hem de sosyal demokratlar. Örneğin Alman sosyal demokratları Fransız sosyal demokratları için çalıştı. Sağda da bu böyle oldu. Örneğin Merkel, Sarkozy için canla başla çalıştı.

 

AB ‘NEDEN OLMASIN’ ÇİZGİSİNDE

Tekrar Yunanistan’da dönecek olursak, seçimde büyük başarı gösteren SYRIZA, Fransa’nın da gücüyle Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılacağına, en azından borç ödemelerinin bir süre erteleneceğine inanıyor. Yani SYRIZA AB’den asla ayrılmak istemiyor. İçlerinde gerçekten oldukça radikal hareketlerin de bulunduğu 12 parti ve hareketin koalisyonu olan SYRIZA, seçimlerden ikinci parti olarak çıksa da koalisyon kurmaya yaklaşmadı. Çünkü, diğer partilerin hemen hepsi Merkel çizgisinin devamını savunuyordu ve Merkel’a karşı olan SYRIZA, ‘halkı hayal kırıklığına uğratmamak’ gibi akıllı bir taktikle ülkeyi yeni seçime götürmeyi başardı.

SYRIZA, Yunanistan Komünist Partisi’nin aksine, Cumhurbaşkanıyla görüşmeye gitti, hükümet kurma turlarına katıldı. Ama asıl gücünü, gelecek seçimlere yönelik kullandı. Alexis Tsipras, hükümet kurma görüşmeleri yaparken asıl muhatabının AB olduğunu bildiği için AB’ye ‘Yunan halkının kredileri yeniden yapılandırmayı seçtiğini’ bildiren mektup gönderdi. Büyük bir olasılıkla da bu mektubun görüşmelerini haziran ayındaki yeni seçimden sonra hükümet yetkilisi olarak yapacak.

SYRIZA, aslında “Merkel’ın domine ettiği AB ne derse yapalım” çizgisiyle, “AB’den de avrodan da çıkalım” çizgisi arasında üçüncü bir yolun daha olduğunu hem Avrupa’ya hem Yunanlılara gösterdi. “Asla üçüncü bir yolun olmadığını” söyleyen AB de şimdi “neden olmasın” çizgisine gelmiş durumda.

Tsipras biraz herkese “sosyal Avrupa mümkündür, emeğin Avrupası mümkündür” sözlerini tekrar hatırlamayı öneriyor, hatta bunun için attıkları başarılı adımı gösteriyor. Her şeyden önce Avrupa’nın kapitalistleri bunu artık daha ciddiye alacak.

IMF Başkanı Christine Lagarde bile geçen hafta, “Ne olacak canım, bir ülkede ekonomi büyümemişse o ülkeye ille de sözünüzü tutun diyemeyiz ki” babında bir açıklama yaptı. IMF’nin bile bu noktaya gelmesinde elbette hem Almanya’da hem Yunanistan’da hem de Fransa’da seçimlerden başarıyla çıkan radikaliyle, sosyal demokratıyla solun Avrupa çapındaki dayanışmasının etkisini unutmamak lazım. Buna bir de, SYRIZA’nın, Yunanistan gibi diğer Avrupa ülkelerinin bir dayanışma cephesi oluşturması önerisini de eklemek lazım.

SYRIZA’nın ‘müzakereci ve pragmatist’ tutumunu “taç giyen baş akıllanır” sözüyle mi açıklarız yoksa iktidar nimetleri kokusunu alınca takla atmaya başladılar diye mi açıklarız o da sizin meşrebinize kalmış artık!

 

Alexis Tsipras: Yeter artık bankaların Avrupa’sına!

Tsipras ile Avusturya’nın ‘Kleinezeitung’ gazetesi bir söyleşi yaptı. Chrissi Wilkens’in yaptığı görüşmenin aslı http://www.kleinezeitung.at/ adresinden Almanca okunabilir. Görüşmenin yayınlandığı tarihte, yani 15 Mayıs’ta Yunanistan’da yeni seçim kararı alınmamıştı.

> Sol bir hükümet kurma deneyiminiz başarılı olmadı. Bu şartlar altında Yunanistan’da bir hükümet kurmak mümkün mü?

Yunan halkı 6 Mayıs akşamı ilk adımı attı. Ben aynı akşam bir mücadeleyi kazandığımızı ama henüz bütün savaşı kazanamadığımızı açıkladım. Üç yıldır emek dünyasına karşı verilen ekonomik savaş devam ediyor. Bu yozlaşmış sistem daha fazla iktidarda kalabilmek için savaşa devam ediyor. Sol bir hükümet, bu sistem için bir karabasan. Bu sistem saçma seçim yasalarıyla, AB Troykasının baskıları ve halkın terörize edilmesiyle solun hükümet kurmasını engellemeye çalışacaktır. Ancak bu bir zaman sonra artık engellenemez hale gelecek. Yalnızca Yunanistan için değil, aksine bütün Avrupa için böyle olacak. Yıllardır bu sistemin politikacıları halkın gücünü hafife aldı. Sanki toplum yokmuş gibi düşünerek yasaları yaptılar.

> Eğer kemer sıkma önlemlerine uymazsa, Yunanistan’ın iflas edeceği ve Avro Bölgesinden çıkarılacağı tehdidiyle karşı karşıya olduğuna imkân veriyor musunuz?

Kriz bir tercihin sonucu bilinçli olarak oluşturuldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana toplumun elde ettiği emekten yana ve toplumsal haklar geri alındı ve bunların hepsi geri verilmeli. Başka bir ekonomi politikası uygularsak ancak krizinin üstesinden gelebiliriz. İçinde bulunduğumuz aşamada, direniş göstermesinler diye Yunanlıları terörize etmeye çalışıyorlar. Yunanlı politikacılar bu neoliberal radikal reçeteyle devam ederlerse, o zaman Yunanistan iflas eder ve Avro Bölgesinden de çıkarılır. En başında, onlara göre, kemer sıkma politikasını doğru uygulamasını bilmeyen Yunanlılar suçluydu. Portekiz ve İrlanda iyi not aldı çünkü onlar ev ödevlerini yapan iyi öğrencilerdi. Ama bugün bu her iki ülke de, bizim içinde bulunduğumuz felaket yönüne doğru hareket etmekte.

> Kemer sıkma program paketinin yeniden müzakere edilmesinin mümkün olduğunu mu düşünüyorsunuz? 

Bu tasarruf programlarının zaten ikisi daha önce başarısızlıkla sonuçlandı, şimdi üçüncüsüne doğru giden yoldayız. Zaten borçların bitmesinden sonra dayatılan yükümlülüklerin yerine getirilmesi de dayanılır gibi değil. Yunanistan iç politikasının değersizleştirilmesi herhangi bir sonuçtan çok yalnızca uğursuzluk getirir. Yunanistan karar altına alınan bu kemer sıkma politikasını geçersiz saymalı ve troykayla yeniden müzakerelere başlamalı. Yeni müzakereler için hazır ortam var çünkü hiç kimse parasını kaybetmek istemiyor. Yeni bir sol hükümet bu teslimiyet anlaşmasına ve sert kemer sıkma politikalarına bir son verebilir.

> Avrupa halkının sanki radikal tasarruf tedbirlerini artık onaylamayacağı görülüyor. Bundan sonraki adım ne olmalı?

Yunanistan, kendisiyle aynı durumda olan diğer ülkelerle bir cephe oluşturmalı. Bütün bu ülkeler finans piyasalarının spekülatörlerine karşı yeni bir koruma ve yeni bir politikanın oluşturmasını dayatmalı. Krizden kurtuluş yalnızca büyüme tedbirleriyle mümkün. Çok yakında bütün Avrupa toplumlarında Avrupa Birliği Komisyonu’nun politikalarına, Avrupa Merkez Bankası’na ve IMF’ye karşı protestoların başladığını duyacağız. Avrupa tasarruf ve kısıtlama politikalarına karşı büyük reddediş yakında. Yeter artık bankaların Avrupa’sına!

Yunanistan: Syriza’yı anlamak

 

Paul Mason

Bu yazı bir blogdan çok Syriza’nın ve lideri Alexis Tsipras’ın gerçekte kim olduğunu ve anketlerin gösterdiği üzere, ikinci bir Yunan genel seçiminde kazanan parti olurlarsa nasıl davranacağını anlamamızı sağlama amaçlı bir dizi not. Tarihsel derinlik konusunda yetersizlik sorunu yaşadım ve elbette bilgilerim İngilizce kaynaklarla sınırlıydı. Birçok yorumcunun sadece birkaç yıl önce önemsiz olduğuna inandığı partiler ve siyasi akımlar hakkında bir şeyler duymaya hazır olun.

Syriza seçim afişlerinde şöyle yazıyordu: “Onlar bizsiz karar verdiler. Biz de yolumuza onlar olmadan devam ederiz.”

1. Syriza “Radikal Sol Koalisyon”un kısaltması. Kilit bileşeni, kendisi de Yunan solunun bir şemsiye örgütü olan Synaspismos adında bir parti.

2. Synaspismos partisinin 38 yaşındaki lideri Alexis Tsipras, 2006 yılında Atina belediye başkanlığı adaylığı ile ön plana çıktı. Tsipras aslen Komünist Parti KKE’nin gençlik kolundan geliyor.

3. Yunan komünizmi, 1970′ler sonrasındaki birçok Batılı komünist parti gibi iki düşman parti arasında bölünmüştü: “İç” KKE ve “dış” KKE – ikincisi Moskova yönelimli partiyi, birincisi daha parlamenter ve toplumsal olarak özgürlükçü bir gündeme sahip olan Avrupa komünistlerini ifade ediyor.

4. İlk başta Synaspismos iki KKE arasında bir seçim ittifakıydı. Ancak 1990′ların başında ana Moskova yönelimli KKE, ittifaktan ayrıldı ve üyelerinin %45′ini tasfiye etti. Bu üyeler Avrupa komünistleri ile birlikte Synaspismos içinde kaldılar. Bunlar arasında Tsipras da vardı.

5. Sonrasında Synaspismos ilginç bir evrim geçirdi. Küreselleşme karşıtı harekete reaksiyon göstererek, öncelikle partinin kendisi, yüksek ölçüde çeşitlilik arz eden bir sol şemsiye örgütü haline geldi: Avrupa komünistleri, sol sosyal demokratlar, solcular ve ekolojistler. Cenova 2001′den başlayarak, zirvelere karşı protesto hareketlerinde önemli bir rol oynadı. Bu esnada ana KKE, kamu sektöründe ve kol emeği sendikalarında taban bulan, geleneksel bir komünist parti olarak kaldı.

6. Ardından 2004 seçimlerinde, Synaspismos başka küçük partilerle bir araya gelerek Syriza’yı oluşturdu. Bunlar arasında, İngiliz SWP’sinden ayrılanlar, ana Komünist Parti’den ayrılanlar ve başka bir ekolojist solcu grup vardı.

7. Tsipras’ın liderliği altında ve tüm solu kapsayarak (gelenekselci KKE dışında) canlanan Syriza, solun oylarını 2007 seçimlerinde %3,3′ten %5,6′ya yükseltti ve 14 milletvekili çıkardı.

8. Aralık 2008′de patlak veren kriz, polisin 15 yaşındaki bir öğrenciyi vurması ardından, Atina gençliği ile yoksullarının iki haftalık isyanına yol açtı ve Syriza’yı solun çekim merkezi olarak daha da güçlendirdi. Syriza içindeki partiler üye bakımından binin altında kalsalar da, birçok genç insan kendilerini onunla tanımlamaya başladılar – hepsinden önemlisi, Marksizm’in hem antifaşist direnişte hem de 1946-49 İç Savaşı’ndaki rolü nedeniyle kitlesel prestije sahip olduğu bir ülkede. Ek olarak, oy hakkı olan göçmenler, göçmen karşıtı söylemin, sağın yanı sıra merkezden de yükseldiğini duyarak, Syriza’ya akın ettiler.

9. Yorgo Papandreu’nun partisi PASOK, Ocak 2010 sonrasında AB tarafından dizayn edilen kemer sıkma programlarını benimseyince, Yunan siyasetinde solda – ki doğal çoğunluğu oluşturduğu söylenir – büyük bir siyasal açık oluştu. Yalnızca KKE ve Syriza kemer sıkma politikalarına karşı çıktı ve bu ikisinden Syriza, genç, direngen ve küresel vizyona sahip bir siyasal liderliğe sahipti.

10. (Burada PASOK’un karakterini not etmek gerekli. İç savaş yıllarında cumhuriyet yanlısı liberallerden ayrışan bir gruptu ve 1974′te Albaylar rejiminin düşüşü ardından geleneksel bir sosyal demokrat parti haline gelirken, örgütlenme biçimleri ve memurlar ile küçük esnaf arasındaki kitlesel tabanı, bazılarının onu Arjantin “Peronizmi”ne benzetmesine neden oldu, yani işçi sınıfı tabanına sahip bir sol milliyetçilik. Bu durum, PASOK liderliğinin AB ile çatışmada “ulus”u temsil etme iddiasını yitirdiği an, siyasi dinamikleri etkiledi.)

11. Gelişmeler Syriza’yı sola çektikçe ve desteğini yükselttikçe, büyük öneme sahip olabilecek nihai bir ayrışma yaşandı. İç KKE’nin – yani Avrupa komünistlerinin – eski liderleri, 2010 Mart’ında Synaspismos’tan ayrılarak Fotis Kouvelis liderliğinde Demokratik Sol’u kurdular. Son seçimde sayılarını 19′a artırana dek, dört kişilik ayrı bir parlamento grubu oluşturdular. Demokratik Sol’un 2011 Mart’ındaki ilk kongresine, sıra dışı bir hamle ile, o zaman PASOK’tan başbakan olan Yorgo Papandreu katıldı. Kalabalığın en önünde oturdu ve alkışladı.

12. Şimdi, bunun anlamı ne ve neden önemli?

13. Ana akım PASOK partisi 2012 Mayıs seçimlerinden önce ayrışma yaşadı. Altı milletvekili Demokratik Sol’a katılırken, diğer bazıları karizmatik kadın milletvekili Louka Katseli liderliğinde kemer sıkma karşıtı sol sosyal demokrat bir parti kurmayı denediler. İkincisi, iz bırakmadan silindi. Ancak PASOK solu ve seçmenleri, şu anda oldukça ılımlı, kemer sıkma karşıtı ancak esasen sol sosyal demokrat, Avrupacı bir partide – artık 19 sandalyeye sahip Demokratik Sol’da – eski Avrupa komünistleri ile bir arada var oluyorlar.

14. Syriza, solcuların, ilericilerin, toplumsal olarak özgürlükçü genç insanların yanı sıra, Komünist Parti’ye özel olarak angaje olmayan sendikalı seçmenlerin de oylarını topladı ve 52 sandalye elde etti.

15. Komünist Parti’nin kendisi, oylarını artırırken, geleneksel demografik tabanının dışına çıkamadı, yani kol işçilerinin, tarihi savaş öncesi işçi hareketine kadar uzanan, aile sadakatine sahip eski ömür boyu komünistlerin. KKE 26 sandalye elde etti.

16. Bu hafta hükümet kurma müzakerelerinde PASOK lideri Venizelos, Demokratik Sol’u Troyka tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarından “aşamalı olarak ayrılacak” bir programı kabul etme noktasına kadar getirdi. Ancak Syriza’yı katılmaya ikna edemediler ve Demokratik Sol, Syriza’nın olmadığı bir PASOK/YD koalisyonunun tutsağı olacağını biliyordu.

17. Yeni seçim ufukta görünürken, olası sonuçlardan biri seçmenlerin YD ve PASOK’a geri dönmesi. Ancak son anketler böyle söylemiyor. Solda kemer sıkma politikalarına karşı tutarlı bir muhalif olarak görülen ve diğer tüm solcu partilerin geleneksel tabanı arasında söyleme ve ivmeye sahip olan Syriza için artan bir destek gösteriyorlar.

18. Soldaki demografik özelliklere baktığımızda şunları görüyoruz:

Yoksullar arasında alternatif bir yaşam süren ve Syriza’dan başkasına oy vermeyecek olan anarşist görüşlü gençlik. (Anekdot vermek gerekirse, bazı “kara blok” üyelerinin bile, “sürekli isyan/karşı kültür”ün beyhudeliğini kabul ettikten sonra Syriza’ya katıldığı söyleniyor.)

Vergi artışları, ücret kesintileri, keyfi kesintiler, kıdem kaybı ve işten çıkarmaların vurduğu birçok memur dahil, orta sınıf ve serbest çalışanlar

Merkez sol sosyal demokratlardan komünistlere ve Troçkistlere kadar değişen bir aralıkta özel sektör sendikacıları

Göçmenler ve kent yoksulları

Eskiden PASOK tabanını oluşturan ancak vergi artışlarının, vergi önlemlerinin ve göstericilerin sürekli olarak polis şiddetine uğramasının radikalleştirdiği ve büyük ihtimalle Yunanistan’daki herhangi bir uzun vadeli yapısal reform tarafından yıkıma uğrayacak olan küçük esnaf.

19. O zaman Syriza’nın başarısı, eski Moskova tarzı KKE de dahil olmak üzere solun neredeyse her partisinden oy kaparak, tüm bu gruplardan seçmenleri ve aktivistleri etkileyebilme becerisine bağlı görünüyor.

20. Geçtiğimiz yedi gün boyunca yapılan müzakerelerde, Tsipras ve yakın danışmanları, anayasal müzakereler oyununu oynuyor görünerek, kemer sıkmanın ekonomik olarak reddedilmesi tutumlarına bağlı kalarak, ancak genel olarak doğal PASOK, Demokratik Sol veya KKE seçmenlerini söylem olarak yabancılaştıran bir yol izlemeyerek, güvenilirliklerini daha da yükselttiler.

21. Tsipras’ın kemer sıkma karşıtı bir sol hükümet oluşturmak amaçlı başarısızlığa mahkûm girişimi sırasında yapılan NET anketinde, Syriza’ya destek, – AB’ye rest çekilmesini isteyen sol seçmenler için bir çekim merkezi olarak ivme yarattığını açık olarak gösterir şekilde – seçimdeki %17 oranına kıyasla %27′de çıktı. PASOK hem Syriza hem de Demokratik Sol’a karşı zemin yitirmişti. Bazı KKE seçmenleri ikinci bir seçimde Syriza’ya oy vereceklerini söylemişler.

22. 2011 yazında Syriza’nın önde gelen üyeleri ile görüştüğümde, hükümet oluşturma olasılığı konusunda çok karamsardılar – PASOK’tan ayrılanlar dahil tüm solun ittifakı halinde bile. O vakitler tek çözümün, siyaset üstü bir sol milliyetçi figür, yani bir “Yunan Kirchner’i” ya da “Yunan Morales’i” olacağını ve böylesi birinin yokluğunun Marksistlerin “işçi hükümeti” – örneğin aşırı solun dahil olduğu ancak parlamenter yollarla sınırlı radikal reformcu bir hükümet – dedikleri şeyi kurmayı imkansız hale getirdiğini söylüyorlardı.

23. Ancak şu anda, Bay Tsipras’ın karizması, aşırı sağ bir ters tepme korkusu, krizin derinliği ve PASOK’un ayağa kalkamayacak gibi görünmesi, Tsipras’ın kendisine Morales rolü kazandırabilir. Sol parti liderlerinin tümü arasında, katı bir ideolojinin en az esiri olanı o, çünkü Syriza yüksek çeşitliliğini ve içeride demokratik yapısını koruyor. Ve net şekilde diğer liderlerden bir jenerasyon daha genç. (PASOK’un bir başka sorunu da genç politikacılarının sosyal demokrasinin teknokratik sağına eğilim göstermeleri.)

24. Syriza sözcüsü ile bu yılın başında görüştüğümde, örneğin NATO karşıtı sol bir partinin, polisinin 2008′den bu yana düzenli olarak parti gençliği ile çatıştığı bir ülkede iktidara gelmesi meselesini ele aldım. Mesaj, amaç açısından bilinçli olarak sınırlı olacakları ve herhangi bir programın özünün, borçlu yönetiminde kısmi temerrüt, yani kalan borca faiz ödemelerinin askıya alınması ve Troyka’nın aracılık ettiği kurtarma paketlerinin ikisinin de reddedilmesi olacağı idi. Syriza’nın Demokratik Sol ve PASOK ile paylaştığı bir nokta ise, AB toplumsal modeline bağlılık: Sol küreselleşmeciler. Bu yüzden, dünyanın geri kalanı için bu nasıl görünürse görünsün, Yunanistan’ı Avrupa bakışından çıkıp bir Brüksel/Berlin inisiyatifi gibi Yunan nüfusuna dönmeye zorlamak için herhangi bir girişimde bulunabilirler.

25. Önümüzdeki seçimde, Syriza %26 oy alırsa, oy yeniden dağılım kurallarına göre YD’nin bu sefer kazandığı ile aynı sayıda, yani 100′ün biraz üstünde bir sandalye kazanacaklar. Bunun üzerine Demokratik Sol’un oyu ile 20 sandalye daha eklenirse ve Komünistler 26 sandalyelerini korurlarsa, bu, çoğunluk için gereken 150′ye çok yakın olur.

26. Syriza’nın kısa süre içinde kendisini tek partiye dönüştürebileceği ve Antarsia (%1 alan) adında aşırı sol bir grubu ve sandalye elde edemeyen PASOK’tan Louka Katseli grubunu ve anketlerde %3′ün altında görünen Ekolojist Yeşiller’i kapsayabileceği söyleniyor. Bu durumda hem sağına hem de soluna doğru daha da genişleyecek demektir.

27. Çoğunluk olmasa bile, bir Syriza-Demokratik Sol azınlığı, PASOK’un kalan milletvekillerinin çekimserliğine, KKE’nin örtülü “muhalefetsizliğine” ve paradoksal olarak, sağ kanat kemer sıkma karşıtı parti Bağımsız Yunanlar’ın (muhafazakâr milliyetçiler) muhalefetsizliğine bağlı bir yasama programına girişebilirler. Buna tek geçerli engel KKE’nin Syriza’ya ve hatta Yunan solunun tüm geri kalanına karşı tarihsel husumeti.

Sonuç ne olursa olsun, yukarıdakiler, tarihsel faktörlerin, AB’nin pozisyonunun ve gençliğin demografik radikalleşmesinin bir bileşiminin, herhangi bir Avrupalı parlamentodaki en sol partilerden birini hükümet oluşturmaya ve AB ile, Yunanistan’ın Avro bölgesi üyeliğinin askıya alınmasını veya Avro bölgesinden çıkarılmasını göreceği kuşkusuz bir restleşmeyi provoke etmeye birkaç adım mesafeye nasıl taşıdığını açıklamakta.

Aynı zamanda sonuç olarak kurulacak hükümetin, söylemine ve bazı seçmenlerinin radikalizmine rağmen, aslında, sol sosyal demokrat bir hükümetten biraz daha fazlası olabileceğini açıklamakta. Ana akım partileri, merkez seçmenlerin çoğunluğunun iradesini yansıtamadıkları bir pozisyona zorlayarak, AB, 1974′ten beri şekillenmiş olan Yunan parti sisteminin yıkımı ile sonuçlanabilir.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
297AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin