arşivAli SarıtepeGELEN TÜRK(MÜ) GİDEN TÜRK(MÜ) - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

GELEN TÜRK(MÜ) GİDEN TÜRK(MÜ) – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bir dönem “KKTC”de sayım yapılsın çağrılarına, Rauf Denktaş’ta somutlaşan söylemdi, “gelen Türk, giden Türk”. Ve dolayısıyla ada parçasında ki nüfus hareketliliğinin anlam farklılıkları yaratmadığı, içerikte yoksunlaşmaya dönüşmeyeceği anlatımı idi.

1974’te ki “Barış(!) Harekatı”ndan sonra; Türkiye’den  işgal edilmiş bölgeye getirilen insanların bu ülkeden herhangi bir getirilişi değildi. TC’den ada kuzeyine gitmek isteyen insanlara ön verme anlayışına tekabül etmeyen bu demografik hareketlendirme, getirildiği yerler anlamında dikkate tabi tutulursa, bunun arkasında demografik hareketlendirmenin ikili karakteri olduğu görülmektedir.

Türkiye’den buraya rastgele nüfus hareketliliği yapılmamıştır. Kaba bir gözle de olsa ada parçasına baktığımızda Trabzon, Hatay, Adana, Antalya, Adıyaman gibi bölgelerden aktarımlar olduğu görülebilmektedir. Dolayısıyla da, ada parçasına yönelen nüfus hareketliliği bölgeler noktalı yapılmış olduğu görülebilmektedir.

Acaba bu hal kendiliğinden ortaya çıkan bir durum mudur yoksa bilinçle üretilip, pratiğe dökülen bir plan ya da planlamamıdır. Bu soruya sağlıklı bir yanıt verebilmek için Osmanlı ve Osmanlı son dönem yaşanmışlıklarının bilince çıkarılması, bize oldukça açıklayıcı bilgiler verebileceği düşüncesindeyim.

Osmanlı imparatorluğunun aynı zamanda halklar cenderesi olduğu, ulusların kendilerini ifade etme haklarlını kullanma sürecinde bu topraklarda birden fazla devletin ortaya çıktığı, günümüze ulaşan hakikatlerdir.

Tam da bu dönemde; İttihat ve Terakkinin Balkanlarda hezimetle sonuçlanan savaşta yönetici güç olması, ona aynı zamanda yeni(!) politikalarını uygulama zemini de sağlamıştı.

Edirne sınırlı Müslümanlaştırma-Türkleştirme politikası. Bu politika; Balkanlarda ki Müslümanları Anadolu’ya ve Rumeli’ye çekme politikası ve bunun devamı olarak kendi plan sınırları içerisinde olan halkları  dışarıya gönderme/yönlendirme, bir biçimiyle imha etme ya da imha olma koşullarına sürülmeleri. Hedeflenen topraklarda bu tür uygulamalar yapılırken, sınır(!) boylarını güvenceye almak içinde, buralarda halen kalan farklı halkları Anadolu içlerine sürme plan uygulamaları yapılmıştır.

Bu dönemde yapılan bu tür faaliyetler, asla gelişigüzel yapılmamıştır. Merkezi planlamalar; yerel çalışmaların/incelemelerin yol göstericiliğinde yapılan uygulamalar olmuştur. Bunlar, tarihçilerin yapmış olduğu tarih çalışmaları ile ortada duran gerçeklerdir.

Bu meyanda; TC’nin ada parçasına yapmış olduğu demografik hareketlilik, bölgelerin geçmişleri anlamıyla farklı karakterlilikler taşıyıp taşımadığını da aklımıza soru işaretleri olarak takmaktadır.

Trabzon ve havalisinin Pontus devleti olduğu ve burada Rumların ve Ermenilerin yaşıyor olması. Adana bölgesinin ise tarihsel olarak Kilikya bölgesi olduğu ve burada da Ermeni-Rum nüfusunun yoğun olduğu. Keza Antalya-Teke bölgesinin ise Rum yoğunluğuna sahip olduğu. Kaldı ki, Hatay bölgesinin Arap karakterli olması ve 1930’ların son yıllarında yapılan referandum neticesinde TC sınırları içine girmesi, aklımıza etnisite olgusunu getirmemesi mümkün değildir.

Osmanlının kuruluş döneminden bu yana Müslüman etnik politikasının, onun olmazlarından biri olduğu hakikati ortada dururken bu soruyu kendimize sormamız bir zorunluluk olarak durmaktadır.

Ada parçasının işgalinden sonra yapılan etnik hareketlilik, Osmanlı etnik arşivleri esas alınarak yapılmış olduğunu göstermektedir. Kendi getirdikleri bölgelerden kalanlarının Türkleşmiş olduğu bu topluluklar, ada parçasına getirilerek köklerinden kopartılmakta ve buraya yerleştirilmesi neticesinde de ada parçasında tam manasıyla Türkleştirilmiş olmaktadırlar. Hatay göç ettirilmişleri kendi topraklarında Arap’ken ve üstelik Sünni ya da alevi Arap’ken onlar bugün ada parçasında Türktürler.

Dolayısıyla ortaya şu çıkmaktadır.

Adaya yapılan nüfus aktarımı, bu insanların Türkleşmesi operasyonunu tamamlamış olmaktadır.

Ada, TC’nin Türkleştirme sahasıdır.

Diğer boyotu da, aktarılan nüfusun yoğunluğu itibari ile Kıbrıslıtürk iradesi egemenliğinin yok edilmesi düzenlemesi yapılmıştır. Ada kültürü erozyona ve yok olmaya başlamıştır.

Ada parçasından gidenlere baktığımızda ise, gidenlerin mutlak kısmına yakını başta İngiltere olmak üzere Avrupa ve Amerika’ya gitmiştir, gitmektedir.

İşgal gerçekleştirildiğinden beri, ada parçasına taşınan nüfus tamamen kontrol altında bulundurulmakta ve bununda ötesinde, bölgesel dernekler ve lokaller oluşturularak; getirilenlerin birbirlerini kontrol altına tutmaları sağlanmaktadır. Bu örgütlenmeler aynı zamanda “sivil” tepkilerin konulması gerektiği anlarda da, bu tür faaliyetler onlara yaptırılmaktadır.

Görüldüğü üzere; Osmanlı fetih politikasında yapılan uygulamalar ve planlamalar, tarihsel miras olarak TC tarafından da en eksiksiz bir biçimde yapılmaya devam edilmektedir.

Sonuç olarak:

Gelen Türkleştirilmekte giden de kimliksizleşmektedir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
295AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin