iktibasCeren ErgençYarın Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı? - Ceren Ergenç
diğer yazılar:

Yarın Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı? – Ceren Ergenç

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Soğuk Savaş sonrası kurulduğu düşünülen ‘Batı liberal düzeni’ ilk önce iktisadi krizlerle, yakın zamandaysa sıcak savaşlar ve aşırı sağın yükselmesiyle düşüşe geçti. Bu da, yirminci yüzyılda dünya savaşlarıyla sonuçlanan bir döngüyü yeniden mi gözlemliyoruz sorusunu gündeme getirdi. Değişik bölgelerdeki muhtelif silahlı çatışma ihtimalleri, yeni bir dünya savaşını tetikler mi diye yakın gözlem altında. ABD her ne kadar Ukrayna ve Gazze savaşlarıyla Ortadoğu’dan çıkamasa da, gelecekteki tek rakibini Çin olarak belirlemiş olduğu için Doğu Asya’daki potansiyel çatışmalar bu bağlamda çokça mercek altında.

Çin’den kaçan milliyetçilerin yeni bir fiili devlet/siyasi entite kurduğu Tayvan Adası üçüncü dünya savaşı kehanetlerinde kendine mütemadiyen yer buluyor. Bugünlerde, Tayvan yeniden manşetlerde çünkü Çin, yeni seçilen Tayvan cumhurbaşkanına gözdağı vermek için askeri bir gövde gösterisine girişti. Eğer Çin, gerçekten Tayvan’ı ilhak ederse, aralarındaki ikili anlaşmaya göre ABD, Tayvan’a askeri destek göndermek zorunda. Bu da dünyanın iki süper gücünün askeri olarak karşı karşıya gelmesi demek. Peki Çin Tayvan’a askeri müdahalede bulunur mu? Bence bunun yanıtı, hâlâ hayır. Xi Jinping, hükümeti orduyu kontrol etmekte zorlandığı bir dönemden geçerken ve ABD’yle dijital teknolojilerin üretim ve tedarik zincirlerini kontrol etme mücadelesi verirken her şeyi bir kenara bırakıp sıcak çatışmaya girmez.

Ama bu demek değil ki, Çin, Tayvan’ı ana karaya katma emellerinden vazgeçecek. Sadece yöntemi sıcak bir çatışmadan çok, askeri ama daha çok iktisadi ve yenilerde yasal yollarla Tayvan’ı köşeye sıkıştırıp pes ettirmek.

Tayvan’ın pes etmesi derken neyi kastediyoruz? Tayvan’da iki ana siyasi akım var: Kendilerini Çinli olarak görüp ana karayla ilişkileri devam ettirmek isteyen ve Çin Komünist Partisiyle (ÇKP) iyi geçinen Milliyetçi Parti (KMT) ve kendilerini Tayvanlı olarak görüp ÇKP’yle yakınlaşmayı adanın kimliğini ve demokratik geleneğini yitirmesi anlamına geleceğini savunan Demokratik Halk Partisi (DPP) yandaşları. DPP yandaşları çoğunlukla gençler, demokratikleşmenin öncüsü işçiler ve on yıl önceki Ayçiçeği Hareketi’nin örgütleyicisi hak savunucuları. Bu kesim kamuoyunda baskın olsa da, Çin’in Tayvan üzerinde artan iktisadi baskısı giderek daha fazla hissedilir olunca, bu baskıyı azaltabilecek yegane aktör olarak görülen KMT de belli bir toplumsal desteğin altına düşmüyor.

Geçtiğimiz şubat ayındaki genel seçimlerden önce Çin, DPP’nin kazanmasının askeri bir yanıtla sonuçlanabileceğini giderek daha açık bir şekilde dile getirdi. Bu tehditlerin etkisi altında, Tayvan seçimlere giden son haftaları füze saldırılarından casus balonlara kadar bir dizi şüpheyle geçirdi. Sonuç olarak, DPP başkanlık yarışını kazandı ancak Tayvan parlamentosu olan Yasama Yuanı’ndaki çoğunluğunu kaybetti. Muhalefetteki KMT’nin Yaşama Yuanı’nda yönetimdeki DPP’den daha fazla sandalyeye sahip olmasıyla birlikte, Pekin’in hükümeti atlayarak siyasi partiler ve onların seçmenleriyle doğrudan iletişime geçmesi için bolca alan olacağını tahmin etmiştikO zaman ilk göze görünen Çin’in Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması’nı (ECFA) iptal etme tehdidiydi ki, parlamentoda DPP’yi zayıflatabilecek önlemlerden biri olarak örnek teşkil ediyordu.

Bugün geldiğimiz noktada ise Çin’in, yeni Cumhurbaşkanı Lai Ching Te’nin hükümetini zayıflatmak için daha doğrudan yöntemlere de başvuracağını görüyoruz. Çin, Lai’nin görevi devraldığında yapacağı konuşmada eğer Tayvan bağımsızlığından bahsederse Pelosi’nin ziyareti sonrasında olduğu gibi  ‘cezalandırılacağını’ önceden belirtmişti. Gerçekten de, Lai’nin konuşması özellikle fiili bağımsızlıktan bahsetmese de Tayvan’ın özerk kimliğinden ve kendi kaderini tayin hakkından bahsedince Çin, tüm adayı çevreleyen bir askeri operasyon başlattı.

Ancak, Lai Hükümetini esas güçsüzleştirecek olan bu askeri harekat değil. Eş zamanlı olarak, bağımsızlıkçı DPP’yle koalisyon yapabilecek bir siyasi çizgide görülürken sürpriz bir şekilde Çin destekli KMT’nin yanına geçen yeni Tayvan Halkın Partisinin (TPP) iş birliğiyle yürütme üzerinde bir yasama ‘darbesi’ için yeni bir yasa parlamentodan geçirilmek üzere.

Biz, yasama ve yargının kontrolünden bağımsız bir yürütmeyi denetlemeye çalışmaktan yorgun olduğumuz için yasamanın yürütmenin üzerindeki baskısı kulağa garip gelebilir. Geçirmeye çalıştıkları yasayla, meclis hükümetin elinden bütçe yapma ve uygulama yetkisini alıyor. Üstüne, eğer hükümet meclisin bütçeyi nasıl kullandığını sorgularsa bunun hapis cezasına varan yaptırımları olacak. Muhalefet partileri buna denge-denetleme mekanizmalarını geliştirmek diyor ama iktidar ve iktidarı desteklemek için sokaklara dökülen geniş halk kitleleri bunu Çin’in elinde kukla olmak ve halkın iradesini hiçe saymak olarak görüyor. Hem on yıl önceki Ayçiçeği Hareketi gibi öğrenciler ve aktivistler, hem de barolar gibi meslek örgütleri yasanın geçmemesi için seferber olmuş durumda. Ancak, Tayvan’ın yasaları, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran KMT’yi durduracak mekanizmalara sahip değil.

Eğer bu yasa geçerse, Tayvan’ın bağımsız kimliğini ve iktisadi olarak ABD menşeli tedarik zincirlerine entegrasyonunu savunan DPP hükümeti kukla durumuna düşürülmüş olacak. Bu, Çin’in adanın etrafına korkutma amaçlı gönderdiği askeri gemilerden daha ciddi bir tehlike. Sonuç olarak, Lai Ching Te yirmi birinci yüzyılın Franz Ferdinand’ı olmayacak, sığınaklara inmemize gerek yok.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
261AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin