yaklaşımlarHalil PaşaMete Hatay'ın "Bitmeyen Yaz'ı" - Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

Mete Hatay’ın “Bitmeyen Yaz’ı” – Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

Mete Hayat, son iki yüzyıllık bir zaman diliminde, Kıbrıslı Türklerin en kritik dönemeçlerinde gerçekleşmiş sosyal, siyasal olayları akıcı ve sade bir dille ve bir öykü tadında anlatmış, ‘KIBRIS, BİTMEYEN YAZ’ isimli kitabında. Okurunu, kitabında son üç yüzyılın (19, 20 ve 21’nci yüzyıl) farklı dönemlerinde bir Kıbrıs yolculuğuna çıkaran yazar, cüzzamlıların adadaki gündelik yaşamlarıyla bir giriş yapmış kitabına. İngiliz sömürge dönemi hapishanelerinde adanın Müslüman mahkumlarının cenabet hallerini İslam dinine dayanarak kendi lehlerine kullanma hallerine de, geçtiğimiz yüzyılın sonuna kadar KKTC tarafından yasaklı olan eşcinselliğe de, kadın bedeni üzerinden üretilen politikalara da değinmiş. Lefkoşa’dan yola çıkan ve Osmanlı’yı başkenti İstanbul’da sarsacak denli gerici bir ayaklanmaya liderlik eden Derviş Vahdetinin serüvenine kadar dayanmış. İngiliz sömürge dönemi sonrasında adadan Anadoluya yaşanan göçlere de yer vermiş; 1974 sonrasında, toplum mühendisliğini çağrıştıran ve “insan ekme” kavramında yoğunlaşan göç politikalarına da. Hem dönemin tanıklarının gözlem ve anlatılarından, hem ilgili kaynak kitaplardan yararlanmış. Bütün bunlara yazarın zaman zaman ince bir istihzaya varan yorumları eşlik edince, ortaya 223 sayfalık tarih dolu Kıbrıs rayihalı bu kitap çıkmış.

Mete hatay bitmeyen yaz

Okur, Osmanlı’nın adayı İngiliz’e terk etmesinin sonrasında da, adanın Türkçe konuşan Müslümanlarıyla, gerek Osmanlı, gerekse sonradan kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasında, ilişkilerde bir devamlılık yaşandığını fark edecektir. Adadaki Kıbrıslı Elenlerin de Yunanistan ile yaşamın pek çok alanında kurulan çok sıkı ilişkilerinin varlığı düşünüldüğünde, kitapta pek çok bölümünün satır aralarına sinmiş Kıbrıs nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan iki cemaatin “anavatan milliyetçiliklerinin” tarihi kökleri de, dikkatli okurun gözünden kaçmayacaktır.

Mete Hatay kitabında adada yaşanan tiyatro ve müzikle ilgili tarihsel gelişmelere de yer vermiş. Nitekim Kıbrıs’ta oynanan İlk Türkçe tiyatroda, dönemin İslam aklı tarafından engellenmiş Türk kadının yerine sahne alan Ermeni aktristler anlatılmış. Saz enstrümanının adadaki tarihsel serüvenine öncülük eden Türkiyeli aşıkların Kıbrıs ziyaretleri ve ilk saz üstadı Kıbrıslı Türklere yer verilmiş. Türk Sanat Müziği’nin Türkiye’deki yasaklı yıllarında adada konser veren Münir Nureddin Selçuk da anlatılmış, Türk Musikisini destekleyen Kıbrıslı Türkün konuşması da, 1974 sonrasında Kıbrıs ve Türkiye halk danslarının icra edilirken yaşanan tuhaflıklar da… Daha başka olaylara ait pek çok olay, bir hikaye tadında aktarılmış.

Hele de, Lefkoşa’nın güneyinde 1974’te Türk uçaklarının bombardımanından sağ kurtulabilen Kıbrıslı Türk sinir hastalarının ancak 7 yıl sonra bir Amerikan yardımı sonrasında hatırlanmak zorunda kalınması ve Ledra Palace barikatında “hoş geldiniz” pankartı altında milli bir törenle karşılanma sahnesi var ki. Yazarın, bu olaya ilişkin kinayeli anlatımıyla, Kıbrıs Türk sağının “milliyetçi popülizmindeki ikiyüzlülük bir kez daha teşhir ediliyor.

Yazar Kıbrıslı Türkler arasında Türk milliyetçiliğinin, Türkiye’de Turancı düşüncenin ve Ülkücülerin sembolü “uluyan kurt” yani “bozkurt” ambleminin adaya gelişiyle hızlandığını, Kıbrıs Türk Liderliğinin içselleştirdiği ırkçı-milliyetçi söylemlerle yerleştiğini, Ermeni azınlıklara karşı Teşkilatın dışlayıcı ve tehditkar tavrından köy ve mahalle isimlerinin Türkçeleştirilmesine, “Türk’ten Türk’e” kampanyalarından “Vatandaş Türkçe Konuş” zorlamalarıyla ada yaşamına zaman zaman zorla nüfuz ettirildiğini, bizzat yaşanmış olaylardan yola çıkarak aktarmış. Bu arada TMT’nin 1960’lı yıllarda organize ettiği “milli” eski eser kaçakçılığının “uluslararası bir eski eser vurgununa ve katliamına dönüşmüş” olmasının, 1974 sonrası ganimet üzerinde yükselen milliyetçiliğin ve uluslararası hukuk tanımazlığın, kaynağı olarak anlaşılabileceğine de kapıyı aralamış. Ya da bana öyle geldi. Belirtmeli ki; Mete’nin kitabı ufku açık okuru, düşünmeye ve siyasi tahayyüle zorluyor…

Yazar, Türk Milliyetçiliğinin yalnızca Kıbrıs Türk sağına değil soluna da sinmiş olduğunu, KTFD meclisinde yaşanan tartışmalardan verdiği örneklerle de anlatmaya çalışmış.

Nitekim 1974 sonrasında “sol” tandanslı meclis üyelerinin, ganimetin haksızlığından tek söz etmeksizin, yağmanın “adil bölüşümüne” odaklanması ya da 1974 sonrası “fethedilen” bazı mahallelerin isimlerini Türkçeleriyle değiştirmekle ilgili meclis konuşmaları da ortaya serilmiş.

Denktaş bey’in yeniden seçilebilmesi uğruna devlet (KKTC) ilanı, dönemin “12 Eylül kılıcıyla” muhaliflerini bir gecede korkutup sindirmesi, Kıbrıs Türk liderliğinin ve sağının hort zortları ve emrivakileri karşısında “sol muhalefetin” donanımsız ve hazırlıksız halleriyse okurun takdirine bırakılmış.

Öte yandan Denktaş bey tarafından adeta bir darbeyle ilan edilen KKTC bayrağının binlerce adedinin Türkiye üzerinden siparişinde rol oynayan geleneksel “demokrat” gazeteci tipinin (kitapta E. Özkök) kervandaki yeri de unutulmamış.

Okuyun bu kitabı!.. Çünkü son sayfasına geldiğinizde, Kıbrıs tarihi dağarcığınıza daha önce bilmediğiniz yeni bilgiler, duymadığınız anekdotlar katmış olacak, ada tarihine belki de öncekinden biraz daha farklı bakmaya başlayacaksınız.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
239AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin