yaklaşımlarÖzkan YıkıcıÖyle böyle de koparken - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Öyle böyle de koparken – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hiç sözü uzatmayacam: çok deyil. Kısa zaman öncesine gidelim. Sonbaharın başlangıcına dek uzanalım. Okular açılıyordu. Öğretmen sendikaları bir açıklama yaptı. “Okulların durumu hiç de iyi deyil. Yıkılma ihtimali var”””. Bunu resimlerle de gösterdiler. Hemen başta Takeci gazeteci ve yandaş çevreler ağızlarını açtılar: “Bunlar yine para istiyor” dediler. Açıklanan bildiri ile eleştiri yapıllan düşünce arasında hiç de alaka yoktu. Ama Yutanlar hemen oluyordu. İlgili açıklamayı ve verilen karşılığı okumadan da belirli çevreler de hemen hızla tutum belirledi. Başta meşur takkeci gazeteci de Sendikaların artık suyunun ısındığını söylemekten utanmadılar. Oysa, söylenen okuların binalarının durumu ve direk gösgösterilen resimlerdi. Karşılık verme ise öğretmenlerin para istedikleri sözleriydi. Böylesi bir tartışma yaşandı.

Peki ayleller mi: onlar da işlerine gelen şeklihyle tutum sergiledi. Bir kısmı da “pararmız var” deyip çocuklarını özel okullara aldı. Sendikaların tepki koymasından rahatsız oldular. Nede olsa onlara göre eylem yapmak eşitdir eğitimdeki gerilemenin nedeniydi. Makamcı gayet pişkin tekrarlıyordu: Okularımız hazır. İnanan da oluyordu. Herkesin olmasa da işine gelen epey kesim de vardı. Makamcıyı desteklemekle, akrabası olanın geçici öğretmen atanma önceliği de olacaktı. Boşuna dyeil makamcı ve elçilik boş öğretmen yerlerini doldurmayıp geçici veya sözleşmeli atama silahını hep elde tutuyorlardı. Halkı çok sevip, demokratik uygulama için deyildi elbet!

Aradan aylar geçti. Deprem Türkiyede oldu. Binaların etkisi de tartışılmaz şekilde önemli ölümlerde rol aldı. Buraya da acılarla ve öelenlerle birlikte dalga dalga vurdu. Bir korku oluşmaya da başladı. Sık sık kulanılan imar hikayeleri, binaların durumları ve gelen ölüm çocukları olunca, duygusuz olsan da uyarmayla birşeyler anlaman gerekir. Bilgisizlik ve bazı görüntüler de korkuyu yeşertmeye yetiyordu. Bu defa sesini çıkarmayanlar ve binalar sağlamdır diyenleri destekleyen kesimler kendilerini korku çenberinde buldular. Hele de okulda çocukları olanlar varsa. Bu yer Mağusa ise ve Adiyamandan ölüm çocukları Mağusaya geliyorsa…

Bu defa sesler çıktı. Binalar denetlensin denildi. Ama, başka gerçekler de vardı: direk binaların arızaları ve tamirsizlik sonucu çürümüş şekileri de gözün önündeydi. İster istemez insanlar da etkilendi. Dün “herşey tamam” diyen şanlı makamcılar, hafıza kaybına da güvenerek hemen “denetimden” söz ediyorlardı. Halbuki yine ayni kesimler eğer deprem olmasaydı bina denetimini hem de KTMMOB yetkilerinin de daraltılma yasasını sundulardı. Birden makamcı Çavuşoğlu hemen denetleyeceğiz dedi. Hatalar düzeltilecek dendi. Daha ilk hamleden bilinen net resim sadece sözlere döküldü. Tetbir mi: akılarında yoktu. Hemen sanki itirafın rezalet bölümüne hız verildi. Çadırlarda eğitim. Beni hemem atmışlar ortasındaki çocukluk göçmenlik dönemine getirmemesine de neden yoktu. Ama, Nazım bey herzamanki pişkinliği ile bunu söylüyordu. Daha ilk hamleden çadırda eğitim derken, bir başka durumu da insanlık dışında unutu. En azından “eh ahali, yanıldık veya özür dileriz” demedi. Öyle bir lugatı yok. Hatırlarsınız pandemi dönemini; yin e makamcı Çavuşoğlu sırf hava alanında gelen insanların yaşadığı kağostan dolayı özür dilerken, Nazım bey de içinde olan makamcılar “biz özür dilemeyiz” demişti.

Resmin net. Okulara bakış malum. Arızalı binaları da sağlam söylerken, hep makama güveniyorlardı. Partizanlığa veya lütuflara önem veriyorlardı. Okular sağlam derken Nazımın isgele hikeyeleri ise çoktan unutuldu. Ama bunlar bakan. Öteki bakanları ise pek duymadık. Elbet okul rezaleti ve Tatarın da öğrencilere konuşurken ki tutumları da banbaşka bir travma. Ama, ülke gerçeklerimiz bunlar. Ne yazık, deprem korkusu olmasa da aynıları yaşanmaya devam edecekti. Şimdiden fırsatçılar da piyasada pişkin pişkin gezmeye başladı. Denetim için onbinlerce para talep edip korkuyu ranta çevirmeği de ne yazık birçok meslekci hemen girişti. Ülke acısı böylesi rantı da oluşturmakta iyice ustalaştığı da kesin. Hani kamyon dolusu deprem yerine süt ürünleri giderken, ayni anda peşpeşe iki defa yüksek drecede zam yapıp yarydımın parasını da çıkarma tekniğine de diyecek yok.******

Türkiyedeki deprem ve ölümlerin de buraya dek gelmesiyle oluşan korku sonucu birçok gerçek istenmese de açığa tekrardan çıktı. Çadırlı eğitimi konuşur hale getirildik. Ama genel sorgulama hala yok. Derken, türkiyede saraydan gelen sesle de seçime girildiğinin net dönemi başladı. Bunun K. Kıbrısa da yansımamaması mümkün deyildir. Üstelik nifusun önemli kısmı da oy kulanacak durumda. Takeci gazetecinin Yetmişbin demesine bakmayın. Önceki seçimde yüzbinin üstünde oy kulanıldığı bilgisini herhalde buradaki nifus gerçeğini gizlemek için söylemekten kaçtı.

Belli ki şimdiden Türkiye seçimlerinin normal koşulalrda olmayacağı kesin. Şimdiden Erdoğanın adaylığı, diploması ve erken seçim alma durumu tartışmaya çoktan girdi. HDP geleceği öyle bir yerde savunma istendi ki kapatılıp kapatılmayacağı dahi seçim süreci içine sıkıştırıldı. Pazarlıklar gırla. Baskıların artık anormali kalmadı. Ama, seçim dönemine girildi. Birçok soru vardır. Ülkemize de yansımaların anında olacağı kesin. Makamcılar ise daha da korkakça kimin kazanacağı beklentisine gireceği kesin. Zaten sadece yandaş işe alma, şatafatlı yaşamla lüks araba seyahatlerinde bulunmanın dışında pek bir iş yapmıorlar. Bakın, gelen depremzedeler için TC elçiliği ve vakıflar söylenmektedir. Yerel bir makamcının adını hala duymadık. Ama hayat sürüyor. İstesekte, istemesek de devam ediyor. Önümüzü görmek için de ağırlıklı olarak Türkiyede olacaklara bakıyoruz. Varsın muhalefet partisi de meliste yasaları düzeltme görevini sürdürmeye devam etsin.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin