yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYaşarken tanıklaştıklarımızla devam ediyoruz - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yaşarken tanıklaştıklarımızla devam ediyoruz – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Deprem üzerinden 22 gün geçti. Hala arçıl depremler dahi etkili. Son Malatya ve Elazı haberleri geldi. Ayni şekilde tersinden de bilgiler ne yazık akıyor. Çadırsızlık, gıda yetersizliği, tuvalet sorunu ve sayre. Fırsatcılık da hem iktidarım koruma hem de rantla saydamlaşıp kararlarla yola devam denilmek isteniyor. Tarım arazilerinin imara açılması, meralarla ormanların da kulanılacak yerleşim yerleri olması yaşanandan ders alınmadığının şimdiden net itirafıdır. Ama, depremin de yaraları sürüyor. Kordinasyonsuzluk ve giderek yeni çirkefleri andıran yaşananlar da bilgilendiriliyor. Kızılayın son çadır ve gıda madesi satmaları adeta var olan balon başarısını da yüksekk sesle patlatığı gürültüsü duyuldu. Bunlar deprem devam ederken, daha çok kötü gerçeklerle de karşılaşacağımızın ne yazık göstergeleridir.

Deprem süreci yeni gelecek hamleleriyle hızla sürerken, çirkefin her tutulan yerinden karşımıza gelirken, bir öfke patlaması da kitlesel şekilde futbol sahalarından yükseldi. Kızılayın son resmen bukadarı da olmaz dedirten gönülü kesimlere çadır satması, ayni tutumu gıdalarda da uygulaması etrafta öfkeyle de yayılır, diyanet tarikat çocuk kuşkuları somut olgularla yayılırken, Fenerbahçe sdadında yapılmakta olan Fenerbahçe Konya maçından onbinlerin sesi yükseldi:

“Yalan yalan yalan: Dolan dolan dolan: Yirmi yıl oldu, istifa et ulan” sözleri marş şeklinde yüksek sesle söyleniyordu. Çoğuna göre beklenmez kitlesel öfke patlamasıydı. Muhalif siyasiler ise kendi hesaplarında boğulup sıra beklerken, yükselen bu ses bir anlamda artık biriken öfkenin bir yansıyışı idi. Daha sonra Pazar günü Beşiktaş ve Antalya seyircisi de istifa çağrılarıyla ayni protestolara  katıldı. Bu tepkiler yükselirken Protesto yapmak isteyen TİP temsilcilerini de istanbulda bu defa da bildik tutumla Soylunun polisleri tarafından sert şekilde engeleniyordu. Medyalarda ise muhalif eksende Kızılay sgandalı haberleşirken, ekranlarına Fenerbahçe seyircisinin marşı da ekleniyordu.

Sadece hafda sonu bu görünüm Türkiyedeki gerilimin nereye dek uzandığının somut yaşanıydı. Ama belli ki muhalif siyasetçiler sosyalist ve HDP dışındakiler hala koltuk hesabına sıkışmaktan kurtulamadı. Buda muhalif çizgi bakımından kitlesel öfkenin yöneleceği yön bakımından düşündürücüdür. Hele sözde görevi insani yardım yapmak olan, deprem alanlarında pek raslanmayan, bağışlarla güçlenen Kızılay haberleri epey sistemsel sarsıcı yönü de mutlaka vardır. Kamusal bağışları ticareleştirip satması hem de depraem anında olması, Türkiyedeki rejimin nerelere geldiğinin açık kanıtıdır. Dahası, neoliebraleşmedeki özeleştirme, metalaştırma ve sektörleştirme anlayışının Kızılay versyonunu hem de en kritik andaki deprem döneminde tanık olduk. Artık bu rneğe rağmen, hala savunanların da çıkması, bize sistemin nedenli kültürleşme sağladığının da acı resmini göstermektedir.****

Peki bizde mi derseniz: ne tesadüf: Fenerbahçe sdadında kitlesel Yalan yalan marşı okunurken, bizim atanmışlar Vehdetin sarayında Erdoğanla görüştüler. Dikat edin Vahdetin Sarayı. Hani batılı emperyalistlere ve özellikle ingiltereye memleketini satıp koltuğunu korumak isteyen sultanın adıyla simgeleştirilen saray! Peki ne görüştüler: açıklama yok. Boş sözler söylendi. Hamasi kurtarma kutsalığı anavatancılık tutsaklığı ezberi okundu. Halbuki tahminler hemen başladı: türkiyedeki seçimlerdeki yapılacaklar veya K. Kıbrısta da ihalelerden hangi payın alınıp verileceği hesaplarının sunulması gerçekleştiği tahminleri uçuştu. Bu arada hala alışılmamış kolay tekniği pek seslendiren olmadı: neler imzalandı ki neleri daha kaybedip devri sağlandı kuşkular nedense söylenmeyerek tahim dışı brakılmakla yok olduğu teslimiyeti yeniden tekrarlandı. Ana muhalefet mi dersiniz: onlar uzlaştırma ve gaz alma çabalarının elbiselerini giymekle meşkullar.

Bir önemli gelişme daha oldu: nedense insan hakları ve hukuki konularda artık duyarlılık sıfırı tüketmiş gibidir. Larnakadan gelip K. Kıbrısa geçen bir yurtaş tutuklandı. Sonra da kefalet ve kontrol ile dışa çıkma izni kısılarak serbes brakıldı. Neden mi: Ersin beye sövmüş! Her gün muhaliflerine demediğini brakmayan, en mükemmel yalanı savuran ersine hakaret suçları da başlatıldı. Yüce kurumsal kesimimize duyrulur. Hani deprem öncesi Türkiyeye sokulmayan beden eğitim öğretmeni olayını çoktan unutuk. Ama Ersin bey unutmuyor. Hem de ingiltereden gelip hasta akrabasını görmek isteyeni tutuklatırıp cezalandırmaya çalışıyor. Ama kendinin İnterpol konusunda neden kalktığı sorusu dahi sorulmuyor.

Şimdilik birkaç medya dışında Kızılayı haber yapan yok. Çünkü kesin buraya da dokunulacak. Zaten son dönemde genel Kızılay sorgusu Türkiyede artarken, burada bazıları “bizde de ayni”  diyorlardı. Bağış kan alıp parayla satması veya vergi aklama adına bağış alıp yyurt dışı tarikatlara gönderilme bilgielri hala tazedir. Ama siste bunları koruyor. Kararlarla teşvik ediyor. Deprem faciyası olup da siyasal çöküşün çürümüşlüğü ile birlikte dışa vurunca da gelip baskı ve yasaklarla medet umalar başladı.

Kısaca, hafta sonu Fenerbahçeyle başlayan onbinlerin tepkisi Pazar Beşiktaş la devam ediyor. Birilerinin ısrarla bir dönem demokrat çıkarmaya uğraşılan Bahçeli de hemen faşist karakterisliğini gösterdi. Hem Beşiktaşlıktan istifa hem de maçların seyircisiz yapılmasını önerdi. Soylu ise yine şidet gösterdi. Belli ki birikimler nicl olarak yoğunlaştı. Bakalım ilerdeki günler bana neleri yazdırtacak. Şimdilik K. Kıbrıs sesiz. Koltukcular ise bu defa Vahdetin sarayında neleri teslim etikleriyle sesizlikle sır olma peşinde. Yarınlar geç olsa da gerçekleri gösterme gibi önemli bir gerçek vardır. Geç olan acıtsa da yine gerçek karşımıza gelecektir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin