yaklaşımlarNidai MesutoğluKadere inanıyorsanız niçin minarelere paratoner taktırıyorsunuz? – Nidai Mesutoğlu
yazarın tüm yazıları:

Kadere inanıyorsanız niçin minarelere paratoner taktırıyorsunuz? – Nidai Mesutoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Amerikalı Bilim insanı Benjamin Franklin insanların yıldırımlardan korunabileceğini keşfetti. Bu sayede insanlığa büyük hizmet etmiş oldu.

Paratoner adı verilen bu sistemin çalışma şekli şöyledir: Bulutların elektrikle yükünün emniyetli şekilde toprağa akıtılması için buluta en yakın olabilecek yerlere ve binalara bu sistem kurulur ve yıldırımın toprağa akıtılması sağlanarak kötü etkisinden korunular.

Gökdelenlere ve cami minarelerine mutlaka konulmaktadır. Bu sayede insanlar korunmaktadır.

Burada özellikle vurgulamak isterim ki kadercilik anlayışı bile “Allahın Evi” olarak gördükleri minarelerin tepesine bu sitemi kurmaktadırlar. Yani işi kadere bırakmamaktadırlar.

Depremleri önleyici ya da belli bir zaman öncesi haber veren bir sistemi bilim şu ana kadar keşfedememiştir. Buna rağmen depremlerin zararlarından korunmanın yollarını bulmuşlardır. Bilim, depreme dayanıklı binaların nasıl inşa edilmesi gerektiğini çözmüştür. Her depremden sonra bu kurala uygun yapılan binaların ayakta kaldığını görmek bilimsel anlamda yapılan binaların doğru yapıldığını da kanıtlamıştır.

2003 yılındaki Bingöl Depremi’nden sonra iktidara yeni gelen AKP’nin başkanı Erdoğan geçmişte yapılan hataları sıralayarak suçlulardan hesap sorulacağını açıklamıştı.

Bugün tek adam rejiminin başında olan Erdoğan Pazarcık merkezli felaketi “kader” diye açıklaması en hafif deyimiyle samimiyetsizlik olarak değerlendirebiliriz.

Aynı Erdoğan’ın başında olduğu 20 yıllık AKP iktidarı döneminde oy ve para uğruna “İmar barışı” diye çıkardıkları yasalarla kaçak yapılara imar izni vermiş ve karşılığında da para almıştı. Hiçbir denetime tutulmayan bu binaların sorumluluğundan kurtulmak için de mal sahiplerine bir sözleşme imzalattırmış. Bu sözleşmeye göre de binaların dayanıklılığı konusunda sorumluluğun mal sahiplerine ait olduğu vurgulanmıştır. Bu bile binaların sağlamlığı konusunda kendilerini de endişe duyduklarını fakat sorumluluktan kaçmayı planladıklarını göstermektedir.

Oysa devletin aslı görevlerinden biri vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak ve yaşam kalitesini artırmaktır. Bu görevden kaçmaya çalışmak onların sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu anlamda Hükümetler sorumludurlar ve görevlerini yerine getirmedikleri için de suçludurlar.

Türkiye’de cumhurbaşkanı “kader” derse elbette ki müteahhit de “mukadderat” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışır. Buna rağmen Erdoğan iktidarı tek suçlu olarak müteahhitleri göstererek kendilerini bu sorumluluktan kurtarma telaşı içine girmişlerdir. Bu telaş o kadar bellidir ki tepkilerden kurtulmak için evsiz kalan insanlara otel odaları ve para verme vaat edilmektedir.

Aslında Erdoğan da kader olmadığını bal gibi bilir. Bunu hem Bingöl depreminden sonra söyledi hem de ziyaretlerinde kendisini koruma ordusu korumaktadır. Eğer kadere gerçekten inanmış olsaydı bu korumaları istemez ve kaderine razı olurdu.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
244AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin