yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGüz karanlığında, kabus çöküşü - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Güz karanlığında, kabus çöküşü – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gün, Salı. Altı eylül takvimde işaretli. Uykum kaçtığı için bilgisayarı açtım. Üstümde bir ağırlık vardı. Ama uykum kaçtı. Etraf hala karanlık. Aydınlatma falan da henüz ufukta yok. Sanki unutuğum bir gerçek beni zorluyor. Sadece etraftan aradabir köpek sesleri duyuluyordu. Yolda araba geçişleri hiç denecek düzeyde. Bir şeylerin yazılması için hem korkutucu hem de tetikleyici ikilemler arasında gibiymişim. Ama, aklıma hep ayni dönemin de hatıraları gibi kendim yaşamışçasına gelip gidiyor. Gece hala etkin. Karanlığı yırtmak isteyen elektrik lanbaları ise bana pek de dokunuşlu gelmiyor. Ama, yük hala üstümde ısrar eder gibidir.

Uykusuzluk ile düşüncelerin birlikte bir şöyle bir böyle gidiyordu. Beni doğduğum seneye getirdi. Ordan da ayni yıldaki 6 <Eylül tarihine taşıdı. Sanki uyanık gözlerim uyurcasına geçmişe doğru gidiyordu. Bundan 67 yıl önce 6 <eylül günü gecesiydi. Gün daha ağırmadı. İstanbul yeni günü karşılamaya çalışıyordu. Kimse kimseden kuşkulanmıyordu. Gün ağarınca da herkes tanıdığına selamını veriyordu. İşine gidiyordu. İşler normaldı. Öyle normal ki sonradan esecek kasırganın hiçbir izi de yoktu. Ama İstanbul ve izmir sakindi. Rumlar ve öteki azınlıklar dükanlarını açıyor, Türk komşularıyla selamlaşıyorlardı. Kimse birbirine öyle düşmanca sövmüyordu. İstanbul uyandı. Gün gelişiyordu. Kalabalık şehir sokakları değişik kesimden halkların akışıyla canlanıyordu. Kimse geleceğinden tedirgin değil gibiydi.****

Kim bilirdi ki hazırlanan sinsi kara provakasyon planını: Gün yükseldi ve normal akış gidiyordu. Tüm bu akışı gidrek günün akışı içinde gelen haber altüst yaptı. Selanikte Atatürkün doğduğu eve Yunanlılar bonba atılar. Daha konu anlaşılmadan hemen hazırda bekleyen ikinci baskı gazeteleri hemen hızla dağıtıldı. Ayni ezber tekrarlanıyordu: “Selanikteki aAtatürkün doğduğu ev bonbalandı”. Bir anda şehrin siması değişti. Sokaklara sopalı ve başka araçlarla birçok kişi rum ve ermeni dükanlarına saldırmaya, evleri b asmaya yetmedi tecavüzlere dek varan davranışlara girişti. Benzeri izmirde de olmaya başladı. Bir anda istanbulun tıslımı bozuldu. Daha sabahleyin selamlaşıp işlerinde başarılar dileyen insanlar, şimdi birileri tarafından yağmalanıp katlediliyordu.

İşin ilginç olacak ve sonradan planlandığı anlaşılan “Kıbrıs Türktür türk kalacak” öfkeli sloganlar atılıyordu. Oysa o yılda hala Türkiye, ingilterenin tüm çabasına karşın Kıbrıs sorununa yaklaşımında soğuktu. Ama, sokak tam aksi “Kıbrıs türktür türk kalacak” haykırışlarıyla yağma ve katliyamlar gerçekleşiyordu. Öylesine yalan makinesi işliyordu ki İstanbuldaki rumların Makariyosa silah gönderip, Türkleri katlettikleri haberleri dahi yayıldı…

Olaylar ertesi gün de sürdü. Güvenlik güçleri seyirci kaldı. Yağma ve katliyam Rumların her yerini darmadağın yaparken, ermeniler ve Yahudiler de nasibini alıyordu. Ertesi gün ikindini, en sonunda devlet müdahale edip olayları yatıştırmaya başladı. Oysa atı alan üsgüdarı geçti. Öylesine yıkım ve yağma yapıldı ki istanbulda önemli rum nifus kaçmak zorunda kaldı. Artık bildik İstanbul renkleri yoktu. Altı eylül günündeki gecenin güne dönüşündeki canlılık yerine artık o canlılığın önemli bir kesimi yağmalanıp yok edilme aşamasına sokuldu.

Olay odenli dehşetliydi ki bazı resmi yetkililer birazda “günah çıkarma” adına, bukadarını tahmin etmiyorduk diyordu. Fakat işin çirkefi devam edildi. Olaylardan sorumlu Komonist ve aydınlar yakalandı. Bu katliyam yıkımına karşı çıkanlar yakalandı. Fakat, tuturamadılar. En iyisimi, unuturmak. Belekten silmek. Nedeolsa, istanbuldan rumların önemli kısmı ya öldürüldü veya kaçtı. Yeni ulusal İstanbul oluyordu. Kimse olayın daha genişini de düşünmüyordu. Oysa deşildikçe olayda Natoya ve emperyalizme varan birçok gerçeğin olduğu anlaşılıyordu. Onun için unutulması gerekiyordu. Belekten sildirtmek, tariha koymamak tutumlarla olay gerçekten unuturlma sürecine sokuldu. Özür dahi dilenmedi. Ama olay odenli korkunçtu ki konuşulmaması ve kimileri de üstünden zafer kondurtup o günlerde övünme yapılmasıyla geçiştiriliyordu. Ama, bu provakasyon sonuçta çok önemli gelecek kapılarını da açtı.

İsterseniz bu gelişmeleri ve nedenlerin önemli bazı can alıcı siyasal gerçeği de sonraki yazıma brakayım.

Hala gece devam ediyor. Gözlerimde uyku yok. Etraf sesiz. Ama 6 Eylül günü tarihini duyunca da birşeyler yazma gereksinimi var. Bir de konuyu hiç konuşmayan sayın Kıbrıslı kesime de sonraki yazımda bazı hatırlatmalar mutlaka gelecek. Öyle ya katliyam yapılırken, dükanlar yağmalanırken, camlar birer birer dökülürken ki slogan boşuna değildi: “Kıbrıs türk kalacak”! Sonraki yazıda da bunları biraz deşecem.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin