yazılariktibas‘Şaibeli güçler’ benzer niyetler - Ceren Sözeri
diğer yazılar:

‘Şaibeli güçler’ benzer niyetler – Ceren Sözeri

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

unanistan birkaç haftadır büyük bir skandalla çalkanıyor. Gazetecilerin ve ülkenin ana muhalefet partisinin tüm iletişiminin bir casus yazılımıyla izlendiğinin ortaya çıkması, henüz Başbakan Kyriakos Miçotakis’i koltuğundan etmedi ama itibarını epey sarstı, izlemeden haberi olmadığına dair adeta yeminler ediyor, “bilsem asla izin vermezdim” diyor ama kendisine pek inanan yok. Bu uğurda istihbarat örgütü (EYP) başındaki Panagiotis Kontoleon’u görevden aldı, hükümetin genel sekreteri (aynı zamanda yeğeni) Grigoris Dimitriadis’in istifasını kabul etti ama bu iki kurban kimseyi tatmin etmedi. Benzer bir skandal (hatta belki çok daha büyüğü) geçen haftalarda Türkiye’de de patlak vermişti fakat bir türlü muhalefetin ilgisine mazhar olamadı. Aradaki fark siyasi kültürden kaynaklanmıyor, tam tersi aslında süreç benzer şekilde gelişiyor fakat tehlike ancak siyasetçiler doğrudan hedef alınınca fark ediliyor. Önce Yunanistan’daki tartışmalar sonra Türkiye’de yaklaşmakta olan tehlikeye bakalım.

Temmuz ayının başında Miçotakis Avrupa Parlamentosu’nda basın özgürlüğüne gelen eleştirilere karşı son derece tanıdık bir savunma yapıyordu “Yunanistan, herhangi bir sansür ve hükümet kontrolü olmaksızın herkesin herkes hakkında istediğini yazabildiği ve yayınlayabildiği bir ülkedir”. Oysa gerçek epeydir öyle değil. Geçen yıl belki şu sahneyi hatırlarsınız: Hollanda Başbakanı’nın Atina’yı ziyareti sırasında Hollandalı gazetesi Ingebor Beugel, sığınmacılar konusunda Miçotakis’i yalan söylemekle itham etmişti. Karşılığı şu ve ötesi sözlerle azarlanmak oldu: “Sizin Hollanda’da siyasetçilere direkt sorular sorma kültürünüz olduğunu anlıyorum. Ancak bu ofiste beni ve Yunan halkını, maddi gerçeklerle desteklenmeyen ifadelerle ve suçlamalarla aşağılamanızı kabul edemem.” Beugel, “Türkiye ajanı” olmakla suçlandı ve tehditlerden korktuğu için birkaç gün sonra Yunanistan’ı terk etmek zorunda kaldı.

Yunanistan, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün (RSF) basın özgürlüğü listesinde 180 ülke içinde 108. sıraya düştü, Avrupa’nın en kötüsü durumunda. Türkiye 149., kimse artık Avrupa’nın en kötüsü payesini dahi biçmiyor bize. Neyse, bir senede 38 puanlık düşüş epey eleştiriye de hedef oldu haliyle, tepki yine tanıdık, hükümet RSF’ye bir protesto mektubu yollayıp yönteminin sorunlu olduğunu, ülkeyi kötü göstermeye çalıştığını iddia etti. Mektupta geçen yıl öldürülen gazeteci Giorgos Karaivaz’ın katillerinin neden bulunamadığından bahsetmiyor ama ‘Kuzey Kıbrıs’ı nasıl listeye alırsınız’ diye eleştiriyor. İmza hükümet sözcüsü Ioannis Oikinomou’nun, ‘basın özgürlüğü olmasa başbakana, bakanlara ve onların ailelerine manşetlerden saldırmaları mümkün olur muydu?’ diyor. Şimdilik açıklama beklediğini söylüyor, ha gayret bu gidişle sırada “yok hükmündedir” var.

Gelelim son skandala, Thanasis Koukakis, CNN, Financial Times gibi uluslararası gazetelere çalışan bir ekonomi muhabiri. 2019’da Pireaus Bank’ın zarara uğratılması ile ilgili bir haber yapıyor, yine aynı yıl yeni seçilen Miçotakis hükümetinin yolsuzlukla mücadele ve kara para aklama konusundaki uluslararası standartları by-pass edecek bir ceza kanunu değişikliği üzerine yazıyor. Reporters United’a göre 1 Haziran 2020’de EYP, Koukakis’in kullandığı GSM şirketi Cosmote’den gazetecinin iletişim bilgileri üzerindeki gizliliği kaldırmasını talep ediyor, yani Koukakis 1 Haziran – 1 Ağustos 2020 arasında ulusal güvenlik gerekçesiyle devlet tarafından takip diliyor, bu takip daha sonra 1 Ekim’e kadar uzatılıyor, fakat 12 Ağustos’ta tuhaf bir şekilde sonlandırılıyor. Gazetecinin kaynakları onu bu izleme konusunda uyarıyorlar ve Koukakis, Yunanistan İletişim Güvenliği ve Gizliliği Kurumu’ndan (ADAE) bu takiple ilgili bilgi talep ediyor. Bu talebin tarihi, izlenmenin durdurulmasıyla aynı gün. Koukakis’in talep ettiği bilgiye ulaşması aylar alıyor ancak sonunda başarıyor ve ulusal güvenlik gerekçesiyle izlendiğini teyit ettiriyor. Fakat tam bu sırada yani Mart 2021, ADAE yasası değişiyor ve izlenen insanlara bilgi verilmesinin önüne geçiliyor hatta yasa geriye yürütülüp Koukakis’in talebine de uygulanıyor. Konu burada kapanmıyor.

Birkaç ay sonra Koukakis, telefonunun izlendiğinden şüpheleniyor. Toronto Üniversitesi’ne bağlı Citizen Lab, gazetecinin telefonun Predetor adlı bir casus yazılım tarafından enfekte edildiği ve tüm iletişimin takip edildiğini tespit ediyor. Üstelik konu Koukakis ile sınırlı değil, Efimerida Ton Syntakton (Efsyn) gazetesinde yer alan habere göre benzer şekilde mülteci haberleri yapan Stavros Malichudis gibi gazeteciler de izlenmiş. Hükümet sözcüsü Oikinomou hemen bir açıklama yapıp, ‘bizimle ilgisi yok bireysel bir izleme olabilir’ minvalinde geveliyor. Fakat bir önceki izleme skandalı Pegasus’tan bilindiği üzere bu yazılımları satan şirketlerin müşterileri bireyler değil devletler. Predetor da aslında Pegasus casus yazılımının rakibi sayılabilir. Üretici şirket 2017’de bir start-up olarak kurulan Cytrox. Kimsenin adını duymadığı bu küçük şirket, ne hikmetse İsrail ordusundan emekli Tal Dilian tarafından 2019’da kurtarılıyor ve merkezi Limasol’da olan Intellexa Alliance’ın bir parçası oluyor. Predetor’ın müşterileri arasında Ermenistan, Mısır, Endonezya, Madagaskar, Umman, Suudi Arabistan ve Sırbistan’ın da olduğu belirtiliyor. Şirket ve sahipleri hakkında Citizen Lab’ın incelemesi şurada.

İzleme skandalı haber olduktan sonra gazetecilere baskılar, tehditler artıyor, konu kapatılmaya çalışılıyor ta ki PASOK lideri Nikos Androulakis’in telefonunun da enfekte olduğu ortaya çıkana kadar. Görevden alma ve istifalara bu neden oluyor. Fakat, Grigoris Dimitriadis istifa ederken Koukakis’in yanı sıra, Nikolas Leontopoulos, Thodoris Chondrogiannos adlı gazetecilere ve Reporters United sitesi ile EfSyn’e dava açmayı ihmal etmiyor.

Hükümet bu skandalı savuşturmaya çalışırken en bilinen söylemlere başvuruyor. Hükümetin müttefikleri bunun yalnızca Yunanistan’ın istikrarını değil Rusya’ya karşı verilen mücadeleyi de hedef aldığını söylerken, Yeni Demokrasi Partisi Başkan Yardımcısı Adonis Georgiadis “Ben Putin’in yerinde olsam Rusya karşıtı hükümetlerin düşmesinden çok mutlu olurdum” diyor ve sıralıyor “Rusya geçmişte içeriye müdahale etti, şimdi niye yapmasın? Türkiye de her şeyin arkasında olabilir.” Miçotakis de üstü kapalı “şaibeli güçler” imasını kullanmaktan çekinmiyor.

YİK TOPLANTISINDA NEDEN MİT BAŞKANI VAR?

Geçen haftalarda yazmıştım, önce CHP Milletvekili Onursal Adıgüzel’in ortaya çıkardığı, Medyascope’tan Doğu Eroğlu’nun belgelediği BTK’nın her birimizin iletişimini kimliklerimizle eşleştirerek takip ettiğinin, üstelik internet servis sağlayıcılarını kanunsuz biçimde buna zorladığını gösteren skandal burada böylesi bir etki yaratmadı. Nedenleri üzerine düşünmekte fayda var. Yunanistan’dakine benzer bir resimle açıklamaya çalışayım. 5 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bünyelerinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi kurulduğunu başına da İdris Kardaş’ın getirildiğini açıklıyor. Merkezin ne yapacağına dair bir bilgi yok ama İdris Kardaş, en azından siyaseti takip edenlerin, bildiği bir isim, iktidarın icraatlarını konu alanların yanı sıra muhalefeti ya da devletin muhalif olarak etiketlediği medya kurumlarını, gazetecileri hedef alan açıklamaları da retweet ediyor. Kardaş mesela artık bir kamu görevlisi olduğuna göre, CHP’ye ya da İyi Parti’ye karşı yürütülen dezenformasyon kampanyalarıyla da mücadele edebilecek mi?

Devam edelim, Altun, Çarşamba günü Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) tarafından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen, Yeni Medya ve Dijital Terörizm Çalıştayı’nın açılış konuşmasını yalnızca iktidara yönelik tehditlerle çerçeveleyip, muhalefete de kendisini sorgulamasını salık veriyor. Altun’u bir sonraki gün Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısında görüyoruz. Sonrasında yapılan açıklamada konunun yurt dışında ve özellikle de Avrupa’da Türkiye aleyhinde yürütülen propagandalar ile bunlara karşı alınacak tedbirler olduğu belirtiliyor. Şöyle de bir cümle var “kurul üyelerinin bu çerçevede Türkiye’deki yabancı vakıfların ve benzeri kuruluşların faaliyetlerini de değerlendirdiğini ifade ederek…” Mali yönden denetleniyor ve faaliyetleri göz önünde olmasına rağmen yabancı vakıflar her daim hedef de “benzeri kuruluşlar” ne acaba?

Açıklamayla birlikte paylaşılan bir de toplantı fotoğrafı var. Kurul üyelerinden İsmail Kahraman, Mehmet Ali Şahin, Köksal Toptan toplantıya katılmış, hazirunda Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı da bulunuyor fakat önceki YİK toplantılarında pek görmediğimiz bir isim daha var: MİT Başkanı Hakan Fidan. İzleme skandallarının ardı arkası kesilmezken ve bizim tüm internet trafiğimiz kimlik bilgilerimizle birlikte iktidarın eline raporlanarak teslim edilmişken iletişimden sorumlu bürokratla istihbarat başkanının bir araya gelip fotoğraf vermesi ilginç değil mi?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin