yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKoşullarımızda neler oluyor? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Koşullarımızda neler oluyor? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Önemli bazı konuyu, hiç umadığınız anda aklınıza gelmesi gibi tuhaf yaşanmışlığımız da olur. Etrafımda olup da selamlaşmadığım birisiyle  oluşan tuhaf sohbetim bana uyarı gibi tetikleyici oldu. Belirtiğim gibi, yakın bölgemden olmasına rağmen adını dahi geç duydum. Doğrudürüst dahi konuşmadık. Tesadüfen yakın karşılaşımız oldu. Kendimi zorlayarak selam verdim. Çünkü tanımıyuordum. Oda gayet soğuk şekilde yanıtladı. Biraz da tanışma umuduyla sohbete giriştim. Elbet bu konuda güncel olan Pandemi olup, evde kapanmadan söz ettim. Kaarşımdaki umadığım yanıtlaa karşılık verdi: “Ben haber falan dinlemiyorum. Onun için raahatım. Yalan dolan dinleyip kafamı ağrıtacak deyilim”. Bu yanıt sonrası zaten fazla sohbeti de uzatmadı. Düşündüm: bu insan gibi yüzlercesinden ayni yanıtı allmak mümkün. Kimisi gerçekten haberlerin yalanına ve sorunlar karşısındaki çaresizliği nedeniyle ne haber dinliyor nede politik içerikli konuşma yapıyor. Kimisi de savunduğu görüşü savunamadığı için haber dinlemediğini söylediği de oluyor. Çünkü düşünce savunmak istemez. Korkarak veya girdiği işbirlikçi çıkarlar nedeniyle yüzüne vurulmasından kaçmaynın tutumundan kaynaklanmaktadır.

Şu veya bu neden olsun. Birçok insan sıkıldığı haber ve siyasal demeçler nedeniyle bilgilerden koptu. Bunlar üstelik “mutlu da” olduklarını söylemektedir. Tehlikeli olan kesim  ise şu: bazı insanlar, haber dinleyip hele de günümüzde epey yalan algılarl la dolu olan görüşleri bilinsizce savununca, onlar daha zorlu ikna edilecek kesimler olarak devlet desteklidirler. Hangi nedenle olursa olsun, gerçekelrden kaçırmak ve bilinsiz kılıp deyişik şekilde “apolitik veya destekleyici” deyerlerle doldurulan insanlar, son pandemi ve ekonomik krizde de gördüğümüz gibi sistemin devamına önemli katgı koymaktadır. Deyişimin önünde engel olmaktadır.

******

Gelelim yeniden haklı çıkıp “alacaklı” olmadığım uyarılarıma: zaman zaman olumsuz şu duruma isyan dahi yaptığımı okuyucumsanız anımsayacaksınız. Türkiye K. Kıbrıs veya tersi K. Kıbrıs Türkiyeye bakışta egemen bloklar ayni eksende kolayca buluşuyor. Oysa aydın ilerici kesimler tam aksi noktada duruyorlar. Türkiyedeki devletçi görüşte olan ve kendine aydın ve Kemalist diyen kesimlerin K. Kıbrıs, K. KIbrıstaki ilerici ve özellikle yönetimle yakın kesimlerle Türkiyedeki belirli sosyalist aydın arasında ayni uçurum yaşanmaktadır. Bir anlamda Türkiye kendini K. Kıbrıs ilhakını hem savunan hem de ret edermişlik ikileminde resmi devetle çakışırken, K. Kıbrısta da tersinden sömürgecilik ilhak ilkeleriyle yönetime gelip koltuk alma duruşuyla Türkiyeyi bu gözlerle algılatılmaktadır. Sonuçta, Türkiyede direk Kıbrısta olanlar gözden kaçırılırken, K. Kıbrısta da moda deyeriyle “kendi iç  işimize bakıp, kapımızın önünü süpürelim” üertilmiş teslimiyet duruşu sergilenmektedir. Sonuçta her iki kesim de alınacak önemli dersleri de yok saaymakla devam denilmektedir.

Hatırlarsınız Maraş gelişmelerini. Varosi de isim olarak kulanma olasılığınız var. Birden Maraş geri verilecek ve kapalı tutulurken, ansızın vakıf hikayesi çıktı. Sokaklar açıldı ve piknik dahi yapıldı Sokak isimleri Türkiyeli önemli komutan adıyla tabela haline getirildi. Ben ısrarla yazdım. Bunun salt Kıbrıs deyil vakıflara yeniden rejim deyişimindeki rolü olarak kavranmasını belirtim. Takip etiğim kadar, en az okunan yazılarımdı! Sonuçta, Vakıf denilip Kadim Hukukla  haklılık ve kendi toprağı olduğu savunuları oldu. Bizimn işbirlikçiler de hemen ganimet aşkı ile hamaset şerbetli tatlı halinde politikleştirdiler. Ne imzalanan uluslar arası belgeler nede yapılan anlaşmaların anlamı kalmadı. Hele de Kapitalist hukuk, geçirilen dönemlerdeki toprak kurallarının anlamı sıfırlandı.

Türkiyede birçok çevre hemen bunu toprak fetihçi sözlerle algılayıp savundular. AKP karşıtı gibi duran CHP, Kemalistler gibi yapılar önemli toprak kazancı ve Türkiyeleşme gözüyle sarıldılar. Taviz verilmesin diye de eklediler. Gücüm yetiği kadar, konuyu yazdım. Fırsat olduğu kadar Ratyo Mayısta aktardım. Tehlikenin özünü de vurguladım: “yarın aynisini Türkiyenin göbeyinde yaşayınca, bağırmayın” diye de uyardım…

Tam da hafta sonu Türkiyeden bu haber uçuştu. İstanbulda hem de direniş simgesi de olan Gezi Parkı vakıflara devredildi. Uyduruk denilen vakfa ayidir denilip İstanbul belediyesinden alınıp vakfa devredildi. Bu defa Kemalistler bağırmaya başladı. Barış Dosterin kükreyen kalem sesiyle döktüğü cümleleri okudum. Okudum da biraz da acı acı güldüm: Ne dediydim: Maraş vakıf hamlesi karşılık bulunca sıra Türkiyedeki müdahalelere gelecekti! Çünkü, konu Yeni Osmanlı rejimi ve bu rejimin ortaçağ deyerli Vakıfların mülkiyet olayıdır. Günümüz hukuk deyil ortaçağ Mülkiyet vakıf ve daha geneli kral ve padişah gerçekli Kadim hukuka geliyor. İnanmayan, Maraş ve Gezi parkı vakıf idiyalarını yanyana koyup sadece isimleri çıkarsınlar. Politika yeni devlet dönüşümüdür. Her adım bunun göstergesidir. Vakıf olayını kutsarken şu kandırılmada esir alındı: Sonsuza dek devam eder ibaresine sarılınır.

Oysa Türkiyede dahi cumhurieytle mülkiyet şekileri deyişirken, vakıflar olayı da dyeişikliklere uğradı. Ama, Osmanlı ve gericilik her konuya tabusal kutsalıkla ömür boyu sürdürmeyle eski anlayışa dömüş koşulları oluşturulmaya çalışınmaktadır. Oysa Türkiyedeki aydınlar burunları dibinde K. Kıbrısta gerçekleştirilenleri kendi doğrularıyla sunsalardı, ne K. Suriyede yapılnlara seyirci kalınırdı nede son Gezi parkının mülkiyet yapısının vakıflaşmasını yaşarlardı. Bazı konular vitrin K. Kıbrıs arka bahçesinde gerçekleştirilip destekleme potansiyeli yaratıldı.

Son bir başka olay: benim de önemli hayatımın geçtiği Eski Erenköyde hafta sonu 1571 Ormanı kuruldu. Tarih önemli. Mesaj ise resmen Osmanlı fetihçilik tarihi. Buyrun size yeni bir kültürel hegemonya örneği. Birileri şöyle ötekileri romantik Kıbrıslılığa sarıldı. Orman şanlı uygulamalarıyla ünlü şahıs ise tam da ondan beklenen duruşu gösterdi. Sokak kabadaylıkla resmen işbirlik sayesinde müdür olmanın cümlesini kulandı. Ben bulu yazamayacak kadar etik deyerim vardır. Ama gerçekler bunlar. Yine de kendi kendimize nostaji ile çizilen sınırda konuşmaya devam.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin