yaklaşımlarÖzkan YıkıcıHaykırarak gidişatın yönü – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Haykırarak gidişatın yönü – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son iki gün, bize yeniden gidişatın yönünü haykıran basit göstergeli gelişmeleri yaşadık. Üstelik, yakın tarihle de önemli çakışmalarıyla da genel mesajı eksik brakmayacak dereccede zengin halde gerçekleşti. K. Kıbrısın Türkiye bağımlılığında nereye geldiğinin somut kanıtları oluşturuldu. Herkesinn göüzne sokuldu. Kulanılmanın nerelere gideceği, işbirliklerin kulanılırken siyasal dizayinle nasıl şekillendirildiğinin, kamuoylarının alıştığı ve normal görmesi nedeniyle de sesizlikle geçiştirlmenin yaşam pratiklerini dönüşerek fışkırtılar.

Yeniden bir imza şovu yapıldı. Bu defa, bilgisizlik ayuka çıktı. Hat da bizim makamcılar açık itirafla “haberimiz yok” dediler. Önce 3  Mart günü ikili gerçek yaşandı. Türkiyede halifeliğin kaldırıldığı yıl dönümünde, Ankarada Fuat Bey ile Ersan Saner basın karşısındaydı. Tabi, bu toplantının basın toplantısı olup olmadığı tartışması da başka bir soru işaretli! Fuat Bey yavaş sesle, sevencenlik hamaseti da katarak, büyük memleket havalı uzun hava okur gibi anlaşmayı anlattı. Bir farkla, ekleri söylemedi Önemli içerikleri şöylesine öteledi. Hangi şartların dayatıldığı ve olmazsa uygulanmayacağı içerik boştu. Ama, arada Erdoğandan bulduğu boşlukla, Fuat bey değerlendirip K. Kıbrıs sorumluğunu yerine getiriyordu. Ardından bizimki çıkrı-tı: Hamaset okumaya, teşekkürler dizileri sıralamaya devam ediyordu. Türkiyenin sayesinde deyip şükranlarla sanki teşbih çekiyormuşçasına iman ediyordu. Türkiye yetkililerine “Sayın Cumhurbaşkanım” hitabesiyle övgüleri sıralıyordu. Ayrı bir devletin makamcısı olduğunu akıldan çıkardıydı. Prokram içeriği veya yapacağı ettkileri deyil, resmen yağ  ve yalakanın örneklemini veriyordu.

Boşuna dizayinlerle kimine göre K. Kıbrısın kayumlarından birisi olmadı! İşbirlikçilikte teslimiyet le istenilen kıvamın nerelre dek gelineceğinin simgesi olarak davranıyordu. Tabi ki kendisi de memnundu. Öyle olmasa parti içinden kendisi seçtirilmezdi.

Geldik ertesi güne: 4  Mart. Bu tarih ayni zamanda Güvenlik Konseyinin 64 yılında Kıbrısla ilgili aldığı önemli kararın da günüdür. Hani, İnönü bizim yetkililere Kıbrıs cumhuriyeti göevlerine dönmelerini de söyleyip, bizim kilerin ret etiği tarihi kararlar günüdür. Böylelikle Kıbrıs cumhurieyti şimdiki devlet eksenine oturdu. Bu kararı özüyle anımsansa, şu tartışmayı hem Kıbrıs hem de türkiye daha ders alıcı yapacaktır. Çünkü, Atmışlarda zaman zaman hem de Türkiye ile Yunanistanda sivil yönetimn ile yeni kurumsalaşan derin devlet ikilemlerini daha iyi anlayacaktı. Hem Yunanistanda Hem de Türkiyede ikili Kıbrıs davranışlarıyla Kıbrıstaki gelişmelerde Emperyalist Nato eksenli kesimin etkin politik etkinliği görülüyordu. 4  Mart kararları ve İnönü önerileri ile ret edilişte Türkiyenin öteki devlet gerçek ikilemleri oldukça net yansıyordu. Tabi bunlar bizde hiç konuşulmaz. Tabaudur. Hele den bazı olaylardaki Kemalist Batılı ikili çelişkiler çok tabuyu yıkmaya adaydı…

Saner Türkiyeden döner. Meclis toplantıdadır. Sorular sorulur. Anlaşma bilinmek istenir. Ekonomiden de sorumlu Başbakan yardımcısı bilmediğini açıklar. Garip deyildir buradaki koşullarla düşününce: Çünkü, kendimizin Türkiyeleşme yapılanışımız var. Oysa normal ülkelerde imzalanan iki devletli anlaşmalarda,en azından bazı bakanlar içeriğini bilip bilgi verirler. Gerçi şu ek protokoller veya eylem planı ile hangi şartların dayatıldığı bilgileri birtürlü öğrenmek güçtür. Nitekim, bizim parmementomuzda da ayni olgu yaşandı. Zaten, Sanerin daha oturtulduğu makam gününden beri söyledikelrinin anlaşılmada sorun olduğu hep eleştirilirdi. Dahası, yapılan ve anlaşılabilen bilgi ile yayınlanan resmi gazetedeki kararlar arası çelişki veya olup olmama durumları da yaşanmaya başlandı. Bir gariplikler  ve karşıt normalleşme kabullenme kolayca yerleşti. Açıklanan ve resmi gazete yayını ikilemi veya bir daha ayni karar almalar oldukça sırıtmaya başladı. Bir de durmadan bozulan kararlar da işin cabası haline sokuldu.

Sonuçta, şaşalı bir şekilde yeni protokolelr imzalandı. Para gelecek denildi. Para gelecek de nasılını biryana brakalım görüşü hakim. Oysa, paranın serbes kalması için şartlar var. Bunalrı konuşmak biraz güç. İşin tadı kaçar. Örneğin, hibe denilen önemli kaynağın ya savunmaya yani buradaki TC askeri yapısına, ihalelerin Ankarada açılması sonucu oradaki mütahitlere paraların gideceği gerçeği konuşturulmaz. Önemli miktarın borç olarak yazdırtılacağı, bunun TL deyil Dolar üzerinden olacağı malumatı da önemli deyildir. Ama, bilgisizce ve teslimiyetle bekleyen ahali için “para geliyor ya” denip tüm gerçeklerin örtülmesine yetmektedir.

Madalyonun öteki yüzü de var: hangi şartlar dayatılıyor? Örneğin, dijitalikler alanında resmen bağımlı ağ kuruluyor inteernet iletişimli ağlarda resmen E,develt  veya eğitimdeki prokramlar yeni bağımlılık kurumsallaştırılıyor. Tüm bilgiler Türkiye merkezinde olacak. Zaten, çoktandır, bu uygulamalar yapılıyor. Bizim elimizde olmayan nice bilgiler TC kurumlarında mevcut. Şifreler falan hepsi ayni yolun yolcusudur.

Tüm bunlar gerçekleşirken, şu dikatimizi çekmiyormu: birçok üst elitin avantalarına hiç dokunulmuyor. Hat ta devamı geliyor. Onca kesinti ve krizle nice tasarruflar denildi. Öneriler uçuştu. Ama, örneğin, şunu duymayız: üst siyasal birokrat tteknik emeklilerine hala tahsisat altında ödeme yapılmaktadır. Emekli olup hangi riske göre ödenme yapılır sorusu sorulmuyor. Bizim onca zenginlikle emeki üst elitlere bunca avanta niye sorusu sorulmaz. Çünkü, buradaki yapının sürdüren uygulayan kesimleridir. TC onca kesinti, daraltma falan dedi. Maaşlar düşürtüldü. Fakat, emekli tahsisat alan üst elite hiç dokunmadı. Bu tesadüf mü? Hiç sanmam. Nitekim, enson Sayıştayın üst kesimi de bu “hakka” kavuşturuldu! Böylesi çarpıklıklar vardır. Bunlara dokunma yerine daha çok yoksulaştırarak, üretimsizleştirerek bağımlı ağ kuruldu. Kumarhanesinden öteki gayrı nizami ilkeler işletiğliğ ekonomik alt yapıyı da oluşturdular. Son krizde bunun bedelini ödedik de anlayamadık.

Kısaca, yeni bir imza şovuyla daha bağımlı sürece devam deniliyor. Bir farkla, artık somut gerçekler hiç konuşulmuyor. Para gelip gelmemesine dek konu indirgendi. Önemli kuruluşlarımız, buradaki makancılar yerine Ankaraya Fuat Beye gidip sorunlarına çözüm arıyor. Bunlar hepsi Lefkoşadaki yönetimin nerelere dek geldiğinin işaretidir. Hele de dizayinlerle makama konulanların konuşma şekli ile şükürlü tşekürlü hamasetler, hepsi işbirlikçilik seçimindeki deyeri de ortaya serdi. Gerisi mi; K. Kıbrıs Kıbrıs cumhuriyetinden sonraki fiyli durumuyla epey yol aldı. Artık eski otantik duygular bile hitap ediği kesim azınlıkta. Boş konuşmak ve idare etmekle bakalım zaman nereye dek gidecek. Kökleşen koşullar mutlaka onların kalmasını isteyen kitelelri de oluşturur. Kültürel sosyolojik bu gerçeği de aklımızın bir yerine koyalım.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
313AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin