yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAmerikan yaptırımları tartışılırken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Amerikan yaptırımları tartışılırken – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bazen konu normalken, anormal şekliyle algılanıp çıkış yapılır. Tam tersi bazen de anormal açıklamaları, normalmış gibi alıp övgülere boğulunur. Yapılan bilgilenmenin özüne bakılmaksızın,hemen kendi bakışımızla konuyu alıp konuşmak şekli de davranış biçimine gelindiğinin kanıtıdır. Kısaca. İlgili konuyu tersten alma, özünü bilmeden, yetersizliklere karşın keskin ifadeyle çıkara kondurtma tutumlar idolojikleşip yerleşti. Kararı alanın görüşü veya karşı çıkanın çıktığı yörüngeye bakmaksızın, kendimizce “ulusal” bir klişe ile birlikte ele alma hastalığı, koma haline girilmeye dek gelindi. Bunu son Amerikan yaptırım tartışmalarında yakalıyoruz. Öyle yakalıyoruz ki Amerikanın ne demek olduğunu, Türkiye ile nasıl bir örgütsel yapıda bulunduğunu, sınıfsal öz ve hangi etkenlerle bu sonuca gelindiğini dahi tartışma yapısından soyutlayarak gerçekleştiriliyor. Örgütsel itifak bağ ekseni kurallarını dahi yok sayarak sorun ele alınıyor.****

Garib bir dünya yaşamından geçiyoruz. Sistem ekonomik, sağlık, ekolojik ve uygarlık krizlerini yaşıyor. Seçenek üretmemek de öteki madalyonun yüzü oluor. Açıklamalar ise bir başka tat veriyor: Örneğin, bağlantı ve devamlılık kurulmadığı için de anlık sözlerle gelen tutumlar kağoslarla belirsizliklere üretim şekli yaratıyor. Nitekim, en yakın bildiğimiz konu: Ersin Tatarın Erdoğanla Azarbaycana gidecekleri Maraş Pikniğinde yükselen sesle açıklandı. Şimdi Erdoğan Baküde gösteriş yapıyor. Olmayan söz denilen Tatarın kendisidir. Kimse bu yanılsamayı K. Kıbrısta konuşma zahmetine girmedi. Benzer birçok konuda tekralanıyor. Hele işimize gelince “yanımızda aAmerikadır” derken, tam tersi kızınca “sorumlu Amerika” demekten de çekinilmiyor. İşte bu düşünce modeli şimdi de tartışmalar konusunda yaşanıyor.

Bir tarihi anımsatmayla konuyu açalım: 1795 yılında Halk evlerinde konuşurken, Amerikan anbargosu da konuşmaya katıldı. Ben Kıbrıs bilgimle de hareketin onaylı ve Amerikan ambargosunun göstermelik olduğunu söyleyince. Özellikle Kemalistler ve CHP kesimi sert karşı çıkıp, “konuyu küçümsediğimi” söylediler. Müdahale eden Milli Birlik Senatörü Ahmet Yıldız beni savundu. Şu basit bilgiyle karşıma çıkıp nerede ise dövecek olan kesimi adeta şaşırtı: “Siz olayın bütününe bakın. Görünürdeki Amerikan silah anbargosu sözüne takılmayın* Türkiyenin Nato ülkesi olduğunu, Natodan silahların alındığı ve üstelik sınır yöresinde tam da Sövyet dibindeki stratejik yönü unutmayın. Natonun ikinci askeri gücünü de biliniz. Görünüşte Amerika anbargo uygulamıış gibi Makariyostan Sovvyetlere hamle yapma veya darbelerden suçlama kozunu da aldılar. Zaten Nato üyesi olma nedeniyle silahlar bu örgütten gelmektedir. Amerika deyil Nato menşeğli olmuş ne olur: ama kandırmacanın kendisi olur. Bir de düşünün, en anbargolu dönemde Türkiyede  devirimcilerin geçirildiği moderin işkence aletleri ve gayet kullanışlı küçük silahlar da Türkiyeye nereden geldi?”

Bu açıklama bana her zaman Amerikan tavrı dneilince ilgili kıyas tamamlayıcı bilgiler gelir. Şimdi de öyle oldu. Amerika Türkiyeye yaptırımlar uygulayacakmış! Peki neden: ABD stratejisine ters düşen davranışlar nedeniyle. Zaraf olaayı iranla olan kaçak rüşvetli ticari ilişkiden, S400 füzeleri ise silahların Rusya yapımı olup ilgili ülkeyle oluşan silah ticaretinden dolayıdır. Natoda olmanın ve ilan edilen Şer ülkeler siyasetinin yansıyan türkiye ayapıdır. Yeri gelmişken: Natoda olmadığı halde Kıbrısın da S300 füze krizi yaşandı. Türkiye “vuracağını dahi” söyledi. Demek ki konu salt iki ülke deyil, bazı durumları sistemsel özleriyle konuşup, çözümlemeleri de onun üzerinden yapılmalıdır…

Gelelim dün de yazdığım öteki duruma: Yaptırım kararları senatodan da geçti. Demek ki kaçınılmaz gibi görülen 12 ilkeden en az beşinin yürülüğe girmesi gerekir. Baydın ve Trump seçenekli tercihler söz konusu. Tramp Erdoğan ilişkilerinin kişilseleştirildiği kesin. Bazen sert sözler, bazen telefonla çözüm yapma ikilemleri yaşandı. Trump eğer imzalarsa, akla şu da gelir: Baydının belki de tümünü de imzalama tehlikesinden tutun seçilecek beş kuralı Trumpun seçip Baydına dilediği politikayı gerçekleştirmemesine takoz koyması da düşünülmelidir. Ama en net düşünülmesi gereken şu: konu Türkiyenin Amerikadan uzaklaşması veya bazı aptaların Anti Emperyalistliklerinden dyeil, Kuşatılma eksenindeki rusyaya veya Şer eksenli iran la olan ilişkilerinden dolaydıdır. Çünkü göz yumak demek devamının da gelmesi demekdemektir. Zaten Baydın dönemiyle kurumların etkin kılınma politikası uygulanırsa, Natonun öne çıkıp bu tip ilişkilerin de gizlenmesi daha kolay sağlanacaktır.****

Başka açıdan: Amerikanın tüm hegemonya kırılmasına rağmen, hala Emperyalist güçmerkezidir. Türkiye ise en azından alt Emperyalis model denecek duruma geldi. Bağımlı ilişkilerde merkez Amerikaadır. Stratejisiyle de ters düşünce elbet kendine has tutumlar da gündeme sokar. Şimdi, zaten gerek füzeler alınırken, grek iranla konulan anbargo izin verilen kırılmanın ötesine geçilirken, buna ses çıkarmaması da mümkün deyildir. Nitekim, yaptırım kararlarında Rusya ile olan ilişki ile Rusyaya karşı konulan politika konularak yaptırım öneriliyor. Demokrat ve Cumhuriyetciler birlikte oy kulandı. Bundandır ki Trump kişisel ilişkisi iyi olan Erdoğanın ertelenme şansı azdı. Talepler de ona göre şekilendi. Bu tip kararlar hep oluyor. Hat ta Amerikan yargısı birçok bankaya cezalar yağdırıldı.

Şimdi işin sorusu şu: yeni dönemle bu ilişkiler eğer denildiği gibi kurumsal eksene kondurtulursa ve uluslar arası konuma yansırsa, Türkiye hangi imajlara sarılacak? Belli ki tüm çıkmazlar gibi Amerikan ile müttefikler ilişkilerinde de kağos hakim. En güç süreçte bunlar nasıl şekillenme yönelişi olacak? Bunun yansıması da Türkiyeye kaaarşı konulacak tavırdır. Nitekim; AB dahi kararlarını Marta dek erteledi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin