yaklaşımlarÖzkan YıkıcıSıcağı sıcağına – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Sıcağı sıcağına – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Artık seçime gün kala zaman kaldı. Cuma gecesi, BRT yayınındaki seçilen adayların probagandasını izledim. Bu tartışmanın hemen ardından kalkıp Sıcağı Sıcağına konuyu yorumlamaya başlıyorum. Benim yazılarımı okuyanlar zaten bakış açımı bilir. Ülke koşulları ve politik duruşn ikileminin de örneklerini bolca okudu. Onun için Pazar günü seçim sandığına gidilmeden önce, Cuma gecesi BRT ekranında yapılan tartışmalara şöylesin deyinmek amacındayım. İnşalah, Murat da yazıyı seçim öncesine siteye kor. Çünkü, seçim geçtikten sonra tıpkı öteki seçimlerde olduğu gibi, banbaşka normal dünyaya döneceğiz.

Belirtiğim gibi; BRT yayınında seçilen adaylar kendi görüşlerini aktardılar. Epey mavzeme zaten Türkiyenin direk müdahalesiyle oluştu. Fakat, elbet oluşan müdahalelere karşın politikacının da bunu konuşma cesaretinin de olması sonucu konu daha iyi eleştirisel ele alınabilinir. Öncelikle şu noktayla başlayacam: BRT resmen kendi gerçeğini yeniden yaşattı. Bunu sadece bir kısmını Serdar Dentaş dile getirdi. Bu dahi tartışmanın nedenli can acıtıcı gerçeklerden kaçışın ta baştan hissedilmesini de oluşturdu. BRT klasik tarafdarlığını hesapta birçok adayı toplayıp tartıştırırken dahi Piskolojik probaganda reklamını da başa koydu. Türkiyeden getirilen su reklam belgeseli ile resmen Türkiye tarafcılığın mesajını içeriyordu. Daha önceki yine klasik taraflaşma hamasetli hamleli BRT gösteri olayı da bunun öteki m kanıtıydı. Bir anlamda, daha konuşmalar başlamadan, zaten boru tamir edilmesiyle başlayan direk Türkiye müdahale şeklini, konunun başına psikolojik hareket gibi kondurulması, BRT gerçeğinin yeniden kanıtı halinde gerçekleşti. Çoğu aday bunu görmezden gelirken, kendi görüşü olsa da Serdar Denktaş bunu yutmadığını ve amacının ne olduğunu anladığını söyledi.

*****

Tartışmayı sıkılsam da izledim. Öylesine bir tartışma oldu ki demeğin gitsin. Kaçınılmaz olarak yaşananların konuşulması gerekiyordu. Erdoğan öylesine müdahale yapıp atres gösterdi ki devamındaki Varosi müdahalesiyle de buraya gereken mesajı çaktı. Özellikle şu resim fazla tartışılmadı: Maraş kapısında kimlikle yola gezinme durumunda Kapıda bekleyen Askeri yetkili ve TC elçisinin Erdoğana “Talimatınızı uygulamaya hazırız” denme resmi dahi beklenen tartışmayı fazla tetiklemedi. Sınır, Ersin tatarla sınırlandı. Ersin Tatar da günümüzdeki TC yönetiminin nasıl işbirlikçi istediğinin de örneğini sergiledi. Öyle ki TC Genelkurmaya bağlı olan Güvenlik sorumlusuna kendinin çağırıp talimat veriyorum sözleri dahi pek dikate alınmadı….

Olay K. Kıbrısı bilenler için şu net mesajı verdi: Hala onca olan olaya rağmen Türkiye müdahale gerçeği net şekilde sorgulanmadı. Bunun anlamı da şu, K. Kıbrısta yapılanışla politik kurumun geldiği noktayı işaret etmektedir. Etiketleri söylenmese, sanki bir bahçedeki ayni meyvenin değişik parçaları gibi anlaşılma sonucu oluşur. Konuların net ifade edilmemesi, yapısal deyişim içeriklerin olmaması, düzenin korunup nasıl daha uygun hale geliş etrafında gerçeklerden kopuk ele alışlar, doyuruculuğun olmadığının da kanıtlarıdır. Hat ta, daha önceleri Kıbrıs sorunuyla alakalı tartışılan bazı sorunalr da hiç dile getirilmemesi de tesadüf deyildi. Ersin Tatarın işbirlikçilik dışındaki yetersizliği ve bir dediğinin ötekini tutmama tavrı, ötekilerine konuşulacak mavzeme yaratıyordu. Ancak,klasik barışçıl ezbeerlerin hyoka havale edildiği, resmi siaysetin iyice boşaltıldığı bir tartışma izledim. İstemeden düşündüm: bazı kendine barışçıl veya solcu diyen kesimler, bilmem bu saatı aşan tartışmada kendileri neyi buldu ki birilerin peşinde hep koşuyor.

Sıcağı sıcağına tartışmayı izledim. Pek de cumhur başkanlık seçimli konuşmalar duymadım. Hele de Erdoğan müdahalesiyle iyice silikleşen Akıncı gerçeğine ve Türkiyenin istediği anda tetriç etme gerçeği fazla sorgulanmadı. Örneğin, Türkiyeden konuyla alakalı bilgi edinmek isteyen birileri dinlese, hele de AKP karşıtı veya destekliyicisi ise bu konudan gereken K. Kıbrıs resmini göremeyip, Türkiye bakışıyla konuya bakacaktır. Tufanın bol bol nasihatlı konuşmasından solculuk bulamayacağı gibi, Akıncının da geçmiş yapılanlarıyla anlatıklarının çelişkisini de yakalayamayacaktır. Bizi öyle bir balık havızalı yaptılar ki isviçredeki olanları tamamen şimdiki aday karşıtlılıkla yeniden yalanlarla anlamamız isteniyor. Tarafgilik ile cihalete hitap etmenin de koşulunu yaşadım. Belki de çoğunun özellikle de biraiz Kıbrıslılık ile Statikoculuk arahışta olanlar Serdarı beyenecekler. Ama hep şu eksik yapılıp dilenen yalanla probaganda kolaylığı da yaşandı. Özellikle gündem nedeniyle Varosi veya Maraş konusunda arada Uluslararası hukuk denilirken, 74 sonrası bölgenin Kuzey kıbrısa dyeil de direk TC askeri kontroluna verilmesi, alınan dyeişik dönmdeki kararlarla B.M. kontrolunda sahipllerine açılma kararları fazla konuşulmak istenmiyor. Zaten, tıpkı Krabağ veya Filistinde olduğu gibi Kıbrısta da hep söylenip ama adı ve içeriği konuşulmayan Güvenlik konsey kararları sadece söylenir. Üstelik son Azarbaycan Ermenistan olayında başta Türkiye Güvenlik Konsey kararları derken, nedense Kıbrıs veya Suriye konusunda ayni gerekçeler uluslararası hukuk olarak görülmeme ikilemi geçerlidir.

***

Bir ince nokta daha: son BRT tartışmasını izlerken, K. Kıbrıstaki yapılanışın nereye dek geldiğini, konuşan siyasetçilerin konulara bakışla anlamak da kolaydır. Artık, vatandaşlık yapıp seçmen veya dağıtılan ve sorun olan mülkler konusu hiç konuşulmadı. Daha birkaç saat önce duyulan yaklaşık onbin kişiye ikinbin lira deyişik yardım adına dağıtılması da seçim rüşveti olarak da akla getirilmedi. Bol bol da konuşuldu. Türkiye gerçeği yerine adet yerini bulup veriştirme adına rumlara atılıp tutuldu. Kendi siyasal egemenliklerini savunamazken, rumların neden siyasal eşitlik vermediği sorgusu gayet kolay gelip kulağa söylendi. Buda madalyonun öteki yüzünü tamamlıyor. Seçildikleri halde neleri yapamayacakları beliyken, Türkiyeleşerek ancak makamcılık yapa bilme gerçeği yeniden sırıtıyordu. Akıncıya yaşatılan son dönem bunun pratik kanıtıdır.

Yavaş yavaş seçimin ilk turu gerçekleşecek. Sonra ikinci turu. Sonra, tıpkı öteki seçimlerde olduğu gibi seçim süreci bitince, konular brakılan yerden devam edecek. Kimse Türkiyenin gerçeği ile konuşmayacak. Oysa, Türkiyenin K. Kıbrıs gerçeği ve son dönemdeki hamleleri, fırsat olduğu anda nelerin gerçekleşeceği de malumun ilanıdır. Dün bugünden daha fazla konu konuşulurken, şimdi daraltılan alanda laf yapma becerisi ile politik yol bulunmaya çalışınılıyor. Belli olan, bazı solcu kesimler her zaman olduğu gibi seçim dönemi diyer dönemi yok sayıp birinin peşinden koşar. Onu savunur. Bedel öder. Unutur ki savunduğu kişiler sola karşı duvar çekmektedir. Seçim olmayan dönemde de söyledikleri ve yaptıklarıyla da rahatsız olup eleştiriler dizeceklerdir. Acı ama sol geçinen politikacıların şu yüzü artık anlaşılmalı: bir yere gelirken, gelme hedeflidir. Bir şey yapma veya deyiştirme deyil, bir yere gelme düşüncesi hakimdir. Koşulların uygunluğu veya “mümkün olanı elde etme” sözleri iyi politik ezberdir. Bunları çok çok kısa zaman sonra, şimdi birilerin peşinde barışçıl ve deokrat diye koşulan kişilerle yaşanacaktır. Ama, yine “yanıldıkla” cevaplandırma pişkinliği de oalcaktır. Bakalım, seçim ilk turda müdahalelerle neyi oluşturacak. Onca nifus ve işbirlikçilik hangi resmi çizecek?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
233AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin