yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGarip kesişmelerle Türkiye ve Polonya – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Garip kesişmelerle Türkiye ve Polonya – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yıl 1981 olup iyice gelmekte olan kış ayında Beytepe yurdunda bir odada H.K. Y.B. ve ben ilginç bir tartışma yapıyorduk. Artık 12 Eylül bolduzerinin devrimciler üzerinden geçtiği günlerdi. H.K. şu ilginç deyerlendirmeyi yapıyordu: Türkiye sosyalist hareketi yenildi; Artık devrim ileri tarihe kaldı diyordu. Devamında olumsuzlukları sıralarken, bir ülkenin de adı geçti: “Türkiyede Neto destekli darbe yapılırken, Varşova Paktında da Polonyada askeri darbe yapıldıydı”. H.K. bunun sosyalist hareket bakımından önemli bir dez  avantajdı. Polonya ve Türkiye iki farklı kutbun çakışan darbesini yaşyordu. Türkiye Neoliebral sürece geçme ve sosyalist devrimci hareketleri ezme temelinde gerçekleşti. Polonya da askeri darbe oldu. Hem de darbeyi Komonist parti içi ordunun hükümete karşı yapma durumu vardı. Polonya mesajı başkaydı: Sovyet sisteminin artık çöküşe gidişinin sinyaliydi.

Polonyanın Sovyet bloku içindeki yapılanış özellikleri biraz farklıydı. Bir anlamda, bu farklılık, Polonyanın da yumuşak karnını oluşdturdu. Osgar Lancısın ekonomik iki farklı kamusal ve özel yapısı hep müdahale görecek siyasal ekonomik yapıydı. Kır kent farkıyla da bunun gerçekleştirildiği de yanlışın kurumsal öteki yönüydü. Sovyet modelinin genel yanlışı da işi yangına çevirdi. Üst devrimler yapılmadı. Yetmişlerden beri bizim siyasal çizgideki arkadaşlar, Sovyet modleini eleştirirken, kültürel devrimin eksik olmasını hep söyledi. Nitekim, Polonyadaki bu yanlış, Katolik kilisesinin idolojik güç olarak Polonyadaki siyasal dönüşümde önemli rol oynadı.******

Gelelim günümüze: Türkiye son dönemde resmen rejim deyişiminin yolunda ilerliyor. Son sahnede adı anayasal kriz olarak konuldu. Anayasa kararlarının dahi alt mahkemelerde uygulanmayan hukuksal döneme gelindi. Sağlık Korona salgınında hepsi bir yana, verilen rakamlar tartışmalı. Tuhaf icatlarla, vaka ile hasta ayrımı dahi gerçekleştirip, rakamları düşük tutma kuralı uygulanıyor. Bir anlamda son siyasal islam projesiyle devlet içi Kemalist eksenden dinsel inanç eksene doğru kayıldı. Ayni zamanda “şahsım” devletine dek gelindi. Milli, inançlı ve muhavazaakar eksen oluşturuldu. Otoriterlikle bölgesel alt emperyalist hevesler de artı.

Bu arada klasik emperyalist kuram da akla geldi. Kapitalizmin üst aşaması Emperyalizim ile gericileşme idolojik üst yapıdan itibaren kurumsallaştırıldı. Haklar da geri alınıyordu. Siyasal islam projesi de bunlardan birisidir. Nitekim, salt düşünsel deyil örneğin imzalanan kadın hakları bildirgelerinden de çıkılmaya çalışılınıyor. Türkiye, hem de övünçle gerçekleşen İstanbul kadın sözleşmesinden çıkma tartışmasına çoktan girdi. Dinselleşme ve gericiliğin klasik sonucuydu.***

Sanılmasın ki sadece Türkiye bu gelişmeleri yaşıyor: polonya da benzeri oldu. Muhavazakar milliyetçi parti iktidara gelince, dokunduğu alanlardan birisi de kadınlardı. Bir farkla; Türkiyede islam kulanılırken, Polonyada Katoliklik kültürüne baş vuruluyordu. Kürtajla başlayan kadın hakları saldırısı, son olarak üst mahkeme kararıyla da kürtaj resmen yasaklandı. Polonyada oldukça sokaklarda kadın direnişleri de gelişmektedir. Polonyanın bir farkı ise Kapitalisleşirken Katolik kilisesinin idolojik yönü olduıkça etkili oldu. Tıpkı Türkiyede Kemalistlerin devlet eksenli tasfiye ile birlikte gelişen çizgi iken, Polonyada da kapitalizim güçlenirken, idolojik olarak Katoliklik kültürü önemli yer aldı. Bu gerçeklik, iktidara da benzer M.M. partiyi getirdi. Dokunulan ilk alan da kadınlar oldu.***

Daha da genelekseleştirecek olursak. Başta Amerikada,gericileşmeyle birlikte kadın haklarının ilk saldırılan yönü kürtajdı. Yine sistemde gericileşme olurken eşcinseller hedef gösterilip koşul hazırlanıyordu. Tabi genel evrim düşüncesinin eğitimden çıkarılması da ilk başlayan ülkenin de ABD olması tesadüf deyildir.***

Burada ince nokta şu: Polonya sosyalistlikten çıkıp kkapitalizme girip AB üyesi oldu. Bu karşı çıkılan kararların altında imzası var. Oysa Türkiye kırklardan beri Batı kanpındadır. Gericilik hep bu alandaa kalmasının esrumanıydı. Dinseleşme ile yeşil kuşaktan son siyasal islama dek deyişim süreçleri yaşandı. Fakat, bu kararlara İstanbul sözleşmesi gibi daha dün imza atan ülkeler, otoriteleşme ve gericileşme sonucu tartışma haline de soktular.

İşin daha da hukuki boyutu. Anayasa mahkemeleri bu yolda taşlandırma yaparken, toplumsal cinsel saldırılar da yoğunlaştı. Devrimci hareketlerin gerilemesi veya toprlanamaması sonucu, böylesi parçalı şekilde sistem gericileşme dönüşümleri yaratmaktadır. Türkiye görünümde Polonya ile hep ayrı kulvardaymış gibi yaşasalar da benzer sorunlarda çakışmaları tesadüf deyildir. Üstelik bu tesadüflük Polonyanın AB içinde en Amerikancı oluşu ve Türkiyeyi destekleyen ülkedir de. Toplamı ise genel emperyalist gericileşme, sonuçta krizleri de idare edemedikçe sonuçta doz artırılıp faşizmin yeni versyonu olarak hayat da devlet biçimi olarak uygulanmaktadır. Bu kıyası bu nedenle önemli iki tarafta da gelişmelr yaşarken, yeniden akıla taşımayı düşündüm. Ortak din ve otoriterlikle bilimsel ret ile kadına yönelik tutumun üstüne anayasa sosu koyarak politikalar renkli halde uygulanır duruma sokuldu.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
215AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin