yaklaşımlarÖzkan YıkıcıŞubat namelerden limoniler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Şubat namelerden limoniler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Eskiden, önce nenemle başlayıp, anamla devam eden şu basit ezber tekerlemeği dinlemeye alıştım: Şubat ayına girince hemen “Şubat ayı guçulodur” denilip, sert ve değişken iklimi hızla yaşatıp, daha az olan güne sıkıştıracağını anlatmaya çalışıyorlardı. Şubat ayı için birçok başka benzetmeler de yapılıyordu.Zaman zaman olayların yoğunluğu ve bozulan iklim dersleri de yaşanınca, aklıma hep bu “Gyuçulo” imgesi gelir. Şimdi, Şubat ayının sonuna doğru geliyoruz. Artık, önümüzdeki hafta ile bu Guçulo ayına veda edeceğiz. Hafta sonuyla başka özellikleriyle şekilenen Mart ayına da merhaba diyeceğiz. Elbet onunda kendine has halk benzetmeleri olacaktır. Fakat, Şubat ayının bu özellik ezberi altında, daha bugün nasıl çarpıklıklarla yaşandığının da örneklerine kapıldım. Yürüyecek oldum; normalde güneş ışığı varken, birden uzaktan gök gürlemelrini duydum. Ortam kararır gibi oldu. Geri dönünce de sanki beş dakika önce olanbitn değilmiş gibi de yeniden yüzüme güneş sıcaklığı vurdu. Hani derler ya yaşlıların dediklerinde mutlaka deneğim bikrimi var ya, işte o gerçekleşiyordu….

Şubatın bu son günleri de yoğun geçti. Alınacak derslerle, iklimsel bozulmalara bir de konuşturulmasa da Grip türü hastalıklar la kuşatılmış hale geldik. Gerçi, sağolsun makamcılarımız, salamakta usta iken, bazı olguları yasakla veya korku piskolojik bakışla konuşturmasalar da Griplerin durumu gibi ahalinin diline düşmekten kurtulamadı. Yetmezmiş gibi de siyasi çelişkili demeçlerden, güncel akan olaylara varan ağırlık, aslında makale yazmada dahi epey örnek kaynak oluşturuyordu. Bir olayı izlerken ansızın acayip başka sonuçla karşıkarşıya gelmekten kurtulamaz hale geldik….

Siyasiler yerlerini koruyup daha fazlasına ulaşmak için inanılmazları da sözlerle yapma peşindeyken, konulan tüm engel yasak duvarlarına rağmen de Krallar çıplak olmaya devam ediyordu. Lefkoşa, Mağusa ve enson Yeni Erenköy yolunda banbaşka dünyalarla birebir karşılaşırken, medyada dünyanın öte tarafındaki politik gelişmeleri de yakalamakta zorlanmıyordum. Ama, şu ekran ile yerel gerçek kıyası veya gerçekler ile siyasi demeç çelişkileri hep biryerde toplanmaya hız veriyordu. Üstelik, Kıbrıs gibi karmakarışık sorunlaşmadan Türkiyeleşme K. Kıbrıs öteki eksenin saydamlaşan dünyasında sıkışıyorken! Bunları da önemli ret etme duvarıyla da görmemezden gelme gibi tuhaf kronik düşünce hastalığı ile de yatmak varken, hayat akmaya, Guçulo Şubatın sonuna doğru gitmeye devam ediyordu.

Lefkoşa siyasi sıkışma demeçlerinden Karpaza geldikçe, ağırlaşan kendi gerçekleri bana yeniden mesajlar çaktırıyordu. Fakat, ne tuhaf: ekrandaki TC içişleri bakanının sesiyle burada gizletilen anlaşma ikilemi kötü örneklerle yeniden kafamı zorluyor. Anladım ki Tufan anayasasına gerçekten doğru tavırla HAYIR demişim! Çünkü, şimdiki Anayasaya rağmen, hala Ayşegül Süleyman anlaşmasının içeriği söylenmiyor. Sadece, Süleyman beyin Türkiyeye gidip de burada birçok isim sayılarak inlerine girileceği önemli tehtidi kulağımızda duruyor. Tam da konu deşilmeden geçiştirme kuralına takılacakken, birden başka örnekle Süleyman bey ile nelerin olduğu yanıtlamlar devam edip akıyor. Enson, polisin taciz yaptığı kadın sonrası verdiği “Polisimi size yedirtmem” söylemi ile dehşetli kulak zarı patlamasına uğradım. Öyle ya, göstere göstere tutukladığı kadına taciz yapan polis yerine tacize uğrayan kadına denmeyen brakılmıyordu! İşte, endişeyle olsa da Ayşegül ile yapılan anlaşmanın içeriğini bilme endişe ve korkuyle daha ısrarla isteme duygularım artı….

Karpaz yoluna çıkarken bu dehşet soru ile ürperirken, mahkeme olayı ve ardından Tufanın Yeni Erenköy ziyaret bilgielri de eklendi. Mahkemenin Kaymakamın yargı kararını yerine getirmedeki gecikme nedeniyle verdiği karar başka bir gerçeği de kamuoyuna sürüyordu. Yetkiyi uygulamama veya yargı sürecindeki ötelenen daha üst yetkili gerçekleri elbet vardı. Fakat, Mağusa terminalinde ve karpaz içlerinde konu banbaşka yönteme taktırıldı! Özellikle ırkçı refleksle olay TC kökenliğine çekildi. Dahası, ufak protestoda tavrı net koyan polis, nedense iskele mahkemesi önündeki hem de ırkçılıkla beslenen saldırganlığa gayet “hoşgörülü” davrandı. Hani, beklerdik ki kendine bağlı olduğunu söyleyen Tufanın, polis komutanını çağrıp hukukunu koruması talimatını vermesini beklerdim! Tabi ki olmadı.

Makam kervanının Yalusada yaptıkları lafazanlıkları ve beklenti dolu ahalinin onca eleştirdikleri yöneticilere karşı “hoşgörülerini” sıralayacak değilim. Fakat, sıraladığım onca olay ve ziyaret noktası halk refleksi ikilemindeki denklem, hepimize çok ders anlatmaya adaydır. Oysa, kısa birkaç gün önce Diyalok TV prokramında yakın köy Yeşilköyde banbaşka sesler yükseliyordu. Dedik ya: Karpaz yüklüydü de sesler başka telden geliyordu. İskele mahkeme olayı resmen ufak bir kıvılcım gibi algılanıp nasıl ırklaştığı ve koltukcuların suspus oluşunun yeni bir parakfafıydı. Tıpkı, anımsarsanız, Dip Karpaza gidip, orada yapılacak doğa katliyamına karşı protesto yapmak isteyenlere karşı yapılan linç karşılaması ile orada da polisin tutumu ve konunun kapatılması gibi birçok örnekle dolu bölgenin toprağına gömme uygulamalrından satırlar yazıyorum….

Mağusadan Karpaza ve buna katılan başta parlemento partielrinden ikisi olmak üzere olay hemen ırkçılığa çekildi. Hani, nezaman işe gelmeyen bir adım olursa, kimine saldırı kimine de gül dağıtan merkezi anlayışın yeni bir resmi çekildi. Aslında bu tip olaylar bize önenmli dersleri anımsatırıyor: olayın özü değil de konu ırkçılaştırılıp adeta yapının istenen yerleşkesinin güçlendirilmesine katgılar tuğlalarla yerleştiriliyor. Hele iskele mahkemesi önündeki konuşmacı eskiden normal şimdi sakalı yine eski sendikacının da dedikleri, ibret sayfasının yazılımında kara bir yer aldırtı. Ama, seyredenler ve destek verenler tıpkı 22 Ocak gibi zaman akışında unuturulmaya uğraşılacaktır. Hani, Karpazda çevreyi koruma adına gidenlere yapılanlar gibi…. Sahi, bunların kaçı yargılandı?

Halbuki Lefkoşa demeçlerinde iyice gülmeğe başlamıştım! Hiçbir yasal yetkisi ve gücü olmayan bazı makamcıların tehtitle saldırı ilan etmeleri elbet gülmelerin de ötesindedir. Fıkraya aday demeçler se adeta geelcekte acaba sorusuyla da zenginleşecekler! Kutretinden Mustafasına, Tufandan Burcusuna herkesin diline ezber kondurtmuş gibidir: ısrarla Anastasiyadisin dediklerinin altını doldurmasını istiyorlar. “Güneyde, yetkililer arasında çelişkiler olduğu” haberleri sık sık yapılıyor. Halbuki, Kutretinden Mustafasına bu tekerlemeler söylenirken, bakıldığı zaman bunu eleştirenlerin kendilerinde tutarsız ve çelişki olduğu anlaşılıyor. Gerçekten, Anastasiyadis ile Rum yetkili çelişkisi haykırışı yapanlar, bizat kendileri arasındaki çelişkileri de görmezden gelme pişkinliği de vardır. Bolca tekrarlayan Kutretin, daha baştan sarayla başlayan, ortaklarıyla devam eden uyuşmazlığın olması gibi gerçekler hala kendi kamuoyumuzda dahi pek seslendirilmiyor. Ruma eleştiri yapmak la kendi aynılaşıp daha fazlası olmayı görmezden gelme tuhaflıkları normal şekilde işlemeye devam ediyor. Hele ikiyüzlülükler aldı başını gidiyor. Rum partileri ile “barışçıl ve çözüm” sonra koltuğa gelince Türkiyeleşen nutuklarla iki tarafı idare etme acemilikleri, halk tarafından karşılık bulundukça devam edeceği kesin.

Yeri gelmişken Niyazi efendi için de net uarımı yapacam: okuyucum şuna dikat etsin: Niyazi bey AB parlementosu adayı. Katıldığı parti AKEL! Avrupadaki ekseni Sol olmaktadır. Fakat, K. Kıbrısta birkaç yerdeki konuşmasını izledim. Özellikle BRT konuşmasını dinleyebilen tekrar dinlesin. Öyle, oy avcılığı falan da denilmesin. Sırf soldan gelecekler çantada keklik diyerek, sandığa gitmeyecek olanlara hitap edip tam aksi görüşlerle eğer iki tür probaganda yapılacak sa Niyazi efendiye destek değil, onun ikiyüzlülüğüne yer verecem. Zaten, K. Kıbrısta sol hep bu tip ikiy ikiyüzlülerin tavırlarıyla da moral destek kaybetiler. Güneyde başka, Kuzeyde banbaşka, şu ekranda böyle, başka ekranda banbaşka konuşarak tutarsız bir yelpazede çıkar avlamalar hep sonuçta kişilere kazanç sağlasa da kaybeden doğru görüşler yaşanan gerçekler olmaktadır.

Şubat ayı yarım imgesiyle de söylenir. Ardından Mart ayı gelecek, Mart ayının sonunda eğer gerçekleşirse Türkiyede yerel seçimler gerçekleşecek. Şimdiden Türkiyede konusu dahi söylenince acayip gelen adımlar gerçekleşiyor.Bir turizm şirketine açıp bilgi isteyene, telefon açtığı yerin “Fetocu” olması gerekçesiyle hapse giden Musa Kart ile şirketin sahibinin kÜltür bakanı olduğu bir yer!Şimdiden “kazansa dahi görevden alırım” denilen Yerel seçim süreci bakalım yarının Türkiyesinde neleri getirecek. Elbet, bunalr K. Kıbrısa da direk yansıyacaktır. Ama, koltukta kalma aşkıyla da tıpkı Selma Eyleme denildiği gibi “Ben bunları kabulenmiyorum” deyip, sıyrılma dönemi devam edecektir.Neyazık ki buradaki yanlışlar Türkiyede, Türkiyede olanlar burada kendi özleriyle konuşulup bilinmedikçe, bu tip hatalar da varolan yanlış yapılanmasının da devamını sağlamaktadır. Öyle ki biz buradaki koltukcuların yaptıklarını anlatmaya çalışırken, Türkiyeden gelen iyi niyetli insanların da algılarla burada koltukta oturan ilerici demokrat sosyalist kişilerin varolduğu inancı oluştu. Bu eksiklikler ise daha kolay hayal kırıklıkları da yaratmaya adaydır. Anladınız mı neden durmadan bazı gerçekelri tekrar tekrar yazmak gerektiği?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin