yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAman! dikkatli olmalı! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Aman! dikkatli olmalı! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

İlgisizleri veya bilme ihdiyacı olmayanları ayıklarsak, ötekiler için de söylenecek net bir uyarı var: Genel olarak, insanlar bilgielri okdukları veya haber izleme kanalıyla bilgilenip, düşünce oluştururlar. Kitlesel öğretide habercilik oldukça önemlidir. İnsanlarla konuşurken, gazeteleri veya televizyon yayınları ile jöğrendiklerini kanıtla söyleyerek ısbatlamaya yönelirler. Bundandır ki bilgi edinme araçlarından önemli olan habercilik de içerik ve kulanım bakımından oldukça etkileyici esrumandır. Sansürden, ötelendirmelere varan yasaklı eksen ile haber seçkiliğindeki tercihlik, sonuçta kitlesel bilinçle başlayıp idolojikleşme ile sonlanan süreçte inanılmaz etkileyicilik vardır Bundandır ki iletişim kuramı ve özde habercilikte ısrarla gerçeklerle özdeşleşen ilkeler konulmaya uğraşıldı. Hat ta, yoğunlaşan baskıyla resmi eksen dışına çıkamamayı bertaraf adına, şu önemli tanım da yapıldı: “Haber yapmak, kimsenin bilmediği, konuşamadığı veya ötelenen gelişmeleri haber yapma kuralı” olarak tanımlayanlar oldu. Habercilikte daha baştan önce olanı yasaklama ve ardından da yalanlarla bezenen istenen idolojik haber yapmayı çoğu haber kuramı olarak görmüyor. Kimsenin yapamadığı ve bilinmezlikleri haberleştirme tekniği iletişim akademikliğinde sık sık tekrarlanmaya başlandı. Bunları, K. Kıbrısta direk yaşıyoruz. Boşuna değil bir yanda çağdaş habercilikle bedeller ödenirken, öte tarafta Göbels tekniği ile kitlesel haberciliğin de öteki yüzü olarak madalyon tamamlanmaktadır. Özellikle teslim olmayan ve demokratik yaşamla gerçeklerle hareket istenen toplum şeklerinin de daha riskli olması, yalanların politikayı esir alıp kendi hedefine doğru yöneltmektedir. Bundandır ki son dönemde basın ve genelde medya için başta insan hakları ile özgürlük ilkelerinin gerilediği raporları sık sık yayınlanmaktadır. Haberin dahi “terörist, hayin” hukuki suçlamasına neden olunan günümüz koşullarından da geçtiğimiz kesin. Bu birazda akademik teorik bilgiden sonra, makalemizin somut örneklerine geçebiliriz……

Bir acı itirafla konuya girecem! Akademik dönemde ünüversitede okurken, Kitle ileşimi dersini de aldım. Bu dersi 1979 Yılında Ertooğrul Özkök verdi. Bize kuram olarak kitle iletişim önemini ve haberciliğin sosyal siyasal oluşumundaki yerini gayet güzel anlat tı! Ne acıdır ki, hoca bunları ders olarak bize anlatıp, yanlış yönelme ve sapmaları da sıralarken, şimdi ilgili gazete köşesinde kendinin eğitim olarak yanlış ve tehlikeli dediği bilgi habercilik yazarlığının da örneğini yaşatması paradoksuyla karşılaştık. Hacettepe ünüversite işletme bölümü öğrencileri bu dersleri sanırım oldukça acı şekilde yaşamla kıyaslayarak yaşamaktadırlar. Hele Ertoğrul hocanın sermaye eksenli veya devlet yelpazeli iletişim habercilik üzerinde söylediği tehlikeleri, sınavda sorarak not verdiği bilimcilikten, şimdi basın yaşamında tersini yaparak beynimizde acı anı olarak kondurtu.

Aman dikaat! Sokakta, kahvede veya normal sohbetlerde hep şu lafı duyarız: “Biz beceremedik* Türkiye gelip yapsın, çözsün” kaçışlar oldukça artan şekilde tekrarlanıyor. Bundandır ki en başta ihalelerin Ankarada açılması, bazı yolların ayni kaynakla Türkiye firmalarınca yapılması pek de beklenen tepkiyi çekmedi. Partiler koltuk uğruna, ahali ise bıktığı olumsuzluklardan çözüm kaçışıyla bunlara ses çıkarmadı. Sadece, kaybedilen pastadan etkilenen bazı mütahitler ses çıkarıp, sonra sustular. Kolay değil; Türkiye kutsal kurtarıcı dokunulmaz gerçek vardır. Ayni şekilde, devamında da bunu haklı çıkarmak için, Türkiyede övgüyle ekran şovlu siyasal açılışlarla yapılan yollar veya “Hızlı Tren” gibi uygulamalarla da içteki birçok kişi kaynak olarak gösteriyor. Bu gösterme ile de “bizim kiler yapmıyor* Ozaman daha iyi yapan deneğimli Türkiye mütahitleri yapsın” denilip, konuyu bağlıyorlar. Zaten, sağolsun, işbirlikçi koltukcularımız torpil, yandaş Ahbapçavuş ilişkili işleri öylesine kalıcılaştırdılar ki oluşan sonuçların da olumsuzluklarıyla, medya katgılı teslimiyetle kolayca Türkiyede yapılma olgusu da oluştu. Kimse, medya şovlu sonrası ortaya çıkan olaylara da bakmadı. Özellikle Türkiyedeki yandaşlaşan medya ile yerleşen yasaklı habercilik sonucu, sadece buraya reklam imajı gelip yerleşti. Kimse, örneğin son Trafikten işçi katliyam tipi sonuçları pek bilmiyor. Bildiğini de yine Türkiye medya kanalıyla “tanrısalaştırıp Fıtrata” havale ediyor. Oysa, Türkiyenin de aynen yandaşlaşıp ahbapçavuş ilişkili paylaşımla oluşan yanlışların, bedelini insanların ödemesine kimse dikat etmiyor. Kocaman yol denilip örneğin son iki önemli tren cinayetini veya çöken yol ile oluşan cinayetleri haber yapılmadığı için veya kutsalaştırıldığı yöntem sonucu, konunun özünü bilmiyor. Onlara gerçeği anlatınca, elindeki kocaman renkli gazeteyi veya karşıda duran televizyonu işaret ederek, Türkiyenin onca gelişmişliğini bizim kabul etmek istemediğimizi söylerler.

Gerçekten, bilmeyen insana anlatıp doğruyu gösermek zordur! Fakat, yanlış bilgielrle öğrenip doğru zanedenleri ikna etmek daha da güç ve tehlikeli. Karşınıza haber kaynağı olarak gazete veya televizyonla, siyasetcilerin veya onlarıbn uzantılı “akademisyenlerin, provesörlerin” dediklerini söylüyorlar. Nitekim, son Girne Cikos yolu ihalesi Ankarada olması, yapan Türkiye firması olması, göstere göstere birçok eksik ve yanlışın olmasına rağmen, başta yerel iletişim araçları bu konuda pek söz söyleme cesaretini gösteremedi. Hele de şu çakışan noktaya bakın; yine ulaşımda Türkiyede bolca övülen Hızlı Tren alanında önemli katliyam tipi kaza oldu. Bunun da önemli eksiklikleri ve hat ta sırf siyasal şov ile seçim öncesi nedeniyle bitirlmeden açılması gibi nedenlerle oluşu olayı habercilikteki eksiklikler nedeniyle kafaların sorgulanmasına dek gelinmedi. Bu tip konuların öylesine artışı oldu ki gazete ve televizyonla yaşanan krizin cebinizi vurmasına rarğmen, nedenli büyüyüp güçlendiğinin inancı da oldukça yaygındır. Çünkü; K. Kıbrısta ta baştan teslim olunup, onurun yerine teslimiyet, riyakatın yerine torpil ile paylaşımda yandaşlama ilkesi çoktan uygulanıp kültürleştirildi……

Bir ülkede felaket yaşanmasına rağmen, hala gerçeklere ulaşılamıyorsa, oradaki iletişim habercilikteki zayıflığı, sosyal muhalefetin salt sistem paylaşım yarışında olduğu, kitlelerin gerçeklerden oldukça uzak olması nedeniyle bir sorgulama olmadığı anlaşılmalıdır. Ayrıca, işkalden faşizme, yolsuzluktan kayırmaya varan kurallar işlerken, bunların tam tersi kavramlarla açıklanması da kültürleşmenin nedenli derinlere indiğinin somut örneklemleri olmaktadır. Buradaki felaketler ve başta yol ve yerleşim tercihi, ayni anda Türkiyedeki yollardan trene varan yanlışların da insanla bedeli ödenmesine rağmen, hala haberine dahi yasak getirilme uygulamaları, hepimize nedenli tehlikeli cendereye girdiğimizi göstermektedir. Mücahitten mütahit veya yandaşından kayırmalı şirket yaratıp kural ve bilinç yerine iman ve yakındaş kuralı uygulanması sonucu, felaket ve acılar dahi insanları gerçeklere yöneltememektedir… Hele de üstüne iman ve ırkçılık da katılımca, karşıtı düşman görüp gidrek gerçekleri de dış güçler tehtidine koyup işin devamı sağlanmaktadır….****

Aslında, akşamüzeri Türkiyedeki Hızlı Tren katliyamı denecek cinayet ile bizim yol hikayesindeki gerçek yapılanışı üzerinde gereken olmadığı izlenimi olmasa, ilk bölüme pek değinmek istemiyecektim. Üstelik, işin daha da acıtanı: gereken uyarıların da yapılmasına rağmen bunlar dikate alınmayarak hep yaşanmaktadır. Tek olay değil, hemen hemen tüm konularda ayni yöntem uygulanmaktadır. Bundan kaçınmak mümkün değildir… Aynen dış politika için de geçerli. Üstelik, dış politikada, insanlar daha kolay devlet eksenine oturup bakıyorlarsa, ve dışa karşı kendilerince üstünlük arayışı arandığı için, daha kolay yuturma politikaları uygulanıp içe başarı olarak da kulanılmaktadır. Bunu son Türkiye yaklaşan her seçimde uygulanan başta Suriye politikaları, Anti Kürt veya birçok ülke liderine karşı kulanılan dil de yaşıyoruz. Bundandır ki aşağdaki Suriye ve özde Doğu Fırat veya daha somutuyla Suriyedeki Kürtlere karşı kulanılmaya hazırlanılan amacı iyi okumak gerekir….

Türkiyede yerel seçimlere artık birkaç ay kaldı. İçteki operasyonlarla artık Çolaşana veya Doğruya varan yargı süreçleri tırmandı. Tam da iç baskıalrla yoğunlaşıp kulanılan resmi dil şidetini artırırken, birden Suriyenin Doğu Fırat bölgesine operasyonlar sert dil ile yakında başlayacağı bizat Erdoğan tarfından açıklandı. Tabi bu hamle daha ilk baştan Türkiyeli batı muhalefeti tarafından nerede ise kabulendi. Çünkü, devletci duruş ile Anti Kürt bakışı yanında bir de dış düşman milliyetci refleksel ögeler bu ortaklığı yeniden oluşturdu. Türkiye rejimleri özellikle sıkıştıkları zaman, zaten çoğunun da hala beyninde kendilerince eski toprakları alma düşüncesi olması da eklenince, saldırgan politikalar hep prim yapmaktadır. Hala, örneğin, afrin işkalini Türkiyede Kürtler dışında pek konuşan yok….

Konuya biraz açıklık getirelim: Son dönemde MİT başkanı Amerikan Senatosunda bilgi verdiği açıklandı. Nedense, Kaşıkçı cinayetinde kendi meclisine açıklama yapmayan MİT başkanı ABD Senatosunda bilgi verdi. Tabi, Amerika denilince salt Kaşıkçı değil birçok sorun yanında Suriye politikasında da hem ortak K. Suriye tanpon bölge ile Kürt ayrımlı ikilemler de mevcut. Nitekim, ABD eski Ankara elçisi ve şimdi Suriye politikası sorunmlusu da Ankarada bazı görüşmeler yaptı. Buna, Türkiyedeki Yaklaşan erken seçimleri ekleyince, idlip bölgesinde anlaşır gibi görülüp hala çelişkiler yaşanan Rusya Türkiye gerçekleri, hepsi bize aman dikati çektirme zorunluluğu oluşmaktadır.

Kısa zamanda şu hamlelerle tartışmamız gerekecek şu taplo oluşmaya adaydır: Türkiye ile ABD anlaşıp, Erdoğanın da seçimine yardımcı olma amacıyla Doğru Fırat da sınırlı hareket uygulaması uzlaşması oldu mu? Türkiye yetkilileri ABD ile konuşurken, ABD rağnmen görüntüsü ve ABD çıkarına dokunmadan bölgeye girip bazı yerleşimlerde kontrol elde etme olasılığı mümkün mü? Amerikaya rağmen, Türkiye doğu Fırata girip Kürt saldırısı ile yeni kağosa mı oynuyor?… bu sorularla gelişmeleri izlemek mümkün. Fakat, acısı şu: kendine muhalif diyen ve AKP iç uygulamalarını eleştiren nice kişiler ve Emekli generaller şu ortak noktada buluşuyror! Sadece Doğu Fırat değil Şengal da işkal edilip Suriye ırak Kürtlerinin bağlantıları kesilmelidir demektedirler. Anlayacağınız, Erdoğan Kürt kartı ile dış ülke saldırganlık noktasında Kürtler dışında Türkiyedeki iktidar mühalefet ve hat ta kendine karşı çıkıp acımasızca saldıranları terkisine katma yeri olarak Doğu Fırat ve genelde Türkiye içi Kürtler dahi karşıta kodurturmakta destek sağlamaktadır.

Kesin olan: Suriyede sıkışma oldu. Rusyada idlipte Türkiye ile sorunu çözeceğine inanarak anlaşma yaptı. Tutmuyor! Herkes hamle alanı arıyor. Fakat itifaklar karışık. Sadece devletler değil, devletler içi keskin ayrımlar oluştu. Bunların en önemlisi de ABD olunca, iradi tek gücün etkin olma şansı da kırıldı. Türkiye, yukarda sıraladığımız koşullar nedeniyle hamle yapma şansını mutlaka deyerlendirme peşinde. Bir anlamda Savaş tamtamları Afrika tipi değil, kutsal dinler, hegemonyacı sermaye ekseninde kazanda kaynamaktadır. Tam da bunlar peşpeşe gelirken de K. Kıbrısta deniz ve hava üstü kamuoyu hazırlama hamleleri başladı. Eksik olan şu: ırak işkalinde dahi Türkiye kamuoyu baskısıyla meclisten geçmesi engelenirken, o zamanın ABD CİA başkanı yazdığı raporla uyarılarıyla tek güç devlet şeklini önerdi. Nitekim, ne garip, şimdielrde Türkiye 2006 yılındaki bu rapora uygun şeklendi….

Son söz şu: sık sık yazdığım eksiği tekrarlıyorum: Türkiye başta Kıbrıs konusunda yüzleşmedikçe, gerçeklerle sorgulama yapmadıkça, böylesi dış gelişmelerin siyasal kazanç olarak gerçekleşmesinde olasılık hep oalcaktır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin