yaklaşımlarAlpay DurduranDöviz artışına karşı önerilerdeki saçmalıklar – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Döviz artışına karşı önerilerdeki saçmalıklar – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Çok bilinmeyenli daha doğrusu çok değişkenli denklemler dünyanın en sakat eğitim sistemlerinden olan bizim ve Türkiye’nin eğitim sisteminde matematikte tanıtılır ve hemen bir veya iki değişkenli denklemlere geçilir. Fizik, mühendislik ve ekonomide ise bir tanıtmanın sonunda hemen tek değişkenli denkleme geçilir ve genel olarak da en basit şekli olan orantılı denklem kullanılır. Örneğin ısı iletimi genel denklemi çok değişkenli denklemlerle değil basit bir orantı haline getirilmiş denklemle çözülür. Hatta iş daha da basite irca edilir ve istatistik bir tablo ile çözüm aranır ki yaklaşık çözümü verir.

Ekonomide ise kaos denklemleri dahil çok değişkenli denklemler konuyu anlatmak için kullanılmak zorunda kalınmaktadır ama ne yazık ki ekonomi eğitimi veren çok üniversite vardır ama çoğunda ekonomi esnafı yetiştirir gibi ileri matematik olmadan sure ezberler gibi öğretim yapılır.

Doların aşırı değer kazancının incelenmesi zararının giderilmesi için öneri hazırlayacak olanlar onun için çoğunlukla kuramsal inceleme gerektiren yolları kullanmaz ve esnaf davranışı gibi orantılarla konuya yaklaşır.

Erdoğan diyor ki faiz yüksek ise enflasyon yüksek olur, parası değer kaybeder yani faiz neden enflasyon ise sonuçtur düşüncesini belirtir. Bunu basitleştirilmiş matematik diliyle yazarsak Enflasyon= k.Faiz demektedir. Ancak haberlere göre işi faiz ve enflasyon konularını izlemek ve ilerisi için değerlendirmek olan portföy yöneticilerinin temsilcileri onu dinledikten sonra “Üç günlük İngiltere ziyareti sırasında Erdoğan ve beraberindeki heyet ile görüşen fon yöneticileri, Erdoğan’ın bir yandan artan enflasyonu aşağı çekmeyi, TL’deki değer kaybının önüne geçmeyi ve bir yandan da faizleri düşürmeyi nasıl başarmayı planladığı konusunda şaşkınlık içinde kaldıklarını belirttiler.”

Birisi de “Erdoğan… (tekrar) cumhurbaşkanı seçilmesi halinde faizlerin yüksek değil düşük olmasını sağlayacağını söyledi… Yüksek faizlerin yüksek enflasyona yol açtığı görüşünde; ben bu görüşe katılmıyorum” dedi.

Erdoğan tam bir amatör olarak çok değişkenli bir denklemle uğraştığını düşünmeden bakkal hesabı yapmaktadır. Nasıl ikna etmeli ki biri diğerinden etkileniyor ama hangisi diğerini etkiliyor ve başka etkilenen değişkenler nasıl etkileniyor sorusunu sorup yanıtı vermeden bir olumlu sonuç üretilemez.

Erdoğan’a iktidarı getiren İMF reçetesinin uygulayıcı Kemal Derviş idi ve o portföy yöneticileri faizleri arttırarak enflasyonla mücadele önermiş ve yanında disiplinli bir bütçe politikası şartını getirmişti. Sonuçta enflasyon düşürülüp AK Parti iktidar yolunda ilerlemiş sonunda da Türkiye dinciliğin ve saltanatın yoluna girmişti. Şimdi Erdoğan o yoldan çıkıp Osmanlının tedarik ekonomisi yolu açılmıştı. Ancak bu arada merkez bankasının yönetimi hükümetten bağımsızlığını elde etmiş ve portföy yöneticilerinin desteği ile bağımsızlığını koruyabilmişti.

Artık seçimden sonra Erdoğan seçimi kazanırsa Kemal Derviş’in son mirası da terkedilecek gibi görünüyor.

Muhalefet bunları değerlendiren kapsamlı bir düşünce ortaya koymuyor. Bazı muhalif görüşler Türkiye’nin kalkınmasının üretime ilgisinin düşünülmediğini ve anıtsal projelerle y kazanmanın temel olduğunu söylüyorlar ve sonuçta çok borçlanma ve yabancıları yatırım teşvikleriyle çekmek için faizlerle ve devlet mülkleriyle oynamak gibi riskler alındığını söylüyorlar. Eleştirilerin doğruluğu da uluslararası kuruluşların yıllık raporlarıyla destekleniyor.

Bütçe disiplini çok önemli ama ülke bütçesi demek olan dış ödemeler dengesi raporlarının incelenmesi her ihracat için daha fazla ithalat zorunluluğu doğması gibi sapıklıklar daha da önemlidir. Ülke bilançosu batmaya yakın bir ülke görünümü şeklindedir.

Bizim amatörler de Lira kullandığımız için uğradığımız zararı en aza indirme uğraşı içindedir. Ancak ekonominin en eski bilinen kurallarından birini bile konuşmadan ne yaptıklarını bilmeleri olanaksızdır. Nitekim ilk eleştiriler alınan önlemlerin sermayeye yaradığı şeklindedir. Haksız da değiller ama o eski kural der ki “kötü para iyi parayı kovar”. Yani Lira değer kaybeder kötü olur, döviz iyi para olur. Demek ki liberal ekonomide Lira piyasaya gidecek döviz saklanacak. Bizimkilerin buna döviz kullanımını asgariye indirmek için enerji harcayalım diye yaklaşması yangına körükle gitmektir.

Temel konu mal ve hizmet üretimini artırmaktır. Ekonomi politikasının bunu sağlaması gerekir. Dövizin liraya karşı yükselmesi hini hacette bir lira ile daha az mal veya hizmet alınabilmesi demektir. Onun için alınacak önlemler bunu toplamda artırmalıdır. Lira ile alınan mal kura göre ayni miktar dolarla alınıyorsa konu dolar değil tüm mal ve hizmetler için daha az mal ve hizmet alınabilmesidir. Yani mal ve hizmetler karşısında lira değer kaybetmiştir ve dolara göre değeri de azalmıştır. Türkiye ile iş yapanlar bunu ve olası gelecek kısa vadede değerini ona göre ölçmektedirler.

Türkiye lirayı gerçek kuruna indirmezse ayrıca mali sorun yaratmış olur. Bundan vazgeçerse bize de yararı olur. Çünkü ekonomiyi izlemek kolaylaşır.

Erdoğan bunu anlamamakta direniyor ama merkez bankasının buna göre para politikası yapmasına da engel olmamaktadır. Bir KHK da bu konuda çıkarayım veya bir torba yasa da bunun için çıkartayım demektedir. Gerçi torba yasa çıkarmak yasamaya hakaret ve milletvekillerini kukla olarak görmektir ama torba yasa çıkartmamak da bir şeyler anlatmaktadır.

Bizimkiler ise başka bir ülkenin parasını kullandıkları için vatandaşı (seçmeni) fiyat artışlarını önlemek veya fiyat artışına karşı korumak düşüncesindedir. Yani üretim ilişkilerinin sonucu fiyatlar artmış ve dövize göre daha az mal ve hizmet alabilen bir para sahibi değiliz. Onun için kimse bize yardım edemez. Merkez bankasında ve diğer para stoku bulunduran yerlerde ve gerçek kişilerin hesaplarında döviz varsa onları korumak TL’ye çevirmekten dikkatle kaçınmak gereklidir. Lira zaten kötü olduğu için dövizi saklamaya itecek ve lira ortaya çıkıp mal ve hizmet alımlarında kullanılarak en az zaman diliminde ve çok az değer kaybederek kullanılmış olacaktır. Bunun yerine döviz bulundurmayı caydıracak ve Lira biriktirmeyi özendirecek önlemler yangına körükle gitmek demektir.

Merkez bankasının ihtiyat akçesi denilen bankalardaki mevduatlara vesaireye indeksli paraların oranını azaltmak da mali sistemin zayıflamasını getirecektir. Unutmayalım ki para ne yenir ne içilir ve de süs eşyasıdır. Düğünlerde kısa süre takıldığı için süs yerine geçer ama süs ömrü azdır. Ekonomi demek mal ve hizmet üretimini gözlemek demektir. Mal ve hizmet akışını unutarak ekonomi ekollerinin para politikası, finans döviz ve saire dedikleri ile hareketi düşünmek ancak bunların ilişkilerinden kopmazsa anlamlıdır. Yoksa parayla kafayı bozarak veya bir de milli para deyip uğrunda ölmeye kalkmak felaket getirir. Hükümet ne yaparsa yapsın bunu aklında tutmalı Liraya geçip de kurtulalım düşüncesine kapılmamalıdır.

Bankalar gidişi iyi görmemiş ki mevduatta döviz Lirayı geçmiştir. İnsanımız da öyle diyemeyiz ama paradan anlayanlar dövize yatırım yapmıştır. Şu son zamanda Lira aşağı doğru gitti diye dövizimiz olmasın da liramız olsun demek çok tuhaf değil mi?

Ekonometrinin yasasına göre piyasaya çok para çok talep demek ama mal ve hizmet azsa fiyatlar havaya fırlayacak demektir. Bunlar genel denklemlerdir. Döviz arttı enflasyon oldu demek senin piyasana göre enflasyonist baskı yoktur dövizin sahibi ülkelerdeki gelişmelere kurban gittin demektir. Hâlbuki lira bizim değil başkasının parasıdır ve etkimiz çok azdır. Hesap istersek Türkiye’deki enflasyonla bizimkinin farkını ölçmek gerek.

Son attıkları adımlar yıkıcı adımlardır. Zararı yararından fazla olacaktır. Türkiye ile dış ticarette zarar etmek istemeyen liranın devlet gücüyle aşırı değerli tutulduğunu onun için ithalat ve ihracat miktarlarından bir değerlendirme ile çok ithalat az ihracat yaptığımızı düşünerek görürüz ki döviz ödeyerek ithal edersek kar ederiz ama toplamda çok az kar etmiş oluruz çünkü ihracatta döviz alırsak değeri azaltılmış lira ama çok lira alırız. Ancak gene çok bilinmeyenli denkleme göre yeni sistemde ihracat ve ithalatın oranlarının değişmemesi gerekir yoksa o hesap da boş çıkar. Mallar nasıl tane, kilo, litre, amper, kilovat ve saire ile ölçülür ve bellidir para ile ifade edildiklerinde de karşılıkları bellidir ama hizmetler de açık ve bilinir olarak ölçülebilmeli ve ekonomik- ekonometri ile ortaya serilmelidir. Ancak o kadar çok kaşkariko ortada dolaşmaktadır ki ekonomi hala ekonomik faktörlerle ilişkileri çok fazla kısmıyla tahminlere dayar bizde ise yalan dolan baştadır. Devlet bile kime ne kadar yararlı destek verdiğini bilemez. Dün baş tacı olan doğrudan gelir desteğini bile yakında çöpe atacaktır. Çünkü hesabın içinden çıkılamamıştır. Öneren Türkiye şimdi yeni usul önereceğini açıkladı ki onun sesi bizimkinden daha gür çıkar.

Yazıklar olsun!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
340AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin