yaklaşımlarÖzkan YıkıcıGeçmişle günümüz bağdaşlı sorgulama yaparken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Geçmişle günümüz bağdaşlı sorgulama yaparken – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son ister Kıbrıs gelişmelerini, ister özelikle Türkiye doğu batı eksenli çeşitli kirli dolapların döndüğü yörüngede dolaşırken veya konuyu dalandırıp Ortadoğulaştırırken yazarken isteristemez şu sorguda takılıyorum: “Eğerle” başlayan soruların anlamının çok olduğunu yeniden anlıyorum. Kıbrısta dahi gelişmeleri takip ederken, isteristemez, operasyon algıları ile kamuoyu duruşlarını acı şekilde izlerken “eyer” sorusuyla geçmişten gelen sorgu döngüsüne düşüyordum. Konulan kurallara bizat devletlerin uymaması, uluslar arası kuruluşların taraftarlıkla tavır takınmaları ile yükselen insan çığlıkları arasındaki haykırışların dahi yeri geldiğinde zafer diye algılama hastalığı,bana hep “eyer” sorusunu getiriyor.Çünkü geçmişte de ister savaş şeklinde, ister sırf iktidarda kalma adına ayni rezaletler, yasadışılıklar çekinilmeden yapıldı. Bunlar bazen tersinden okunup başka anlamlarla kamuoyunda kabul görürken “kahramanlık ve insancıl” savunuluyordu. Hiçbir zaman yapılanın aykırı olduğunu kabulenilmiyordu. Yazılı olan uluslar arası ilkelere ters düşmenin de bedeli yine ilgili yapılarca ödetilmeyerek, hat da göz yumma sonucu bunlar birikerek günümüze dek geldi. Geçenlerde Türkiye gelişmelerinden yakınıp kamuoyunun duyarsızlığından şikayet eden bir yurtaşa, dilime gelmiş şekliyle: “Eyer zamanında Kıbrıs gerçeklerini milli tabu denilip konuşulmadıysa, 12 Eylül darbesi ile yüzleşilmediyse, Doksanlar kirli savaşın tortuları hala temizlenmediyse, ayni yanlışların şimdilerde başkanlık hesabından, bölgesel antikürt politikasında yeniden gerçeklenmesine de engel konulmamanın sonucuna geldik” dedim. Yurtaş özelikle Kıbrıs konusunda hemen belli olan milli tabu duygusu ile tepki verdi “Ama burayı kırtarmaya geldik” dedi! İşte; gerçeklerle yüzleşememenin veya konulan ilkelerin sadece işe geldiğinde anımsanınca,böylesi karışık bağlarla oluşan duyguların sonucu, olaylara karşı da tepkiler gelmez. Cenevre sözleşmelerine resmen aykırı savaş uygulamaları bugün eyer Türkiyenin belirli coğrafyasında sürdürülürken, belirli çoğunluk sokakta alınamayan cesetlere veya kundakta ölen bebeklere ses vermiyor ise; bizat anayasasını fiylen kaldıran başkanın ötekileri yasalara uymuyor şüpesiyle hapse atmanın normal olan koşullarının altında yatan sır budur….

Tam da geçmiş ile günümüzü birlikte sorgulama koşullarının olgunlaştığı dönemden geçiyoruz. Neyazık böylesi net ortama karşın, hala kamuoyu öyle bir ihdiyaç duymama paradoksal öteki gerçeklik de sırıtmaktadır. Fakat, kamuoyu bunu konuşmaktan uzak olsa da, yaşananlar birilerine bazı net sonuçları acı olsa da yazma zorunluluğu da vardır. Cenevre Sözleşmesi tüm eksikliklerine, yetersizliklerine karşın, 48 yılında kabulenildi. Aslında genel Emperyalist sömürge politikalarının yeni sömürge dönüşümü ile savaş ilkelerinin yeniden belirlendiii bir bildirge oluştu. Tüm eksikliklerine karşın, bağlayıcı ve ceza hükümleri olan bir evrensel anayasa gibi yetkin belgedir. Bu enazından ilhak politikaları ve işkal halinde nifus taşıyıp yapısal değiştirme kuralarını engeleyen, yasaklayan bir uluslar arası bildirge olarak tarihe geçti. Yine; savaş içinde cesetlerin alınmasından tutun sivilere karşı uygulanamayacak politikalar da kondu. Sonuçta birçok iç veya devletler arası savaşlarda Cenevre sözleşmesi hep anımsatılır konuma gelen kaynak haline sokuldu. Tabi nekadarı uygulandı ve onca yıl sonraki gelinen aşama da ortada…

Bu basit ama çok önemli anımsatmayı yaptıktan sora, gelelim Kıbrıslılar la genel bakış bağdaşlığı: Kıbrıs ve başta Türkiye kamuoyu eyer burada yapılan ile aynen yansıtma olsaydı veya yanlışlarla yüzleşip sorgulanması gerçekleşseydi, bugün enazından ne buradaki sorun bu konuma gelirdi, nede konuşanlar gerçekten budenli kopuk olurdu! Daha günceli; Türkiyede yaşanan ve en basitiyle sokakta günlerce cesetler alınamazken, çocuklar vurulurken, beyaz bayrakla dahi sokakta anbulans dolaşamaz durumda olamayacaktı! Ama bunlar gayet rahatlıkla oluyor. Hat da batı Türkiye kamuoyu bunları ya görmezden veya neredeise “oh olsun” diyecek düşüncede olanlara raslıyoruz. Oysa 40 Cenevre sözleşmesi ile bu durum çoktan dünyada yasaklandıydı! Eyer kelimesi bu bakımdan oldukça önemli. Benzer birçok hatayı “milli çıkar la” alkışlatılan kamuoyu şimdi benzerini bizat Türkiye içinde belirli yerlerde yaşayıp öteki kesim de duyarsız kalma yansıtışla yaşamaktadır.

Bir de bizim pencereden bakalım: gerçekten denilenlerle yaşayıp, kartşıtdan öylesi baskıları gördüğümüze düşünsel olarak inanıyorsaydık, bunu çevremizdeki olaylara duyarlı olarak gösterecek veya bizim yaptıklarına da tepki koyacaktık! Demek ki Kıbrıslılar gerçekten yaşadıkları ile koydukları düşünce şeklerinde acayip bir tutarsızlık vardır. Öyle olmasa kendi yaşadığının acısını anlatırken, başkasının da benzer durumuna duyarlı olması gerekirdi. Başka sayfadan okuyalım: Kendine göre ezberleyip uluslarası kararlar derken, aslında kendinin de nekadarına uygun olduğunu da sorgulaması gerekirdi. Haalbuki özelikle Kuzey Kıbrıs yaşanan olaylar sonrası gelen ganimet tipi paylaşım ekonomisi ile yapılandırdığı işbirlikci yönetim sonucu, kendi gerçekleri ile yüzleşme olasılığını da kendi kendine yok etti. Hala bazı insanların kim vurduğu kuşkusu veya vuranı bilip söylememe tutumların olduğu ölüler vardır.

Yine Kıbrıs dış müdahaleli savaşlar sonucu başta Cenevre ileklkelerini katletmenin de sonucunu sorgulayacak aşamaya da gelmedi! Anlaşmaların tüm aykırı uygulamalarını doğal kabulenirken, hep gerçeklerin tehlike olduğu düşüncesine hapsoldu! Kısaca sorgulama veya yüzleşme olmadı. Olmadığı zaman da Türkiyedeki katliyamları görmeyen, durmadan “Türkiyesiz yaşayamayacağı” ironinin teslimiyetine takıldı.Gerek Türkiye, gerek Kıbrıs bu eksende olan olayları olduğu gibi sorgulayıp derslerini alsaydı, Türkiye kamuoyu Kıbrıs politikasını olduğu gibi konuşabilseydi, gerek Türkiye halklarına, gerek se Kıbrısda yapılanları doğru konuşup yüzleşileseydi, bugün Diyaaarbakır eksenli rezil insani kirli savaş budenli rahat yürütülemezdi!Yasa yetki dengesi kurulsaydı Erdoğan kendini “Fiylen başkan” ilan edip başkanlık anayasa dayatmnasını yapamayacak tı! İnsanları ayni anda makul şüpeli diye yasaya aykırılıktan hapsedemiyecekti! Tabi ayni pencere Kıbrıslılar için de kendi yörüngelerine göre geçerli. Hele “Kıbrıs sorunu” denilip sorunu konuşmadan çözüm edebiyatı yapma paranoyası da yerleşmezdi.

Tek bir eksenden soruyu soralım: ister Kıbrıs sorunu, ister Türkiyede şuanda yaşanan savaş koşullarında Cenevre sözleşmesine nekadar uyuluyor? Medya bunun kaçta kaçını söylüyor! Bu basit yüzleşme dahi birçok yanlışın doğru yanıtını vermeye yeter ve artar. Peki neden imzalanmasına karşın neden uygulanmaz?

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin